08.06.2009 16:03:43
|
kaybol |
| |
sundaysad.blogspot.com
n'olur. |
|
17.04.2007 20:19:58
|
kaybol |
| |
elimi yıkadığım sular çok soğuk. dirseklerimi masaya koyuyorum, üşüyorum. evde bornozdan bozma bir sabahlık var, o da ısıtmıyor. kahve içiyorum bazen, içimi ısıtamıyorum. dışarı çıkıp yeni açan çiçeklere, ağaçlara konmuş kirli güvercinlere bakıyorum, ısınamıyorum. gözlerim arkasındaki yorgunluğa rüzgar çarpıyor kalbimi üşütüyor. gece yatağa yatınca hatıralar geliyor aklıma, yorgan hiçbir işe yaramıyor. karbondioksitten zehirlenmek uğruna başucuma kocaman güller koyuyorum, gece kalkıp koklarsam belki rahatlarım diye, yapamıyorum.
önüme koca bir dağ çıktı. sanırım tüneli yok. ya da ben bulamıyorum. |
|
10.01.2007 14:46:47
|
kaybol |
| |
daha dün hayattan piyano sesleri ve kuş cıvıltıları beklerken bugün elimde kalan şeyler pişmanlık, hayal kırıklığı ve cam parçaları ama hala umudum var. |
|
04.01.2007 15:31:20
|
kaybol |
| |
duyulan her ses bir ışık olmalıdır, bazen bu ışıklar gözü kör edecek kadar parlak ve sarı, bazen de gözlerini dünyaya sonsuza kadar kapatacak kapasitede siyah ve boşluksuz olur. hangisini seçeceğime ben karar verebilsem, kesin gökkuşaklarını seçerim, mavi, yeşil, kırmızı, bir dakika, mavi yoktu sanırım, ama olsa ne güzel olurdu, ama seçemiyorum, bana geliyorlar ve genellikle siyah oluyorlar. sonradan pembeye dönmeleri de bir işe yaramıyor hiçbir zaman.
bazı renkler yerlerine oturduklarını sanıyor ama asla yerlerine oturmuş olmuyorlar tam manasıyla. bu acıtıyor. özellikle iddia tam tersineyse. |
|
29.12.2006 19:33:25
|
kaybol |
| |
sevgilim,
seni düşününce kalbimde bir adet papatya açıyor. |
|
27.12.2006 20:17:58
|
kaybol |
| |
bir keresinde kahverengi bir bankta otururken -ilkbahardı, ben hep kiraz ağaçlarının altında fotoğraf çektirmek istiyordum, tam makineyi getirdiğim gün yağmur yağdığı için bütün çiçekleri dökülmüştü, çekememiştik, üzülmüştüm, ama ne fark eder- aramızda geçen diyalog gerçek bir itiraftı. onun bana yaptığı bir itiraf. bu beni bütün bir ilişki boyunca çok etkilemişti çünkü belki de ayık kafayla yaptığı ilk tek ve son itiraftı. yükümü kaldıramıyorum bu yüzden senin omuzlarına bindiriyorum demişti. veya buna benzer bir şey.
geçen hafta ortopediste gittim. omuzlarım yerlerinden çıkmış. sonra bu yüzden dedim kendi kendime, ince askılı elbiseler sana çok yakışıyor. zaten benim dünyadan anladığım şeyin altını kazıyıp bir başka anlam bulabileceklerini sanan adamlar en çok aşık oluyorlar bana. öyle bir anlıyorlar ki benim kıpkırmızı bir zambağı kokladığımda yüzümde beliren ifadeyi, yorumları benim o kokudan aldığım tatmin olma hissinden çok daha, nasıl desem, derinlemesine oluyor. bu yüzden bende var olmayan bir güzellik olduğunu düşünüyorlar. oysaki dürüstçe, pek de öyle değil. bu warholvari bir şey. yaptığım tablonun, çektiğim resimlerin altında fazla anlam aramayın. çünkü yok. sadece sabahtan akşama kadar gümüş kaplama odamızda partileyen kıvırcık saçlı zayıf hatunlar var. bu da bana yetiyor zaten. bu işin sırrı eğlence.
her neyse konumuz bir itiraf.
ama bunun benim ortopediste gitmemle ve konulan tanıyla yakından alakası olduğuna inanıyorum.
aradığım şey çok da zor bulunan nadir bir inci tanesine pek benzemiyor. yalnızca gerçekleri istedim. sanırım gerçekleri bir süre duyamayınca onları söylemek ve yaşamaktan uzaklaşıyorsunuz. hayatıma bir teleskop yardımıyla dahil oluyormuşum, içine fazla girmeden. fazla bulaşmadan olan bitene. benim gördüğüm renkli dokularla bezenmiş güzel bir yansımasıymış sadece. gerçekleri görmeye başladığım an ipim koptu.
