..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Toplum > lütfi akarçay




2 Temmuz 2015
Algı Operasyonları... Ya da "Malumatçı Baba Tahir'den Günümüz Medyasına"  
lütfi akarçay
Benim pek beğendiğim ve “yılan balığı!!” karakterinde adamlar için söylenmiş bir dize vardır;.. “Ne kendi etti rahat, Ne âleme verdi huzur, Yıkıldı gitti cihândan, Dayansın ehl-i kubûr!”...


:BJCC:
Benim pek beğendiğim ve “yılan balığı!!” karakterinde adamlar için söylenmiş bir dize vardır;..

“Ne kendi etti rahat, Ne âleme verdi huzur,
Yıkıldı gitti cihândan, Dayansın ehl-i kubûr!”...

Bu dizeyi ve sahibini hatırlamak için şöyle bir kısa araştırma yapayım dedim ve karşıma "Malumatçı Baba Tahir" çıktı!..
Bugün "Baransu familiası"'nın yaklaşık bir asır önceki kopyası ya da bir asır sonrası için bizim Mehmet'e'a nefes vermiş,el tutmuş bir Bab-ı Ali Piri!..
M.Bransu familyası'nın bir asır öncesi hikayesini birlikte okuyalım;okuyalım ki,bereketli topraklarımızda hiçbir şeyin değişmediğini bir kez daha teyit edlim,hatırlayalım!..

Osmanlı basınının en renkli simalarından biri olan “Baba Tahir”, Cağaloğlu’nda iki göz bir dükkânda “Malumat” adlı dergiyi çıkaran, dönemin siyasilerine pek bulaşmayan ve hatta âdet olduğu üzere gazetesinin ilk sayfasından sık sık “padişah efendimiz Abdülhamit Han hazretlerine” sabah temennaları gönderen, “sağlığınıza duacıyız” türünden selamlar çakan bir gazeteci...

Dönemin basınına baktığımızda, o pek renkli olan siyasal hareketlilikten de eser yoktur dergisinde... Ne İttihatçılık, ne İngiliz muhipliği ne de İtilaf fırkası taraftarlığı vardır. Tüm bu dümdüz yapısına rağmen, “Malumat”, döneminin en korkulan yayınıdır! Sebebi ise Tahir Baba’nın ta kendisidir. Üzerinize afiyet, Türk basınının "ilk şantajcısı"dır kendileri....

Yaptığı yalan haberlerle mahalledeki bakkaldan imparatorluk sınırları içinde faaliyet gösteren yabancı şirketlere kadar herkesi sindiren Baba Tahir’in en muhteşem vukuatı ise hiç kuşkusuz “Terkos idaresi" için yazdığı haberdir...

İstanbul'a içme suyunun getirildiği Terkos Gölü'ndeki tesisleri, o senelerde bir Fransız şirketi işletmekteydi. Şirket, arada bir kendileriyle ilgili hoş haberler yazması için, daha başka birçok şirket gibi Tahir Bey'i örtülü bir maaşa bağlamıştı.

Ama gün gelir, devran döner, şirkete Fransa’dan yeni bir müdür gönderilir... Yeni müdür "bu memlekette" işlerin nasıl yürüdüğünü bilmemektedir. Hesapları kontrol ettiğinde her ay Malumat gazetesine giden bir kese altını gören yeni müdür, “Kimseye bana ilişmesin diye aylık ödeyemem!'' deyip Baba Tahir'in maaşını kesiverir!

Baba Tahir, adet üzere olduğu üzere "kese"sinin kalemine gelmesini bekler... Bir gün, iki gün, bir hafta geçer ama kese gelmez. Şirket içindeki muhbirleri ona haberi uçururlar: “Valla kusura bakma, bu yeni müdür pek dişli çıktı!”
İki gün sonra, Malumat’ın ilk sayfasında küçük bir haber yayınlanır: “Efendim, geçtiğimiz gün Terkos Gölü etrafında avlanan avcılar pek besili bir domuz görmüşler, bu neces (pis) mahlukâtı öldürmek için ateş etmişlerdir. Ancak hayvana ıskat eden (isabet eden) mermiler onu sadece yaralamış, bu mahir avcılardan kaçan ve kan kaybeden yaban domuzu, göle düşerek orada boğulmuştur!”
İstanbul halkı ayaklanıp da bu haram hayvanın sebep olduğu “maddi ve manevi” pisliğin boyutlarını öğrenebilmek için şirket binasına akın edince, Tahir Bey'in kesilen aylığı hemen o gün yeniden bağlanır! Hadise, Malumat'ın bir sonraki sayısında “Aldığımız son istihbarata göre domuz hakikaten vurulmuş ama göle düşmemiş, sahilin gerisinde gebermiş ve leşi de bulunmuş'' diye noktalanacaktı.

