..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > Öner Fırat Tarakçı




27 Mart 2019
Roza Geçidi  
Öner Fırat Tarakçı
Yüzündeki ifade buralı değil.Sıkılmaktan ziyade sığamıyor sanki bu küçük yere,çok daha fazlası.Bedeninin sınırları yokmuş gibi dalgalanıyor gibi hayal ettim onu.Benim baharın gelişiyle birlikte güneş tenime işlerken esen soğuk yel zamanı hissetiğim sınırsızlığı onun üzerine resmettim.Düşüncelerimin veya hissettiklerimin somutlaşmış haliydi Roza.


:ABHE:
Nemli bir bar tezgahında yuvarlanırken gördüm yosmayı.Tavana doğru dumanı üflerken Dianysos’un bana fısıldadığını-doğayla bir olmayı-yaşantıladım.Zen yanı başımda ve akışta.Onu en çok anlayan hala ucuz bira yuvarlayan yosma.Aşk masadaki beyaz çizgiden ileriye gitmiyor ve bu durumu onunla birlikte ben paylaşıyorum.Doğuştan esrikliğini hissetiğimiz duygu burun içimizi eritiyor.Damar parçalamak gibi içimi kaşındıran yeraltından yatak odama ilerliyorum.Günü kaçırmışım,yosmayı kaçırmışım ve anlam ifade etmiyor zorlasam da.
Üzerimde bir deri bile kalmayana kadar soyunacağım.Var oluşumun ilk hali gibi tamamen soyunuk ve günahkar kalacağım.Beyaz kolonlu balkondan:’’Ey tiksinç insanlık,doğaya bir küfürsünüz gidin bir şeyler okuyun amınakoyim’’ ve sundum şarap kadehini onlara.İçin,için ki bor bok olun.
Kaldırımdaki bir balgam bile değilim,hayır güneşe dua ettim ve beni sonsuzluğun içine almasını önerdim.tam şeklini gördüm yolun.yoo ne kadar aydınlık olsam da sıyrılmayacağım düşüncelerden ve zevkin yanında küçük bir acıda yer alacak.kırmızı bir birayla her şeyi yapabilirsen.hayır hayır bir şeye ihtiyacın yok,’’o’’ ezikler içindir sen kırmızı bira iç sadece.Bak şuan onlar yaşam çemberin dışında sadece sen varsın yapma şimdi.
Odanın kapısından veya binanın kapısından geçiyorum zihnimi bu iğrenç kaygılardan arındırmak için bas notaya:
Yok çevresi dışı yok sizi yok insanı yok
Musiki eşliğinde nefesleri
Dans ediyor dumanlı havasında
-sizi boğacağı havasında-
Bugünü sanatlaştırmış
Kendinde o,kendisine gömülmüş
Bulandığı aynada sizi yok insanı yok
Zihni var işte söndürmek istediği
Umut vaatlerinde hastaneye yatırdığı
Bilmem nelerle uyuşturduğu ve kabuslu
Zihni
Tatlı bir melodi çal sen çal ben öleyim
Birkaç boyutum ben aynayım
Beynime saplanan parçayım
Çal sen öleceğim
İnanmadı yazgıya dumanlı havasında
-sizi boğacağı havasında-
Yazmıştım düşüşlerimin veya düşlerimin birinde.İsa benimle sevişmek için ellerindeki çivileri çıkardı ve indi yanıma.Cennette siktiği hurileri anlattı bir bir.Şaraptan ırmakta nasıl yüzdüğünü vesaire.Birde cennetteki hava kafanı güzel yapıyormuş öyle dedi boşalırken.Her neyse ocb yoktu incilin bir sayfasına sardık sigaralarımızı.
Yakınmalarım bitmiyor.Hangi suçun karmasını yaşıyorum.yaşam çemberim niye bu kadar boğuk.Niye sürekli gitmek ve gitmek istiyorum.Sırt çantamın içindekileri döktüm satranç tahtası serili olan yatağın üstüne,karşımda kardeşim var.Çantamdan döktüğüm bıçaklardan birini seçmesini istiyorum,çalışmalarımız darağacı suratlı toplumun götürüleri üzerine.
