Bu yazarın henüz günlük girişi yok.
|
KÜSTÜ SEVİLER.......
Aslında ne düşündüğümüz hiç önem teşkil etmiyor. Oysaki göz yaşı pınarlarının içerisinde birikmiş damlacıklar akı yolu bulmak için çırpınıp duruyorlar. Nelerin geçip gittiğide belirsiz gelenlerin yanında. Her şeyler kayıp bu süreçler içerisinde. 20 yıl mı . Yo hayır. Tüm ömür farazi bir şekilde gitti. Şimdi ise uzatmalar içerisinde çözebileceğimiz son taktikleri öne sürüyoruz. O kadar özlem var ki, bunları bu süreç içerisine nasıl sığdıracağımızı düşünüp duruyoruz. Mesela hatırlanmayan bir babaya özlem gibi. Hiç söylenmeyen sözlerin bir bütünlük, bir doğruluk oluşturduğunu düşüne bilirmisin? Neye yada kime baba diyebileceksin ki. Yok ki! Sadece, gizlice, ihtiyaç duyulduğunda kenara çekilip dökülen göz yaşları var.
Aşk. Iki noktalı bir cümle gibi. Sonrasının çoook uzun bir konumlanışları var. Ama bitirilemeyen ünlemlerle. Hep bir şeylere aşık olduk. Sonrası bir başka hal aldı. Sevdik, alı koymadık kendimizi ama platonikleştik yaşamımın sıradanlığına. Kıç üstü düştüğümüzde, kendi saflılığımızdan utanaraktan birilerinin hissetmesini bekledik. Sonbahar rüzgarı gibi aşk yapraklarımızda dalından kopup anlamsız yeni platoniklere yol aldı. Biz küstü sevilerle, az barışık yol aldık. Üzerimizde hissetmediğimiz sorumlulukları birden mihenk taşı yaptık kendimize. Küstü seviler içerisinde her gün gögsümüzün aynı sıcak çarpıntılarını, hafif dil sürçmelerini, yüzümüzün salakça kızarmalarını, ayakların tökezlemelerini, dogal benliğimizdeki yitirmelerini yaşadık. Ama her gün bir kazanç gibi; soğuk duş etkilerini, yanıp sönen kamp(kalp) ateşlerini hissettik. Bir bir özümseyerek hissettik...
Hissettikçe daha çok güçlenmeye başladık, bu küçük seviler karşısında. Gün içindeki etrafa saldıran anlamlı gülücükler ve espiriler; yalnız kaldığımızda yok oldular. Yok olduğu anda yitik duygusallığımızla, hüzün yoldaşımız bir olup yüreğimize dalıp durdular. Evet; böylece ana kimliğimiz kendini ortaya koymaya başladı. Duygusallıklarımız(gerçek ben) ortaya çıkıp tali mutlulukların üzerinde gizli bir yer edinip durdu. Mahmur şekilde kendi sorgulamalarımız içerisinde dönüp durduk. Ayazlı gecelerin, ayaz yemiş vücutları olarak üşüdük biraz. Üşüdük ve sarınma isteği duyduk en yakınımızdakine. Bitip tükenmeyen yüklü tomurcuklar açmak isterken tohumlarımız içimizde patladı. Bir zaman sonra küstü sevi çocukları doğurduk, kendi karnımızdan.
Maişet derdine düştük düşeli kabuk bağladık sırtımıza. Sırtımız kabuklandı, gögsümüz kabardı, cebimiz doldu. Velakin kabuk çaltadı. Aralardan sızan cerahatlar cebimize aktı. Kirlenen paralar anlamsızlaştı, üzüldüler kendi hallerine. Değer kendini astı bir gece vakti. Kabuk kırıldı ve gerçek ben; bir çocuk misali yeniden doğdu. Küskünlükleri kırarak uzun boylu bir SEVİ`ye yakalandık.
Sahi SEVİ arkadaş; ilk dersimiz ne?
- ilk ders: Hayatın anlamı ve nasıl yaşayacağımızı bilmek, yaşama asılanların sessizliğine yanıt vermek. Tek mantıklı bir eylem olan sevi`yi örgütlemektir..... titremelerle sana döneceğim ana gitmek istiyorum.
|
|