23 NİSAN (Derin için)

23 Nisan vesilesiyle çocukluğun ve çocuk kalmanın önemini anlatan, içten bir yazı. Yazar, her yaşta aslında hepimizin birer çocuk olduğunu ve hayatta karşılaştığımız zorluklara rağmen yolumuza devam etmemiz gerektiğini samimi bir dille anlatıyor.

yazı resim

Bugün 23 Nisan...
Yeniden çocuk olsaydınız? Yeniden çocuk olsaydım? Zaten hepimiz hâlâ yetişkin çocuklar değil miyiz aslında? Bence öyleyiz. Hepimiz çocuklar yetiştiriyoruz; anne olmasak bile öğretmeniz mesela, ya da çocukların bakkal amcasıyız, komşu ablasıyız, teyzesiyiz ya da dayısıyız.
Hepimiz, her yeni güne uyandığımızda, her 24 saatte bir yeniden doğuyoruz. 80 yaşına geldiğimizde, 37. yaşımız çocuk gibi gelmeyecek mi? Bugün 37 yaşındayım ve 18 yaşım mesela, çocuk..
Bugün benim bir çocuğum var ve bugün ben bir çocuğum. Kendime ve sana bugün şunları hatırlatmak isterim.
Sevgili Derin ve Şirin, Her zaman kendine, uğruna keyifle yürüyeceğin, heyecanını hiç kaybetmeyeceğin yollar çiz ve o yolda yürü. Bu yolda tökezlediğin zamanlar olacak; tereddüt yaşadığın, kendine inancını kaybettiğin, sorgulamaktan yorulduğun zamanlar...
Sen yine de yürü. Bazen dinlenmek gerekir, yorulabilirsin çünkü insansın. Kendine haksızlık etme! Yorgun hissettiğin zamanlarda oturup dinlenmelisin, buna hakkın var. Yürümekten artık keyif almadığına inanıyorsan, unutma: Kalem senin elinde. Yeni yollar çiz. Asla “geç” olduğunu düşünme. Hayat çok uzun, geri dönme şansına her zaman sahipsin. Bu hakkı kendine ver.
Seni sen yapan şey, “Evet, Derin budur. Derin bu durumda böyle tepki verir. Derin’in karakteri budur.” desinler. İşte bahsettiğim tüm bu şeyler, Derin’in değerleridir. Yürüdüğün yolda, sahip olduğun değerlerden asla vazgeçme. Susma… Ama çok da konuşma. Çünkü ben bazen çok konuşurum ve pek faydasını görmedim. Unutma, anlattıkların karşıdakinin anladığı kadardır. Anlaşılamayacaksan, susmak daha değerli olabilir mesela.
Ama bu, haksızlıklar karşısında susmak demek değil, yanlış anlama. Kendini anlat ama zorlama. Anlaşılamadığın yerde, izin ver gitsinler. Çünkü kendine değer vermeyi bilmeyen, kendilerini hep başkalarıyla kıyaslayan insanlar olacak çevrende. Ne anlatırsan anlat, seni dinlemeyeceklerdir. O zaman unutma: Çabalamak nafile. Her zaman anlaşılmak için uğraşma.
Bazen kendini anlatmana değmeyeceklerdir. İşte o zaman bırak, sessizce hayatından çıkıp gitsinler.
Etrafını, kendi varlıklarından, değerlerinden, kişiliklerinden, dış görünüşlerinden, bulundukları konumdan hoşnut insanlarla çevir. Çünkü kendisiyle barışık olmayan hiçbir insan, seninle de barışık olamaz.
Kendini sev. Çok sev. Ve kendini seven insanlarla zaman geçir. Her insandan bir şey öğreneceğini sakın unutma.
Asla kendini küçük görme ve asla büyüklenme. Kendini hiç kimseyle kıyaslamamayı sana öğretebilirsem —ki bu konuda iyiyimdir— Ne büyük olursun ne de küçük. Sen sensindir işte.
