Kim Bilir?

Kaç defadır bitiremediğim romanımı yazmak için bilgisayarımın başına geçmeye çalışsam her defasında önüme aşamadığım bir sürü engel çıkıyor Hatta yukarıdaki giriş cümlesini yazarken bile telefonum çaldı ve yine mi yarım kalacak bu yazım, yine mi isteğimi gerçekleştiremeyeceğim diye hayıflanmaya başlamıştım ki, arayanın bankanın telefonu olduğunu görünce hemen meşgule aldım Böylece yüreğime su serpilmişti ve rahatsız edilme korkusunun eşiğinden kıl payı dönmüştüm

yazı resimYZ

Kaç defadır bitiremediğim romanımı yazmak için bilgisayarımın başına geçmeye çalışsam her defasında önüme aşamadığım bir sürü engel çıkıyor Hatta yukarıdaki giriş cümlesini yazarken bile telefonum çaldı ve yine mi yarım kalacak bu yazım, yine mi isteğimi gerçekleştiremeyeceğim diye hayıflanmaya başlamıştım ki, arayanın bankanın telefonu olduğunu görünce hemen meşgule aldım Böylece yüreğime su serpilmişti ve rahatsız edilme korkusunun eşiğinden kıl payı dönmüştüm

Aslında bu teşebbüste bulunurken unuttuğum bazı gerçekler zihnimin içinden film şeridi gibi geçmeye başladı Bu filmin metninde altı kalınca çizilesi önemli yeri ise hayat mücadelesini devam ettiriyorum cümlesiydi. Her girişimin ucunu tez bir şekilde bırakırsam, karşılaşacağım engeller yüzünden ideal hedeflerime hiçbir vakit ulaşamayacaktım. Aslında bu hakikate henüz ulaşmak benim için geç bile sayılırdı, çünkü yaşamımda bu tip tecrübelerim sayılamayacak kadar çoktu Ancak insan nisyanla malûldü ve ben de iradesine hâkim olamayan zayıf bir insandım. Gerçi irademe hâkim olamadığımı daha önceleri birçok defa tespit etmiş pişmanlıklarımı da bir bir sıralamıştım. İşte bugün kader beni yine bu gerçeğin pençesine sürükledi. Her seferinde: ah bu lanet olası zaaflarım diye ahvah ediyorum, fakat bu kısır döngünün içinden bir türlü de sıyrılamıyordum. Yani bazı şeylerin farkında olmam çözüm için geçerli ve yeterli bir şey değilmiş

Pekâlâ tüm bu gerçeklerin farkında olmam ve oturup serzenişte bulunmam doğru mu? Değil elbette Peki abi ben ne yapmalıyım? Kafamı kurcalıyor bu fikirler, sorular, parçalı bulutlu, ipe sapa gelmez düşüncelerden sıyrılamıyorum, toparlayamıyorum kendimi, sağlam bir kafayla düşünemiyorum

Beynimdeki hücre sayısı kadar sorunlarım var desem inanır mısınız? Öyle uçuşuyor ki düşüncelerim sağa sola yalpa yaparak geçişiyor tüm bedenimden. Ve en kötüsü de bu düşüncelerimin hiç birinin ipini elimde tutamıyor, hakimiyet kuramıyorum. Öyle anlar oluyor ki inanın bazen belleğim çatlayacak gibi geliyor ve bu durumdan gerçekten çok rahatsız oluyorum Çoğu zaman bu aşırı düşünce yüzünden: ülser olmuş mideme, beyazlamış saçlarıma, ağrıyan bedenime reva gördüğüm acılardan dolayı da garip bir pişmanlık duyuyorum

Geceleri geziyorum. Gündüzleri yazıyorum. Sürekli gözlem yapıyorum çevremde. İnsanlarla konuşuyor, dertlerini, özlemlerini, aşklarını, ihtiyaçlarını, sorunlarını, sıkıntılarını dinliyorum Bazen dili yokmuş gibi davranan kişilerin yüz ve gözlerinde ise derin bir yara olduğunu fark ediyorum. Gördüğüm herşeyi en ince ayrıntısına kadar süzüyorum. Bazı insanların çıkmazını görünce de kendi hâlime artık daha çok şükrediyorum. Çünkü onların durumu gerçekten benimkinden de vahim ve bunun çoğu henüz farkında değil

Ne acı bir durum içine düşülen çıkmazın farkına varamamak, hayatı gaflet içinde devam ettirmek. Bir ağacın gölgesinde gölgelenmekten ibaret hayatı ebedî zannetmek. Eğlencenin çeperleri arasında seneleri öğütmek. Aciz olmanın acziyetini idrak edememek Unutmak çevrede cereyan eden ibret dolu hâdiseleri. Meydana gelen afetlerden kendimizi masun görmek. Evet, çok acı

Acı olan bu şeyleri dile getirerek, kendimizi acındırmak çözüm mü? Yoksa zayıflığımızın tescili mi, başkalarına sığınarak acılardan sıyrılma isteği. Tüm bunlar acz ve zaafımızı bize haykırmak için mi? Hiçbir şeye mâlik olmadığımızın açık bir ifadesi mi? Çok mu güvenmeye başlamıştık kendimize İhmal mi ediyorduk iç âlemimizi? Biz de mi dünyevîleşmiştik madde perestler gibi. Maddenin kucağına mı bırakmıştık kendimizi, annemizin kucağındaki huzuru arayarak. Gaflet perdeleri mi sarıp sarmalamıştı dört bir yanımızı?

Sımsıcak bir atmosferimiz vardı ya, çevremize kulaklarımızı tıkamıştık belki de Bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali, dışımızda bir dünya olduğunu unutmuştuk. Tepkisizdik çevremizdeki inlemelere, çünkü ucu bize dokunmuyordu, haksızlıkların, açlığın, sefaletin ve, ve, ve. Unutmuştuk bu vasatın tasarımcısını.. Kendimizi herşeye mâlik zannediyorduk, tasalanmadan

Kim bilir, belki bundan sarsıldık. Kim bilir, belki de özünüze dönün ve kendinize gelin dendi bize, kim bilir?

Başa Dön