Baba Tahir'in marifetleri bununla da bitmiyor tabii...FB'ye iftira atmaya kadar gidiyor!..

“ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan) takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.

Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi(hangi takım sempatizanı olduğu belli oluyor!!), bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”

Kaynak:FB resmi sitesi/tarihçe bölümü....

http://www.fenerbahce.org/kurumsaldetay.asp?ContentID=5

Baba Tahir’in birbirinden eğlenceli vukuatlarını anlatmaya, ne kalemimizin mürekkebi ne de bu satırlar yeter... İşin sonunu merak edenlere şunu anlatmakla yetinelim sadece: Baba Tahir, Terkos’u işleten firmaya karşı çaldığı bu galebeden sonra terbiyesizliği iyice ele alır. İşi asilzadelik peşindeki zenginlere Avrupa kraliyetlerinin önemli nişan ve madalyalarının sahtelerini üretmeye kadar götürür! Bu marifetlerini bilen Abdülhamit’in Baba Tahir’e dokunmaya aslında hiç mi hiç niyeti yoktur ama onun için bile bardağı taşıran damla, Baba Tahir’in padişahın damadını da haraca kesmek isteyecek kadar “işi büyütmesi”dir!
Abdülhamit, Baba Tahir’i Türk basınına getirdiği “girişimci ruh” ve “dinamizm”den dolayı onurlandırmaya karar verir. Onu dönemin güzide sayfiye bölgelerinden Fizan Çölü’ne sürerek ödüllendirir.

Hayatının bundan sonrasına dair pek bir bilgimiz olmayan Baba Tahir’in son olarak, Şam’da öldüğünü ve cenazesine kimsenin katılmadığını biliyoruz. Baba Tahir o kadar çok can yakmış, o kadar çok nefret toplamıştır ki, cemaatin topladığı parayla mezar taşına şu mısralar yazılır:

“Ne kendi etti rahat,Ne âleme verdi huzur,
Yıkıldı gitti cihândan,Dayansın ehl-i kubûr!”
…..

Yani “algı operasyonları” yeni değil bereketli topraklarımızda..Mazimizden günümüze
uzanan bir seyir takip ediyor..
Medya 4.kuvvet olarak nitelendirilir dünya kamuoyunda ama bizim ülkemizde çoğu zaman 1.kuvvet olma işlevi üslenmiştir..
Siyaseti,yargıyı,bürokrasiyi,ekonomiyi,sporu,sanatı;
kısaca ülkenin tüm dinamiklerini dizayn edebilecek “devasa” bir güç olmuştur..
Plazaların ve lüks otellerin lobilerinde “iktidar” düşürüp-tayin edecek kadar ülkenin
kaderine yön vermiş ve vermeye devam etmektedir..
Peki “medya” bu gücünü neye borçludur?..
İşte Malumatçı Baba Tahir’in öncülüğünde başlayan “algı operasyonları” sayesinde..
Nasıl işliyor(du) bu algı operasyonları?..
“Çamur at izi kalsın..” deyiminin yazılı olarak tedricen hayata geçirilmesiyle..
Eğer sizin medyanız ve onun arkasında sakladığınız “siyasi çıkar-ekonomik rantınız”
varsa bunları vitrine çıkarmak ya da kredinizi yükseltmek için yazılı-görsel silahınızı
çekersiniz..
Muhalifiniz olan kişi veya kurum için bir “pembe senaryo” yazar ve “motor!!” dersiniz
sadece..Kamuoyu hazırdır zaten..Sizin safınızdakiler bunu körükler ve renklendirir;
muhalifler ise “tekzip” etmek için yırtınırlar ama..
İşte o “ama”nın altında iki aşama devreye girer;
-ilk aşama;
“kendilerini aklama ve suçlarından kurtulma telaşı ve endişesi..” yargısıdır..
-ikinci aşama ise daha kritik ve etkilidir aslında..
“Acaba??” sorusunu zihinlerinde sormaya başlayan karşı taraftakiler..
“Algı operasyonları”nda asıl görünmeyen-gizli amaç ikinci aşamadır zaten..
Muhalifini kendi taraftarları-destekçileri karşısında zor duruma düşürmek ve köşeye
sıkıştırmak..
Kamuoyunu istediğiniz “kıvam”a getirdikten sonra artık onlardan istediklerinizi alma
konusunda zorluk kalmamıştır..Şantajınızı çekin ve istediklerinizi alın! “barış çubuğu”
yani devletlü ulufeleriniz size sunulur..
Siyasi olarak muktedir veya hedefteki kişiler ve kurumlar yıpratılmış,prestij kaybetmişlerdir..
Mesela “Gezi” kalkışmaları..
17-25 Aralık operasyonları..
Birini “Yeşili koruma” kalkanı ile,
Diğerini “yolsuzluk” kamuflajı ile sahneye sürdüler..
Birincisi muhalif medya ve küresel uzantıları..
İkinciler ise “havuz medyası” olup muktediri aklama!! algısı üzerine çalıştılar..