Götürüleri en çok ben bilirim.Bir bahar gecesi,soğuk soğuk terlediğim zaman,ortalık kan revan içindeydi.Yatakta uyandım ve kalkıp anneme ‘’ acile gidip şunlara dikiş attılarım.’’ Dedim.O sabahki börtü böceğin ötüşü beynimde hala geri dönüşer yaratır hatta o havanın serinliğini santigratına kadar hatırlarım.
O gece yosmayı son görüşüm oldu.Söylenenlere göre sokakta saldırıya uğramış bensiz çıktığı gece.Tüm kadehleri ona kaldırmak istiyorum,o bizim bilmediğimiz bir şeyleri biliyordu çünkü.İlham perisi oluyordu benim gibi aylaklara,ona bakıp bir peygamberi över gibi şarkılar söyler kalemi alırdık elimize.
Barmen vermek istemedi hesabı barın öksüz ve yetim kalmaması için.Aynı sokak lambasının altında yürüyorum derken kendimi doğunun mistik sokaklarında hissediyorum.Ölenlerle ölüyorum kalanlarla kalıyorum.Bir ağıtçı tutuyorum kendi cenazeme o benden daha çok acı duyuyor ölümüme ve öyle yakıyor gökyüzüne figanlarını.
Cenazemden sonra batıya doğru parmağımı kaldırıyorum.Gitarını kırmış biri duruyor çok geçmeden otostop söyleşileri aynı olup keyif veren tek şey olmalı diye düşünüyorum.Yola trenle devam edeceğim.Saat 4.48.İstasyon kahvesinde beklemiş kahve devam etme isteğimi kuvvetlendiriyor hayata karşı meraklarımı ve arayışlarımın sebebi kılıyor kendini.Zorla gülüyormuş gibi görünen biri yanaşıyor yanıma.O da tanrının bir yansıması ama sanki daha berrak,daha net görebiliyorsun Tanrıyı onda.Tütün sardım bir tane.Adı Rozaymış önceki hayatında benimle düzüşmüş gibi yani seksin doğurduğu doğa ötesi samimiyetle baktı.
‘’Sarılmış tütünü daha çok seviyorum.’’ Tavana bakarak üfledi dumanı.Benimle aynı alışkanlıklara sahip.’’Kocamdan kaçıyorum,aşağılık bir orospu çocuğu,halbuki severek birlikte yaşamaya başlamıştım onunla.Hayatımın klişe olan tek bölümü klişe olanlar şeylerin mutlu edeceğini düşünürdüm hep öyle de olmadı’’ hapşurdu.
Ben: ‘’ Çok yaşa.’’ Roza’nın beynime kazınan tepkisi ‘’Lafını geri al’’ oldu.Ardından gülmeye başladık uzun bir süre.Bende bıraktım kendimi öylece.İnsanların beni etkilemesine izin vermeme pratikleri yapıyorum,bakalım neler olacak.
Roza’yı süzüyorum,o da bunu farkediyor.Beyaz bir askılı giymiş ve altında sütyen yok,haç küpeleri kutsal bir mekanmış sanki,sanki insan değilmiş gibi.Kot şort giymiş ve ayakkabıları yok.Sırt çantasına bağlamış.
Roza ıslak Pazar sabahlarından gelen,doz azaltırken gelen,ağlamadan önce gelen;beni büyüleyen ve yeni baştan doğuran.
Söze nasıl başlanır,’’git dedi tanrı bende gidiyorum.’’Sanki her defasında insanlardan etkilenmeme provası yaptığım zamanlardaki gibi bir ifadeyle:’’Sen nereye,neyden’’
‘’Yaşadığım yer buralarda,istasyon kahvelerini seviyorum,özellikle bu saatlerde.’’
