..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > özgür karakoçak




16 Ocak 2003
Ront-gen(i)-miz  
özgür karakoçak
Masadaki iç karartıcı fakat emektar diye tahammül edilen siyah masa lamba- sıyla (bazıları abajur da der) sıcacık bir vedadan sonra, ellerimizi arkamızda birleştirip, -onbeş dakika sonra durakta olacak- halk otob


:AIEI:

RONT-GEN-(İ)M-İZ


Masa başı işi olsa da sıkıntıma bir melhem sürememiş olan 'idari
amirlik' ruhumu daha fazla daraltmadan, istifai sonuna yaklaştığının henüz
farkında olmasa gerek; imzalanacak evrak benzeri kağıtları göz kırpmak su-
retiyle geniş masama koymuştu.
Masadaki iç karartıcı fakat emektar diye tahammül edilen siyah masa lamba-
sıyla (bazıları abajur da der) sıcacık bir vedadan sonra, ellerimizi arkamızda
birleştirip, -onbeş dakika sonra durakta olacak- halk otobüsüne yetişmek üze-
re, istifa mektubunu odacıya teslim edip, oradan ayrıldık.

Bu kısa deneyimde beni en fazla özleme mahkum edecek ayrıntı şüphesiz,
-ancak masaya dik oturulduğunda görülebilen- binanın çaprazındaki derme
çatma yapının üçüncü katında bulunan perdesiz daire olacaktı. Sanki bilgisaya-
rımda önemli bir işlem yapıyormuşcasına monitöre yaklaşıp, yarım saatten
fazla pozisyonumu bozmadan izlediğim üçüncü kattaki 'kızıl saçlı diktatör' ün
dairesi...

"Rontgen'i hangi profesör icat etmiş? " sorusuna kafa yorarken, otobüs durağı-
ma varmıştım bile. "Halk otobüsünde senin biletin geçmez amca" dediğimde
bana "zaten halk otobüsünde paradan başka birşey geçmez evlat" diyen, demir-
yolu emeklisi mavi gözlü amcayla karşılaştım. İki gündür söylemek için sabır-
sızlandığım cümleyi, kısa bir "merhaba" dan sonra heyecanla haykırdım:
"geçen gün halk otobüsünü kaçırdığım için binmek zorunda kaldığım belediye
otobüsünden,biletim olmadığı için indirilmek istendim. Para teklif ettiğimde,suç
işlemekten şiddetle kaçınan bir memur bakışıyla (para geçmez burada, bilet
atcan! ) diyerek belediyenin kendisine verdiği yetkiyi kullanan şoförden özür
dileyerek otobüsten inerken aklıma geldiniz" Paranın açamayacağı kapılardan
birisinde daha paramızla rezil olmanın gizli burukluğunu yaşadık, beraber ve
solo olarak.

Çalışma odama bir an önce varabilmek için, otobüsün ne kadar çabuk geldiğine
şaşırmadan, koşarak evin kapısına vardım. Üst kattaki öğretmen emeklisi
beyefendiyle, yanında -eski öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim- fedai kılıklı
gençle merdivenlerden inerken, kibarca başlarımızı ikişer santim eğmek suretiyle
selamlaştık. Hoca,öğrencisine: "yeni tilcikler denemelisin" gibi önerilerde bulu-
nurken şaşkın bir "af büyür" iç geçirmesiyle çoktan çıkış kapısında soluğu almış
lardı. Rontgeni kim icat etmişti ve böyle bir gen, gerçekten olabilirmiydi? Neydi
bir insanın (en) işine kitlendiği anda bile dikkatini avucuna alabilen dürtü?
Kalbinin atışlarına söz geçirmesine mani, sicim gibi terlemesine saki olan güç..

