Tesirsiz Sözler 2

13 kişilik mülteci bir ailenin Fatihte yaşadığı 55 metrekare yarı bodrum; küflü, nemli bir dairenin içi gibi kafam

yazı resimYZ

13 kişilik mülteci bir ailenin Fatihte yaşadığı 55 metrekare yarı bodrum; küflü, nemli bir dairenin içi gibi kafam Beynimde neler oluyor bilmiyorum ama kullanılmaktan saçaklanmış, pörsümüş bulaşık teli gibi. Hangi tarafından tutmaya, dokunmaya çalışsam parmağım öbür tarafına geçiyor Oysa kırk iki senelik ahir ömrümde güzel şeyler olsun diye düşünmüş, hep güzellikler istemiştim.

İstanbulda saat şu an gecenin üçü. Evde de değil, Avcılar sahildeyim. Çoğu şarapçının yaptığı gibi arabanın içinde olanı biteni izliyor, düşünmeye devam ediyorum. Halbuki şu an evde olmam lazım. Yapacak bir sürü işim okumam gereken bir sürü yeni kitap var.

Evde niye değilim?

Göğsümdeki ağrıdan, beynimdeki sancıdan, ağzını kırdığım dünyasına artık sığamıyor oluşumdan. Bu dünyaya bir beden büyük gelişimden

Beş saattir arabanın içinde hindi gibi ne yapabilirim diye düşünüyorum. Bir paket camel yellow sigarası bitti, ikinciyi açıyorum Bir şişe gazozu (!) da bitirdim. Fena halde çişim var ve üşüdüm. Ama hissetmiyorum soğuğu. Daha çok üşürsem arabayı çalıştırıp ısınırım diye düşünüyordum ki aklıma Kellepaça çorbası geldi. Küçükçekmece de çorba içtiğim mekânı hatırladım. Gideyim bari diye içimden söylemiş olacağım ne çorbası? dedi. Kellepaça çorbası dedim. Dönüp bana baktı dudaklarını ısırarak Sevindin mi? dedim. Eve gitmek ister bir edayla Bu saatte mi? dedi. Kendimi ve zihnimi hızlıca toplayıp nazik bir üslupla Birer kellepaça çorbası içelim eve öyle bırakırım seni dedim. Bu sefer gülümsedi. Hep gülümsese keşke fakat bu da her şeyi gibi kısa sürdü! Gözlerimin içine tekrar bakıp: Senin yüzünden kilo alacağım ben ya! dedi. Rejiminin de kilonun da adaletinin de taa senin dedim. Yüzüne karşı söylemedim. Onu söyleyeceğim yer belliydi. Bu yüzden içimden kendime söylendim. Üşüdüğümü tekrar hatırladım. Arabayı çalıştırıp Kınacıya doğru yola revan oldum. Daha sahilden çıkamadan biri el işareti yaptı. Durdum. Gece saatin üçü demiş miydim? Bakayım, demişim. Aldım. Şarapçı Bey ne tarafa gittiğimi merak etmiş. Çekmece tarafına çorba içmeye gidiyorum. dedim. Gelebilir miyim? dedi. Gel anasını satayım. dedim. Arabanın camları kapalı, kalorifer çalışıyor, abimiz biner binmez arabanın içi bildiğin Yenikapı meyhanelerine döndü. Bu kokuyu seviyorum aslında. Şimdi tek eksiğimiz arabesk bir şarkı! Onu da telefonla çözüyoruz. Açtım Youtubu Gencebaydan; Sevecekmiş Gibisin şarkısını dinleye dinleye yol alıyoruz

Şarapçı Bey Kastamonuluymuş. Neresinden dedim, Tosya dedi. Hemen espriyi yapıştırdım. Asya, Avrupa, Afrika ve sekizinci kıtamız; Tosya dedim. O kafayla esprimi hemen anladı ve 9. Kıtamız Avrasyayı unuttun dedi sırıtarak. Ben şok oldum! Hemen mesleğini sordum. Emekli Polisim dedi. İçimden, Akıllı, biri olduğu yaptığı espriyle belli zaten! Şimdi bu abi ne insanlar görmüş neleriyle uğraşmış ne can yakıcı hikayeler duymuş ne sıkıntılar çekmiş de gecenin bu saatinde buraya kafa dağıtmaya gelmiş diye geçirdim Sanki içimi okumuş gibi: Sen şimdi bir polis memurunun gecenin üçünde burada ne işi olduğunu da merak etmişsindir dedi. Est. ben de gazeteciyim ona bakarsanız ve 5 saattir sahilde vakit öldürüyorum, kimsenin keyfinin kahyası değiliz üstad dedim. Gülümsedi. Yürek yarası dedi içini çekerek Değmeyecek insanlara kul köle olduk, son tahlilde halimiz böyle dedi. İnsanın başına her şey geliyor, gönül işleri ise hele yapacak hiçbir şey yok dedim. Öyle, haklısın dedi yine içini çekerek. Altmış beş yaşına merdiven dayamış Şarapçı Emekli Polis Memuru abimizle aslında konuşacak, dertleşecek çok şey olduğunu biliyorum ama beynimin içi dedim ya bulaşık teli gibiydi Zaten cennet mahallesine de gelmiştik. Gel sana da çorba ısmarlayayım dediysem de o E-5te inip Mertere doğru devam etti. Ben de çorbacının kapısına geldim. Ama arabadan aşağıya inmeye mecalim yok. Daha önce oturduğum masaya üç beş dakika kilitlenip baktım kararımı değiştirip Beylikdüzüne doğru direksiyonu çevirdim gözlerim dolarak, burnumun direkleri sızlayarak

Youtuba tekrar girip bu sefer Müslüm Babadan:

Seni ben kendime kader sanmıştım
Uğruna her şeyi göze almıştım
Yüreğin taştanmış çok geç anladım
Bir yudum aşk bile değmezmiş sana
Değmezmiş sana
Çektiğim çileler değmezmiş sana

şarkısı eşliğinde yavaş yavaş göz pınarlarımda kalan son damlaları da koltuğa boşaltıp yola devam ettim. Eve yaklaşınca camları açıp içeriyi havalandırdım. Şarkı da bitmişti zaten. Gülümsedim. Tekrar düşünüp sustum. Canım çorba değil, şimdi kahve çekti. Kahvemi yapıp bilgisayarımın başına geçip kendim için birşeyler yazayım istedim

Ah! Ne diyordum Diyordum ki içlenip ağlasak da zırlayıp g.tümüzü çalıya da sürtsek hiçbir insanın yapısını filan değiştiremeyiz biz faniler

Keşke hiç büyümeseydik, keşke hiç sevmeseydik, keşke aşk nedir hiç bilmeseydik

İnsanlar çok acımasız! Çok kibirli! Çok bencil! Kırk iki yıllık bir bedene yüz kırk iki yıllık bir ruhu reva görenleri Allaha havale ediyorum.

Bize bunu reva gören tüm zevatın iki cihanda yüzü gülmesin, huzur da bulamasın!

Kalın sağlıcakla

Başa Dön