Yüzündeki ifade buralı değil.Sıkılmaktan ziyade sığamıyor sanki bu küçük yere,çok daha fazlası.Bedeninin sınırları yokmuş gibi dalgalanıyor gibi hayal ettim onu.Benim baharın gelişiyle birlikte güneş tenime işlerken esen soğuk yel zamanı hissetiğim sınırsızlığı onun üzerine resmettim.Düşüncelerimin veya hissettiklerimin somutlaşmış haliydi Roza.Çakmağı alırken elime değen değmiş bile sayılmayacak bir durumda rahatsız hissettim.Bu rahatsızlık hissi bu ilgimin temsiliydi.Düşünceler aktı,akar.’’Tanrı’nın buyruğunu nereye varınca yerine getireceksin,nereye yani?’’dedi ve ifadesini çözemedim.Gizemler varoluştan beri her cinsel çekimin ardındaki güç,herkesin deneyimlediği.Her erkeği çeken klişeleşmiş olgu.
‘’Varış noktam yok,seninle aynı durum,buralardan bir yerdenim ve istasyon kahvelerini seviyorum,sadece belirli bir yerdekini değil her yerdekini, hepsinde birer konyak içmek istiyorum,fazlasını hiç düşünmedim’’
Roza:’’Bende bir şehvet yaratıyor gibisin,kendine karşı değil ama sanki bütün evrene dağılmak istiyorum,Tanrı banada buyurmuştur belki bunu’’
Roza gibi binlercesi belki onun gibi değil ama kendi sınırsızlığını minik odalarında yaşıyor.Tütsüler yakıp koca evreni odalarına sığdırmak istiyor,dünyevi her şeyden kopup evrenin doğmayı bekleyen bir çocuğu gibi yaşıyor.
..Göbek bağımdan açılan tüm evrene ve yola ağıtlar yakıp
Baharın sonunun değişim getirmesine dualar
Dualar doğaya,göbek bağımdan,doğaya
Önemini yitiren benlik önümde bir yanıp bir sönen benlik
Yoldaş her renk her renk tenime vuran güneş ver ürpertisi yelin
Beni yola kundaklıyor
Doğmayı bekleyen bir bebeğim ve göbek bağım bir nefesle koca evren.
..
O an aklını çelmek istedim.Aklını yola düşürmek.Kurtarmaya çalıştığım onlarca kişiye benzer onu da almak istedim kurtarılmış bir yığına.İlk felsefe;önce bireylerin kurtuluşu.Yolunu yarıladıysa katılsın bana o halde.
‘’Hadi ya,gel bir başka istasyon kahvesine gidelim,şurada veya şuradakine (elimle boşluğu işaret ederek) sadece burada tapınmaktan sıkılmışsındır.Şu rayların üzerinde bir ol bak,her şeye sahip oluyorsun.Ne yapıyorsun buralarda?’’
Roza:’’Önceden hep gitmeyi düşlerdim hatta hayatım bunun üzerineydi kısmen,sonra bağımlı oldum ve burayı asla terk etmeyeceğim dedim kendime,dünya çoktan burada dedim.Değilmiş de (gülerek) kendimi kandırıyormuşum.Tüm düşünecelerimi yitirmişim çünkü zevkten kafam hep yukardaydı.Seninle karşılaşacağız bir yerlerde,gelirdim de şu borçlarımı ödemem lazım.He bide zihnimi arındırmam.Gerçek hayatın şuan içinde olduğum ve daha başkası olmadığına inandırmam lazım kendimi.(her daim üzüntülü görünen gülüşüyle)’’
Roza bir ağıttı.Sanki benim çok önceden yaktığım ağıta benziyordu.Pencere kenarlarında ettiğim dualarda arzuladığım hayatın bir yoldaşı Roza.
‘’Birkaç gün daha buralarda olacağım.(beklediğim treni siktir ederek)Ucuz birası olan mekan biliyor musun?’’
Roza:’’bu saatte buralar uykuda.O zaman (gülerek) sabahı bekleyip açılır açılmaz benim mekana gidelim.’’
..
Perde şafakla açıldı,nefesler alındı ve zihin raylarla yıkandı.Doğan gün ruhani aydınlığı da beraberinde getirdi.Roza’yla küçük şehrin kaldırımlarında ucuz bira satan ‘’onun mekanı’’na gidiyoruz.