Ha, bu demek değil ki sana söylediğim her şeyi her zaman yapabiliyorum ya da başarabiliyorum. Hayır, ben de insanım. Doğrularımdan uzaklaştığım zaman ben de kendimi uyarıyorum, sorguluyorum. Ama ben bazen kendimi sorgulamayı fazla abartabiliyorum. O eleştirel sesi çok fazla duyuyorum. Çünkü “iç ses” dediğimiz o eleştirel ses, bizim bebekliğimizde, çocukluğumuzda ve erken yetişkinlik dönemimizde ailemiz ve yakın çevremiz tarafından sürekli maruz kaldığımız o ses… Çok da kolay susmuyor.
Ben, senin güzel bir insan olarak yetişmen için, mükemmeliyetçi, o seni hırpalayan iç ses olmamak için çok çabalıyorum. Ne vurdumduymaz ve dünyanın en değerli kişisi senmişsin gibi, Ne de sıradan ve önemsizmişsin gibi… O denge çok değerli. Çünkü yeni dünya düzeni, sadece takıma yön verdiğine inanan narsistlere ya da kendini lider ya da yıldız sananlara değil; takımla çalışabilen, işbirlikçi insanlara ihtiyaç duyuyor.
Unutma, her şey kararında güzel, kararında değerli. Tıpkı ilaçların bizi iyileştirmesi gibi; uygun zamanda, uygun dozda aldığında iyileştirici olan, dozunu kaçırdığında öldürücü olabilir.
Kendini sev demiştim, yine diyorum: Kendini sev, çok sev. Egoizm ya da narsisizmden bahsetmiyorum. Sadece şunu her zaman aklında tut: Yalnızlık, kalabalıklardan çok daha fazla keyif ve huzur verebilir bazen, -bu benim için ise- çoğu zaman. Çünkü gerçekte, kendi iç huzurunu sağladıysan, kendi dünyanı keyif aldığın şeylerle doldurduysan, zaten istesen de tek başınayken yalnız hissetmezsin.
Kitapları asla sadece basit birer araç gibi düşünme.
Kütüphane ve tiyatro salonları benim için bambaşka dünyalardır. O dünyalarda tek başıma olmayı çok severim. Teyzenle Ankara’da üniversite okurken, oyunlara sadece kendime bilet aldığım için hep sitem ederdi. Bilerek yapmazdım; hiç tiyatroya bir başkası için de bilet almak aklıma gelmezdi. İstemeden tek bir bilet alırdım; coşkuyla, hevesle bilet alırken ikinci bir bilet almayı inan, düşünmezdim. Belki alışkanlık…
İşte sen de kitaplarla yaşamaktan keyif almayı bilirsen, Her bir kitapta bambaşka hayatlara tanık olursun, başka coğrafyalarda gezersin, insanlık tarihinde kaybolursun. İnan bana, yaşadığın hayattaki nedenini anlayamayacağın bir şekilde, birbirlerine benzemek için çabalayan karakterlerin gündelik sıradanlıklarından sıyrılıp, bambaşka bir boyuta geçtiğini hissedeceksin.
Ne okuduğunu unutacaksın evet, ama sen, o kitaptan bir parça olacaksın. Artık aynı sen olmayacaksın. Sen olma yolunda, hamurun sıradanlıkla değil, çeşitlilikle yoğrulacak. Ne keyifli, düşünsene...
Bugün 23 Nisan.
Bugün hepimiz, ileriki yaşlarımızın gözünde birer çocuğuz.
Hâlâ kendimizi yetiştiriyoruz.
Ben her gün podcast’lerle, kitaplarla, romanlarla, hikâyelerle besliyor ve yetiştiriyorum kendimi.
Kendini yetiştirmek için çabalayan herkesin günü kutlu olsun.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Şirin 💚

Yorumlar

Başa Dön