sordum
ben buna neden dayanmak zorundayım, tam manasıyla
parlak ışıklar ve renkli çiçekler, meyve suları, güzel, uzun bir öpücük gerçeklerin üstünü kapatan kalın bir battaniyeydi benim için. ama bir gün anladım, battaniye hava alıyor. dolgunun altından görünen çürük gibi. her gülüşün her güzel sözün altında bir nefret, pişmanlık ve sorgulama var. verilen her söz bir endişe. ellerinden yitip gitmemesi için çakılmış bir çivi.
bir kez sarsılan zeminin üstünde durmak bir yana
biz dans etmeye çalıştık
düştük.
|
|
26.12.2006 22:21:24
|
kaybol |
| |
yaptığım yanlışlar sonsuz ve bir fincan kahve üzerlerini örtemiyor. bazen aynaya baktığımda arkamda konuşulanları duymuyormuş gibi yapıyorum ama duymuyormuş gibi yapmak bir işe yaramıyor.
yine de aptal bir söğüt ağacından hayatımın özetini çıkaracak kadar derinlikte bir absürdlük içerisindeyim ama bu bomboş olmadığım anlamına gelmiyor.
gece olunca karşımda oturan adamın anlattığı dün akşamki diziyi büyük bir merakla dinlerken bir yandan da bacaklarımı üstüste attığım için eklemlerimdeki ağrıyı hissediyorum, ama ağrı anlattığından daha büyük, bu yine de sahte merakımın önüne geçemiyor.
büyük bir antipati.
çatısız evler.
kırmızı sigara. |
|
23.12.2006 15:06:21
|
kaybol |
| |
şeytanın kollarına atlamak için neden bu kadar istekliyiz?
bardaklar kırıp dans etmenin neresi eğlenceli
sanırım bunları biraz makyaj ve elde tutulan ince bir sigara tamamlıyor. bir de gül bahçeleri. |
|
16.12.2006 15:32:32
|
kaybol |
| |
önce eğlenceli bir kitap okumaya başladım. parlak ışıklar, güneş gözlükleri, mini etekler ve elmacık kemiklerinin üzerine sürülen gül kurusu allıklarla ilgiliydi. bu adamlar sürekli şampanya içip paris metrosunu bombalıyorlardı. kızların hepsi şeytandı, adamların sıkı karın kasları vardı. sanırım buna tehlikeli güzellik gibi adlar yakıştırıyorlar. ama ben gümüş kaplama duvarların içine sıkışmış kabarık saçlı etsiz kadınları tercih ediyorum. ad vermek zor geliyor bu tip oyunlara. yap - boz.
asıl konu
bu iş büyüsünü kaybetmeye başlıyor, muz kabuğuna basıp her an düşebilirim. ya da düştüm mü? |
|
02.12.2006 13:11:53
|
kaybol |
| |
tutarsızlığın diz boyu olduğu bir üçgenin içinde yaşayıp her gün kırmızı ojeli parmaklarla ahşap masalara oturup müzik dinliyorsun. bu sana ne zaman az gelmeye başlayacak hiçbir fikrin yok ama yine de devam ediyorsun tüketmeye, sarı hırkalar ve rugan ayakkabıların sana yetmeyeceği, başkalarını arayacağın güne kadar sömüreceksin hayatı, bergamut kokulu kayısı reçelinden nefret edenlerin içeri girebildiği bir hayat parçası.
yine de hala nefret var |
|
28.11.2006 23:42:38
|
kaybol |
| |
bütün ilaçlarımı aldıktan su içtikten ve ellerime badem özlü krem sürdükten sonra,
hayır hala tekrardan denemeye gücüm yok.
hayat o kadar gerçek üstü ki ve gerçekten muhteşem kokuyor. sanırım tek gerçek olan şey yasemin kokusu şu anda.
ve güzel olan her şey onu hatırlatıyor.
salıncak
kum
matruşka
kurdele
renkli market rafları |
|
|
arkadaşlarım hep sahne tozu yutmuş, dans pabuçlarıyla gezen zayıf tipler. sokaklara dökülüp dünyayı kahretmiyorlar ama evleri dağınıktır. ben her gidişimde çaydanlık hediye götürürüm onlara. kedileri var çaydanlık seven. uçup kaybolmak yerine çift kişilik fotoğrafları ortadan ikiye bölmeyi seviyorlar. ben de onlar gibiyim. basit, süt şişeleri kadar kartondan bir hayatım var. annem hep terliklerim kaybolduğu için onlarla beslendiğimi düşünüyor. babam çiçeklere meraklıdır.. su yerine etil alkol taşıyor karaciğer toplardamarlarında. ben en çok doktor olmak istemiştim. ama sonra bulut boyayıcı oldum. güzel meslek.
|
|