..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Mehmet KELEBEK




5 Kasım 2013
Yar Diye Diye Ey Sevgili…  
Mehmet KELEBEK
sahi var mı böyle sevgili...


:AGED:
YAR DİYE DİYE EY SEVGİLİ…
realite tektir... bakınca görebilen, görünce idrak edebilen bir de muhakeme etme kabiliyeti olabilen için açılar farklıdır... mesela 6 da 9 da aynı ya da farklı sayı gibi görünse de tek olan gerçeklik ikisinin de sayı olduğudur... sayabilen için... düşünebiliyorsan varsın... dua edebiliyorsan kulsun... bil ki bizim hamurumuz aşktır... o ateşte pişerse lezzet olur... o çamura düşerse öp başına koy...
o büyük huzurun ummanı, seni çeşm-i nazından gönül limanına aldı diye her eksen tek noktada birleşir... bunu görebilen gözlere ne mutlu... elbette insanı sevme arzusu allahı bulma yolunu gösterir... sen gizemimi kalbura çevirdin... aktıkça gönlüme sicim sicim... nazar oluyorsun güzel düşlerimin gülbahçesine... mizanı kulun kuralları belirlemiyor... kurallarım var dediğinde bil ki yıkılabilir bir yapıdır o... sonrası enkazının küllerinden kuleler yaparsın da sen de şaşar kalırsın...
sen mutlu olasın diye lütfu iltifata çevirdim... nereden bileceksin... ey sevgili !... kulağıma geleni yüreğime mihman etseydim, her anımda ben her dakikamda seni sevmezdim... istersen yüreğinden sök at beni, her gün senin derdin ile hemhalim... günü güne katıp sevmesen de sen beni, bil ki ben hep senin derdindeyim...
her türden insanı senin karşına çıkartabilir allah... ama bu lütfu iltifata çeviren de sen reddeden de sen olmalısın... ben dilinin büyülü kelimelerini masama koydum… benden geç biz ol dedim gülzara... ten'e nazil olandan uzak kalanlar, ruhu tertemiz tümcelere ram olamazlar... sevmekse o bende var... ya sen kimdesin ey yar...
kalpleri kalplere yakın kılan, elbet ummana salmasını da bilir... kulluğum öyle aciz ki, kalbimin künhünde ona amelim salihtir... rabbimin lütfuna çok güveniyorum... çünkü o kalbimin künhünü biliyor... bazı insanlar anlık düşünür bu yüzden öfkeyle kalkan zararla oturur... zaman, sabır ve sadakat benimle... ya sen sadık mısın ey yar...
alsın ıssısızlığını, götürsün demirden yol bulup, hasret denizine... ışık olsun, dırahşan olsun, yıldız yıldız aksın gönlüne... şarkılardan her türlü acıyı biriktirsin yabancılığın... ve sevdaların elvedalara karışsın, tiz sesinden... yanlız bir kadınlığın bakınsın da kalsın yakamozlara... avuçlarından uçuşsun bilmem doğunun bilmem güneyin kanatlarından... ve gülzarın en güzel gülü yaralarını kapatsın, martıların sessiz çığlığına karışsın... ve birgün boş verirsen sen eğer, gülzarın gül kokulu güzel şarkısı ol... ey sevgili...
leyalin içinde öyle mestaneyim ki, masiva mıyım hayal miyim kimim ben... mey mi sakinin elinde ben mi mey'e meylettim mecnuni gizemim neden... mah cemal-i ruşen oluşundan inhiraf etsem riyadır bana... şahit olsun aşkıma kırdım kalemimi anlasana.... kaygı nesnelerinden çoğaldım da bir seni bildim kalbime mutmain... hayli zaman eğlendim de kaldım, sevmek nedir sende öğrendim... şimdi sende sırası, sev beni ey sevgili...
puslu akşamlardan uykulu bakışlarla düştüm sabahıma... tek bir isim yazdım kalbimin satır aralarına... kimse görmedi... sen bile... nerdesin ey sevgili... papatya beyazı tutkularımın düğmelerini kırdım... yok cesaretim çerağ-ı aşktan yana... yok cesaretim hüsn-ü mirzadan yana...
ahvalimin lisanı, anla beni güzeller güzeli sevgili!... ses söze, söz sirete, siret de surete mi yansırmış, bilemedim... gönül aynamın eskimeyen musikisi hisarbuselik makamdasın... ruhumun muhkem kulelerinden hemen hergün ayas şehrime bakmaktasın... ah eden sonsuz ilhamın kapatınca kapanıyor kainatın ışığı... hu makamı hakikatlerimi bir bir yazacak kalemim olan kadınsın...