Kapıyı açarken, daha fazla dayanamayacağımı anlamıştım. Hemen bir çay suyu
koyup, çalışma odama koştum. Dikdörtgen mimari kullanılan, duvarları pastelik
sarı ve zemini de açık mavi marleyle döşenmiş; girişin en solunda stratejik
konumlandırılmış ,üzerinde eski model bir bilgisayar bulunan orta boy sayılabi-
lecek bir odaydı. Kız arkadaşım evi terkederken, götürmeden önce duvara asılı
olan 'yemeği seyreden kız' portresinin kapadığı çatlaklar, oldukça itici bir görün-
tü yaratıyordu. Ama dördüncü katın salonu, alışık olduğu üzere röfleli sahibini
sunuyordu penceremin görüş alanına.
Aceleyle bilgisayarımın ve masa lambamın takılı olduğu üçlü prizi yerine takıp,
heyecan içinde seyre koyuldum,karşımda savunmasız duran salomanje salonu.
Sigaramı yaktığımı dahi hatırlamazken, bittiğini farkettim. Bu iş böyledir işte..
İnsanın yuvasını yıkar da yine vazgeçmez. Bir kere avucuna aldı mı,s eyreyle
gitsin geçen zamanını. Başka bir işe kendini verebilmen, hayalden öteye geçe-
mez. Fakat, koltuğun yerini değiştirmiş galiba. Önceden pencerenin bu kadar ya-
kınında durmaz, bu kadar da uzun kıyafet giymezdi. Değişikliğin şokunu çabuk
atlattım. Sigarası sönmeden eklemişti bir diğerine. Arkasına yavaşça yaslandı ve
bu kışı nasıl çıkaracağını düşünmeye koyuldu.

Çay suyu ocağa taşmış olmalıydı ki bu kadar gürültü çıkarabilsin. Hızlı hareket-
lerle mutfağa yöneldim, ardından ocağın gazını kestim. Bu kez dem lenene kadar
mutfakta bekleyip, arka cephenin nisbeten karanlık ikinci katını izlemek üzere,
tahta sandalyeyi altıma çektim. Evin küçük oğlu televizyona kumanda edebilme-
nin verdiği özgüvenle, evin içini ışık cümbüşüne çeviriyordu. Ablası, üzerine bol
gelen pijamasıyla odaya girip, ışığı yaktı. Alt katta, artık solgunluktan çıkmış bir
zevkle boyanmış renksiz duvara yaslanan ihtiyar kadın, "çocuk sesine nasıl olmuş
ta bunca sene katlanmışım" der gibi, ellerini mavi elbisesinin üzerinde gezdiriyor,
bir yandan da elindeki- kağıt olduğu sonradan anlaşılan- nesneyi dikkatle inceli-
yordu. Bina yıkılmak üzereydi ve bu yıkımdan kurtulabilecek tek kişi, kuşkusuz:
o sırada o binada olmayan bir kişiydi. Yüksek zemin giriş, giriş katların yüksek
yaş ortalaması ve üst katlara doğru artan dönemeçler, kuşkusuz bir facia için ge-
rekli bütün koşulların oluşmasına sebep oluyor, malikleri tamamen korunaksız
kılıyordu.

Binanın bodrumunun -buradan seçilmemekle birlikte- yıllar önce bir demirci us-
tasına kiralandığı, onun da çalışmasına engel olduğu gerekçesiyle,kolonlardan iki-
sini kestirdiği rivayeti, binanın tek sahibi olan efendi zatın, şu an boş durumdaki
iki daireyi kiraya vermesi önündeki en büyük engeldi. Boş dairelerin ikisi de üçün-
cü katta, kaderini kabullenmiş görünerek, içimi karartmaya devam ediyor, ne
yazık ki...

Annemin eskiden nadiren kızarttığı patates-köfte nin köftelerini, sona bırakmam
gibi heyecan içinde bekliyorum dördüncü kata gelmeyi. Son bir hafta içinde,tam
dört kere gördüm; apartmanın sahibi olan kişinin bu eve geldiğini. Geldi mi,
akşamdan sonra geliyor ,getirdi mi, iki torba meze getiriyordu. Evin asıl kullanıcısı
olan ,kızıl saçlı, fabrika bacasını andıran upuzun boylu,vücuduna göre kafası mini-
cik kalan liseli genç delikanlıyla sabaha kadar durmadan içiyor, nereden çıktığı
belli olmayan dansöz kıyafetli bir kadını, bir dakika olsun oturtmuyordu. Evin alt
katında da kimsecikler olmadığından, hallerinden memnun keyiflerine bakıyorlardı.
Bu liseli genci mahallede tanıyan yoktu; haftada bir iki kez dışarı çıktığında gören-
lerden daha iyi. Kız arkadaşım (beni terkeden değil, benim terkettiğim.) bu binanın
sahibinin kızıyla aynı sınıftaymış. Babasının, eski film yönetmenlerinden olduğunu
söylermiş. Söylediğine göre;şimdilerde kısa film ve belgesel film çekiyormuş, zevki
için.Oldukça da geniş bir etraf sahibi olarak hayatını devam ettiriyormuş...