Bilardo masası buranın birleştirici gibi,loş sarı ışıklar ve ucuz tütün kokusu bu şehire yakışıyor.Beni de etkiliyor.Roza tuvalete gidip geldiğinde vişne çürüğü bir ruj sürmüştü sanki tamımıyla özdeşiyordu bedeni ruhuyla şimdi.Arka klasik rock ve roza ve ruju ve dibi gelmiş saçları.Koşarak kasadaki adamın yanına gitti,sarıldı.Hararetli bir sohbete giriştiler bu sırada bende iki bira söyledim.Pastel renkler ilişti gözüme;burası,ben ve roza evrenin merkeziydi.Nihayet yanıma gelinceye kadar biramı yarılamıştım.Sandaleyeyi heyecanlı bir şekilde çekip üzerine zıplayarak oturdu.Öforik halde konuşmaya başladı çünkü burası onun tapınağıydı ve bunu anlamıştım.
Roza:’’ee nasıl buldun bakalım bizim küçük çöplüğü’’ arka tarafı da kilise değil mi diye mekanın kutsallığına atıfta bulundum gülerek.Hafif sıcaklık da birleştiriyordu bizi.’’küçüklüğümden beri buraya gelirim.Ailemden gizli günahlarımı burada işledim.İlk içkimi şurda içtim ve arkadaki tuvalette bekaretimi kaybettim.’’ Kafamı arkaya çevirerek tuvaletin girişine baktım.’’Pahalı bir otel odasında sevişmektense burayı tercih ederim dedim hala sırıtarak.Ayyaş bir Budist gibi hisettim kendimi ve yüzümdeki gülüş benim ona karşı duyduğum coşkunluğu temsil ediyordu.
Elimden tutup dudaklarını ısırarak birasından son yudumu alıp etrafımdaki sandalyede dönerek beni indirdi.Ve düşüncelerimi söndürüp bedenimi loş tuvaletten içeri sokup ilk kabine girdim
Böyle başladı kutsal.İki bedenin birleşmesiyle.
.. Düşülerim ki gerçek film karesi
Çizgisel hız arkada amy
Pastel renklerle uyuşturulmuş puslu dağ silüetleri
Beynimin en karanlık gerçeği En uç düşüncesi
Manifesto
Hayat gerçek değil,sanat senden çalmaz para
Ciddiyet günah koparamaz düşsel halisi
Roza beni gerçek hayat yakınlaştırmadı.O da orada değildi ben de.Ütopik düş yolculuğumuzu uyarlayıp şu ana,rayların üzerine düştük.Evrenin yazılmış kaderlerini değiştirdik birlikte
Ve dedik ki bir gece yol kenarında beklerken:’’ayıklığın amına koyayım,şu ana kadar ki bizi gündelik yaşama bağlayan tüm köklerin ta amına koyayım.’’
Öyle çok kahkaha attık ki bu sohbet üzerine gülüşlerimiz bir anda patlama sesini benzedi.Tabii bu sırada hala kimse bizi arabasına almadı.Roza şalvar yerine şortunu giymeliydi artık,bunu da not aldık.
Derken hafiften şafak söktü.Roza’ya küçüklüğümden beri şafak serinliğinin beni nasıl zevke getirdiğini ve içimde büyük şeyler uyandırdığından falan bahsettim.
Roza esnerken ben tütünümü içiyordum.İkimizinde aklında eski batağa düşmek vardı demek ki.O yüzden üç gün sonra adını bilmediğimiz bir şehirde Roza biraz mal almaya gitti.
..Bilmem hangi parayla lüks bir otel odasında uyandık ve sabah sevişmemiz lüks otellerin iğrenç düzenlerinden kaynaklı oldukça çiğdi.Öyle ki ikimizde orgazm olamadan yorgunluğa kendimizi teslim ederek donlarımızı bulup giydik.Sokağa çıktık ve ilk konuşma Roza’dan oldu:’’ burası nere amına koyim?’’