geceyi sobelemek için, gönlüme kanat takıp, hüzün arefelerinde geziniyorum… ve şimdi hüznün ahvalinde, beklenen bir düşe yalnız kalıyorsun, nerdesin ey sevgili !... oysa insan dizginlenemeyen nefis kadar masum bir hal ile de hemhaldir... ayna sadece görebilmenin aracıdır... hislerinde haklı olmama ihtimalin güvensizliği doğurur... güvensizlik ise, kırılan kalbin izidir...
yaz kaderimi kederinle... belli ki, vuslat istemekle olmuyor ey sevgili… içimin yangını beni alazına sığdırmamakta… canımın sıkıntısına bakma… sen sebat et yolunda… ağlamak bana has, gülmek senden yana...
suretimde siretinin izi var ey sevgili… ne ben kuytularında kayboldum… ne sen izbelerimde sır oldun... bir ince sızı... bir zaman kırmızısı... mor ötesi aşkın kayıtlarına denk düşüyor... bunu ilk ben görüyorum ve seni ilk ben seviyorum... sevgili !... seni tanıdım ve tüm resimleri yırtıyorum artık... deli bahar içimin dipsiz kuyusu... yok cesaretim, yok huzurum aşka tutunmak için… yamalı umut şimdi yandıklarım... sevda benimle, hayalin benimle, neredesin ey sevgili !...
siyaha tutkun olmamak için karanlığa ışık yaktım... ve iki kapı arasından edebiyatım ve uygarlığım aşka tutundu... ey sevgili !... sana söylendiğim sözlerden bahar çıkardım şimdi... orda mısın... seni gören gözlerim gün doğdu sansın... aslında biricik kalbimde mihmansın... yaz geçti hazanda bile nevcivansın... neva burakıyla gelmeyen nihansın... zeynebimsin nevamsın… cansın canansın...
söz sükuta dokununca kırbaçlandı ağıtlarım.. sabah namazıyla ra kaşından inhiraf ettim… ekimin ve eğitimin düşlerindeyim şimdi, ey gönül !.... ey benim çeşm-i nazım... ey benim sadık yarim, natüvanım... gedana reyegan olan bir huzmecik aşk ver… ver ki firdevs cennetlerinin selsebili olup, sidarında serinleyeyim... ey saki günül güzelinin nazını kırmızı şarap niyetine peymaneye koy içeyim de olayım yine mestane... lal'e değen mül kadehte gönlümün silüetine hıraman olsun bileyim de olayım yine divane...
hublar içinden bir huri seçtim ki o dünyama denk letafet... o öyle bir teravet ki can ikliminden nevbaharıma zarafet... bir teselliye muhtaç kalbimle hücrelerime kadar seni hissettim... ne kadar görünmez olayım desem de nefret yüklü olduklarıma, çaresiz orda olmak zorunda olduğum gerçeğinden uzak kalamadım... kalelerim 9.35 sularında istilaya uğramış yamyamlarca zaptedildi... gel de kurtar aşkım... gel de kurtar beni buralardan...
ey benim tesellim kimlerle hasbihal oldun... hüzzam dinlerken billur bakışlar mı buldun... biz olmanın değeri yok buralarda el ol gülüm el ol... beyaz yalan hayatla masivadan yel ol gülüm yel ol... bugün yine gürup vakti kendimden geçip iki kaşın arasını köy edindim... kalbine giden yolun üzerine, gözünden kirpikleri ok vurup canımsın dedim de yazdım seni... ilkin adın geldi aklıma hayalini beğendim elest yurdundan... sonra özgür bir bakış atıp sıcaklığınla geldim kalp yangınından...
o yarin servi boyundan korkacak ne var kalp yangını bu alazını saçar gider demiştim... nafile ki aynı şehir her güne o güzeli rasat eyledi de körüğünde kendimi eğlemişim... iklim-i telkinde söylenmiş nicesin uslu iklamiye var narında... öyle ki sürgün bakışın lalinden üstün halleri var ah-u zarında... sitare ile dolu leyalden sarkan bir huzmecik ışığım ol... neharı bulan orda kalan bana her daim taze uşağım ol...
yolun sonu hüsrana açılıyorsa eğer kapı aralığında durma... çarpıp çek git... ve yola hasretle bakılıyorsa eğer zerre hücre kalpte durma... çarpıp çek git... ey bütün güzelliklerin özünü kendi eserinde arayan beyzade... hangi çözümün muhasebesinin finansını buldun ki kendinde... tabibanım kime hacet ki talibanım değmesin kimseye... benim enkazın küllerinden restore edilen külliye... o nasıl bir edaysa dalgaları baştan çıkartıp ta köpürten... öylece büyülü adıyla yarin şehrini kuşanır bu garip ten...
salınır tuba dalları cennet istimhali birikmiş odalardan... cansın acar bir sabah kuşu gibi seni isterim edalardan... ne servi ne şimşad ezberim oldu taze sen dünyama gireli... iyiliklerin gözde talihine ram oldum o gül yüzünü seyredeli...