Dördüncü katın ışıkları nihayet tamamen yandı. Ama liseli genç etrafta görünmü-
yor. Bir kadın, griler içinde, ağzında bir sigara, eli saçlarında pencereye doğru
yaklaşıyor.Yatak odasının ince perdeleri, ışık sayesinde bir uzun vücudun gölgesini
dışarıya aktarıyor. Gölge ellerini kaldırmış, üstündekileri çıkarmaya çalışıyor.
Grili kadın, yatak odasına doğru ilerliyor. İki gölge birbirine yavaşça yaklaşıyor.
Gölgelerden uzun olanı, biraz eğiliyor. Diğer gölge biraz daha yaklaşıyor ve be-
nim aklıma, istifa dilekçem hiç gelmiyor. Işıklar sönüyor, gölgeler salona gidiyor.
Uzun gölge, dansöz kıyafetli kadına dönüşüyor, grili kadınsa liseli gence. Bir
sigara daha yakıyorum; çayım bitmiş dolduramıyorum; artık ayağa kalkıyorum.
Bakır sürahi devriliyor, aldırmıyorum.
Liseli genç, kapıya ilerliyor, açıyor; binanın sahibi de geliyor, elleri yine dolu.
Kapı kapanıyor, herkes birbirine sarılıyor; grili kadın mutfaktan çıkıyor, elinde
sigarası. Telefon çalıyor, kapı çalınıyor; "kapı çalınmaz" diyorum, zile bassınlar.
Zil de çalıyor, istifa dilekçem aklıma geliyor. Telefon susuyor, kapıyı açmıyorum.
Midem bulanıyor, sigarayı söndürüyorum. Binanın sahibi, dansöz kıyafetlinin
başını okşuyor; grili kadın, liseli gence içki koyuyor. Üçüncü katta ışık yanıyor;
dikkatim dağılıyor. Bıyıklı bir adam, montunu çıkarıyor. İkişer ikişer insanlar
doluyor, ışıklar yanıyor. Bıyıklı adam bir kutudan keman çıkarıyor, bir diğeri de
darbuka çalıyor. Sazlar geliyor, program başlıyor. Ses duymuyorum, başım dönü-
yor. Dördüncü katın ışıkları sırayla sönüyor, üçüncü kata dönüyorum.
Bıyıklı adam kendinden geçiyor; belli ki çok derinden çalıyor. Birisi kapıya
gidiyor, diğerleri susuyor. Binanın sahibi görünüyor, bıyıklı adamla tokalaşıyor.
Camı da açıyorum artık, kafamı dışarı çıkartıyorum. Dansöz kıyafetli ve liseli
gençten sonra grili kadın da salona geliyor. Bir kahkaha patlatıyorum, ağzımdan
salyalarım akıyor. Aşağı pencereden bir ses geliyor, aldırmıyorum. Israr ediyor,
bakıyorum: "Sonunda olacağı buydu" diyor.
"Sen de kimsin?" diyorum. Şaşkınlığımı gizliyorum. "Bina sahibinin kızıyım"
diyor.Bu kez gizleyemiyorum. "Üzülmüyormusun?" diyorum. Yan taraftan ses
geliyor. Aldırmıyoruz. Liseli genç ayakta, kemancıyı alkışlıyor. Darbukacının
elleri hızlanıyor, dansöz iyice canlanıyor. Üst kattan alkışlar yükseliyor. Yukarı
bakıyoruz, bizi görmüyor. Sesleniyoruz:
"Ne yapıyorsunuz ?" "Program izliyoruz" diyor. Canım iyice sıkılıyor. Heyecanım
geçiyor. "Ayıp be! " diyorum, "kendinizden utanın" Millet bana kıçıyla gülüyor...





























Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kent kümesinde bulunan diğer yazıları...
İyi Kadındı Ya Erken Öldü

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Neskafeyi Çok Seven Adam


özgür karakoçak kimdir?

İlkeli yazıdan uzak durmaya gayretli ve dürüst olabilmek için yazmak zorunda olan bir yazı yazıcı. .

Etkilendiği Yazarlar:
Oğuz Atay' ı okuuyup ta yazar olak istememiş kaç kişi vardır? Ayrıca Ahmet hamdi, Salah birsel,M.Proust,A.Camus etkilendiklerimden


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © özgür karakoçak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.