Tanrım seviyordum ve seviyordum böyle sabahları.Sanki kimsenin bilmediği bir şeyi biz biliyorduk,böyle bir sabahta sefaletimizi o kadar övdük ki iyiki hiçbir şeyimiz yok dedik.Dualar ettik ve dualar ettik.Hafiften bir gerginlik yoklarken bedenimi geçmiş yaşantıların hastalığını hissettim alt beynimde bir yerlerde:
..Anlaşılacaktır hiçliğim lağım kokusu sarınca
Talan hücrelerim soracaktır hesabı
Ve nemli bir mevsimde ıslağım siyah zifir
Enjekte sana boşalmış ve siktir edilmiş geleceği
İki kişilik bir toplumda birbirimizi kesmeli
Sakındıklarımız gerçeğimiz oldu,kör gerçek
Farkındalık büyük azap,kafamın üstü ceza
Kırıştı yüz,çekildi etler zaman uğradı buraya,geri çevirdim ama gerçekti zehirlenmiştim boşaldım
Zihnim kirli şehir leş kokuyorum yine hastalıklı bir takıntının esiriyim gözler kitli ve iğne yok
İçime içime sabah ıslak tütün yok
Öylece salınıyorum requiem eşliğinde dünya vız.
..
İkimizinde titrek elleri vardı.Özgürlük eğilimlerimiz bir birinden farklı yerlerde en uç noktadaydı.Bu bir gerilimdi.
Bir fantezi düşleme oyunu oynamaya karar verdik.Ne fantezisi diye düşünürken Roza farklı yollardan gitme fantezisi kuralım dedi.
Kırmızı gözlüğümden gördüğüm dünyadaki o fantezinin benim olan kısmını anlatmaya başladım.
‘’Öncelikle birbirimizin zihninde yer edindik diye düşünüyorum.Yani farklı yollardan gitmenin bir önemi yok.Asıl amaç buydu,kendimizi ölümsüz kılmaktı,birbirimizi birer asiye dönüştürmekti ve yaptık.Bundan sonrasında bizim şehvetlerimiz rol oynuyor ve düşüşe geçene kadar devam edeceğiz nefret edeceğiz nefret seksi yapacağız sonra gevşedikten sonra başka bir yere gidip bu oyunu yazmaya devam edeceğiz.Sonra ikimizden biri sıkılacak çünkü farkındayız ki özgürlük eğilimlerimiz zaten uç noktada ve bu bir gerginlik.Sonra yollar ayrılacak hiçbir şey olmayacak bedenlerimize işkence edeceğiz farklı yerlerde ölmeden önceki ışıkta vedalaşırız sonra.’’
Roza:’’Ben şöyle düşündüm şimdi.Sen benliğine sahip çıkamayacaksın amacımız bunu kaybetmek ama sen bunu kaybetmek yerine satacaksın.bu en büyük kötülük.Bir şeyler seni esir alacak.Takıntılarını biliyorum,senin her duygunun öteki yüzü o duygunun takıntıları ona yakalandığın zaman çıkamıyorsun.Yoksunluk vakitleri bunlar açığa çıkacak ve bu sefer iki tütsü ve ateşle gönderemeyeceksin.Yeni baştan bir hiç olacaksın ama bizim düşlediğimiz hiçlik makamı bu değil.Ben sen bunlarla dalaşırken sıkılacağım ve biraz para için başkalarıyla düzüşeceğim sonra yolu bırakıp küçük bir şehirde tüm erkekleri elden geçirip kendi tanrıçalığımı ilan edeceğim.Bu süreçte çoktan farklı yollara girmiş olacağız bile.Kalanı senin dediğine benzer ölmeden önce ışıkta vedalaşacağız.’’
Güldük,ben biraz uyudum.Roza’ya inandım.Ama her dakika değişim içindeyim o da öyle bir şekilde dönecek bu karmaşa,ayak uydurabilirsek ezilip gitmeyeceğiz.Son ışıkta vedalaşacağız.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Asık Melodi [Şiir]
50 Yaprak 1 Harman 2 [Şiir]
Hiçlik İstenci [Şiir]
Sarı Gün Bahçeleri [Şiir]
Sancılar [Şiir]
Beni Yok [Şiir]
Toplanış [Şiir]
Küçük Bir Psikedelik Not [Şiir]
Uyanış [Şiir]
Van Gogh'un Mezesi [Şiir]


Öner Fırat Tarakçı kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
Tezer Özlü,Sartre,Jack kerouac


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Öner Fırat Tarakçı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.