libas-ı hayatımı senden alamıyorum ki tenime hükmedem... gültene firak düşen derdi kalbi seng-i hare kılam herdem... ilkin adın düştü kalemime aklım başımdan gitti... başta kalmayan akıl tıg çekilesi gözlerinde bitti... sevgili rican başım üzre diyecek ser kalmadı bende ser üzre... aklım ukulum unutmalısın der gibi ama kalbim hep sen üzre...
ey sevgili !...saç tellerinin ucunda yani kakülünde tutsak olsaydım da her an gözlerinin çekiminde kalsaydım... hem sonra kipriğinin saf saf dizilmiş ordusu gönlümü hedef tahtası edip de idman okunu salsa gözlerin gözüme şifa olmaz mıydı...
alınyazımın gülzarından gelen gül kokusunu aldım saba yelinden... elest yurdundan sevgilinin şehla gözlerinin şulesi yandım elinden... sevgili! gönül avcısı kipriğinin okları canıma kasteden bir afet... dağınık saçlarının rüzgarı çölde vaha arayan gönlüme delalet... yine bu gece güzellik burcunun dolunayına sordum sevdiğim nerde?... dediler mah cemali ruşen olup saçlarını aydınlatan oldu sim ü zerde...
ey gül ! nehara ve leyale naz ile seyre dalsam... sana müştak olduğum düşler sokağı çıkmaza girer... hake yeksan olduğum gün ruhsarımı sürsem sana... hayal ülkesi iklimleri bahar ile yaza girer... zaman bayatlayınca kan kırmızı kusarmış gül dalında... senin gibi kor ateş zaman olur da kül olur mu acep dünyadan...
allah götürdü kul öttürdü hele şükür gitti dünyadan... :)))) biraz da neyzen teyfik tarzı yazdım andan... her zaman ciddiyet nereye kadar dimi amaaaaan... aşkın harp meydanında mahsun idi bugün gönül... neyzeni de gizemi de sevdi, ciddiyeti de aşikarı da sevdi gönül...
şu mehmet ki bir köhne senedir nevbahara hasret kalarak ay halesi nura benzer gül diye ağlayandır… gülbahçesinde açılmamış gonce gül hem gül-ra'na bilmez mi bülbül sıfatında kelebeğin (gelebeğin) ömrü kısa zamandır... gözlerinin büyüsü ve dağınık saçların sığınağım olsaydı eğer aşkından divane olan nalan kalbim üzüntüden çöllerin ve delilik vilayetinin mecnunu olmazdı...
"özürlerini sayıp dökse de insan artık kendisinin şahididir" kıyamet suresi 14-15. ayetler... rabbim iyiye ve güzele kendimizi şahit kılsın... kötüden ve çirkinden dem vuranlarla karşılaştırıp şahit kılmasın... vesselam... yüksek yer yok yüksek yer sensin yar... yüksekleri, yüksek sandığın alçaklarda arama... sen milletsin... sen efendisin ve hep öyle kal!.. ey sevgili!...
Mehmet Gelebek
(derleme 05/11/2013)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sen ve O Suskunluk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aşk Eksersizleri 5... [Şiir]
Demek Sendin Üftadem… [Şiir]
Aşk Eksersizleri 4... [Şiir]
Aşkına İktifa… Ruhuna İktisa… [Şiir]
Aşkın İle Tebah Vü Perişanım [Şiir]
Aşk Eksersizleri 3... [Şiir]
Aşk Eksersizleri 1 [Şiir]
Aşk Eksersizleri 2... [Şiir]
Aşk - I Pinhan [Şiir]
Sevimli Çakal [Roman]


Mehmet KELEBEK kimdir?

Mehmet KELEBEK 1973 yazında Gaziantep’in İslahiye ilçesinde beklenmedik bir anda mutfakta dünyaya geldi… Çünkü o ana kadar ikiz çocuk dünyaya getireceğini hiç tahmin edememişti annesi… Dünyanın beklenmeyen misafiri, yazmaya lise yıllarında; susmaya ise evlendikten sonra başladı… 6 yıl boyunca sustu… Dili açılalı gönül sarhoşu oldu şimdilerde… 1999 yılında “Onüç Bahar” adlı şiir kitabından 4 şiiri bestelendi… Türkiye’nin en saygın edebiyat dergilerinde ve sitelerinde yazdı, yazıyor… Şiir, deneme, hikaye ve roman türlerinde yazmaya devam ederken neyzenliğine bir de bestekarlık bulaşmıştır… Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi mezunu olup 2000 yılından bu yana Adana’da yönetici/öğretmen olarak yaşamaktadır… Şimdilerde ise sufi anlayışını sevmekte ve onunla dirilmektedir…

Etkilendiği Yazarlar:
yazar ve yaşar...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet KELEBEK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.