Peki ya Dünya medyası?..
Bunu anlayabilmek için Ford otomobil ve fabrikaları’nın ilk kurucusu Henry Ford’un
Ancak ölümünden sonra yayınlanabilen “Beynelmilel Yahudi” kitabını okumak lazım..
Medya,diğer tümsektörler gibi çağdaş Yahudiliğin “amentüsü” olan Siyonizm’in kontrolündedir..
Amaçları kendi tekellerinde olan “Küresel Sermaye”nin dünya hakimiyetini koruma
Ve geliştirme üzerine kuruludur..
Sadece ülkelerdeki “yerel uzantıları” ile ihtilalalere kadar giden operasyonlar yapmak değildir;
Gerektiğinde bölgesel savaşlar çıkartabilecek “algı operasyonları”nı tertip etmektir
aynı zamanda..
Sadece son 20 yıl içinde Afganistan,Irak,Libya,Mısır,Tunus ve Suriye gibi Afrika-OrtaDoğu
Menşe’li ülkelerdeki savaşların ve ihtilallerin ön hazırlayıcılarıdırlar..
CNN İnt.veya uzantıları olan El-Cezire gibi küresel medya organları silahlı operasyonlardan
Önce o ülkelere giderek “algı manipülasyonları”na başlarlar ve dünya kamuoyunu işgale,savaşa,demokrasinin gelişine!! hazırlarlar..Arkasından yeşil bereliler o ülkelere
Demokrasi getirir..O da olmazsa paralı “seyyar süvarileri” ile bağımsızlık mücadelesi verirler..

Algı operasyonu demiştik değil mi?
Evet..
İşte 15 asır önce en büyük Kutsalımız bu konuda bizi uyarıyor;

“Bir fasık(algı operasyonu yapacak kişi) bir haber getirdiği zaman onu mutlaka
araştırınız..Yoksa bilmeden bir topluma kötülük yaparsınız da pişman olursunuz..”
Hucurat/46

Yapmamız gereken burada açık açık belirtiliyor..
Araştırma ve sorgulama..
Birey ve toplum olarak..
Bu prensip “toplumsal huzur-sosyal barış”ın yegane ilacıdır..
Eğer bu “şifa” terk edilecek olursa-ki uzun yıllardır terk edildi- o zaman tedavisi mümkün
Olmayan hastalıklar ile önü alınamaz “fitneler”in kurbanı oluruz..
Önce güven..
Sonra araştırma..

Vesselam..



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kızım ve Ben... Ya da Zamanda Yolculuğumuza Alegorik Bir Yaklaşım...
Kaht-i Ricalin Tam da Zirvesindeyiz...
"Tek Adam"... Şark Dünyası'nın "Mitolojik İkonu"
"Siyasi Ahlak" ve "İdeal Devlet" Üzerine Tarihsel Bir Analiz...
Verin Değerlerimi!..
"Ganimet"i Görünce Uzlaşıdan Vazgeçmek...
Sosyo - Kültürel Bir Erozyon;"dil ile Din Arasında Kayıp Kimlikler... ""

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İçimdeki Med - Cezir...
Kûtül Amare'yi Anarken...
Kelimeler Küser mi, Küsüyorlar İşte…
Çanakkale...
Mevlana ve Biz...
Dua...
Işid,nusra,öso ve Diğerleri... Neo - Liberalizm’in "Küresel Tetikçileri"
Gül ve Bülbül Üzerine Bir "Serenad"...
Men Dakka Dukka...
Eğer Sorarlarsa…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ne Öğrendin Dersen Ey Yâr... [Şiir]
Yaşayarak Öğreneceksin Çocuk... [Şiir]
Bizden Gidenlerin Adını Zaman Koymuşlar... [Şiir]
Uyansın Umutlarım Güneş Gözlerinde... [Şiir]
Leyla'ya Mektuplar - II - [Şiir]
Muna (Li) Sa’ya… [Şiir]
Düşmelerim Hep Senin Yüzünden... [Şiir]
Ağlasam Yağmurlarda... [Şiir]
Gelecek mi O Kervan... [Şiir]
Acımı Kaybettim Despina... [Şiir]


lütfi akarçay kimdir?

yazılmamış en son şiiri,söylenmemiş en son türküyü yüreğinde arayan adam. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Mevlana,Yunus Emre,M.A.Ersoy,Nazım Hikmet,Necip Fazıl,Yahya Kemal,Sezai Karakoç, vs...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.