Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Bütün toplumsal olgulardan farklı bir yere sahiptir intihar. Çünkü diğer tüm toplumsal olgularda kişi, yaşamını devam ettirmeye çalışmaktadır. Hırsızlık yapmaktan adam öldürmeye kadar her şeyi kendi içinde bulunduğu olumsuz koşulları iyileştirmek için yapar. Ancak intihar eden birini bu sınıfın içine koyamayız çünkü intiharı diğer toplumsal olgulardan farklı kılan özelliği de budur; kendi yaşam çabasını devam ettirmemek! İntiharın nedenleri hepimizin de bildiği gibi çok çeşitlidir ama bunlar felsefenin, sosyolojinin, psikolojinin, dinin, kriminolojinin belki de edebiyatın alanına girer. Başka alanlara el uzatmakta bize uygun düşmez! Ancak intihar süreci ve sonuçları üzerine bir-iki ahkâm kesmek fazla olmasa gerek? İntiharın nedenlerinden bahsetmeyeceğiz dedik ama bu konuda, büyük usta Orhan Veli'ye kulak vermeden de geçemeyiz değil mi; Kimse duymadan ölmeliyim. Ağzımın kenarında Bir parça kan bulunmalı. Beni tanımayanlar "Mutlak birini seviyordu" demeliler. Tanıyanlarsa, "Zavallı, demeli, Çok sefalet çekti.." Fakat hakiki sebep Bunlardan hiçbirisi olmamalı. "Bir miktar delilik karışımının bulunmadığı mükemmel bir ruh yoktur" demiş Aristo. Buna katılmamak elde değil ama neden insanlar bu deliliğin miktarını fazla kaçırırlar ki? Nasıl bir bunalımdır, nasıl bir hâlet-i ruhiyedir ki, normal bir insanın aklına geldiğinde dahi tüyleri ürperiyor? İnsanlar nasıl intihar edecek kadar harap olurlar? Kahramanlık mıdır, asalet midir yoksa felaket midir intihar? Çaresizlik midir? Kaçış mıdır yoksa? Kaçmak her zaman bir yol mudur? Son olarak ta, o yola saptıktan sonra, yanlış bir yol olduğunu öğrenmek, geri dönememek, pişman olmak nasıl bir duygudur acaba? Varsa bir bilen beri gelsin! Tabi konunun birde dini boyutu vardır. İnançlı kişiler için intihar etmek, büyük günahlardandır ve cezası da herkesin malumudur. Çünkü bilirler onlar, dünyaya, Yaratanı’nı tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme amacıyla gönderilen insanın dünyaya gelmesi de dünyadan ayrılması da elinde ve yetkisinde değildir. Bu durumun ilahi iradenin ve düzenin bir parçasını teşkil ettiğini bilirler. Kuran’da, Maide 22'de, bir kimseye hayat vermenin, adeta bütün insanlara hayat verme gibi yüce bir davranış, bir cana kıymanın da adeta bütün insanları öldürme gibi ağır bir suç ve günah olduğu belirtilir. Bu olaya Hz. Peygamberden de, "uçurumdan atlayarak, zehir içerek veya öldürücü bir aletle kendini öldüren kimse cehenneme girecek ve sürekli olarak orada kalacaktır" şeklinde yorum getirilmiştir. Eğer konuyu islami açıdan ele alırsak böyle bir sonuçla karşılaşmamız normal çünkü ölüme yol açabilecek bir açlık tehlikesinde İslam, haram gıdaların bile yenilip içilmesine müsaade ederek insan hayatını korumayı ve kurtarmayı esas almıştır... Olayı bazı çeşitleriyle "asalet" olarak yorumlamakta mümkün olabilir aslında. Zira, Japonya'da derebeylik zamanında, askeri samurai sınıfı elemanlarınca kama kullanılarak uygulanan "şerefli" bir intihar yöntemiydi hara-kiri!¹ İntiharın son derece acı verici ve yavaş bir biçimi olduğu için, samurain cesaret, özdenetim ve kararlılığını göstermesinin ve amacın içtenliğini kanıtlamanın çok etkili bir yolu olarak addedilmekteydi. Yolumuz uzak doğuya düşmüşken kamikazelerden de bahsetmemek olmaz galiba? Hepimizin bildiği gibi kamikazeler² Japon intihar pilotlarıydı. İkinci Dünya Savaşı'nda kamikaze pilotlarının, düşman gemilerinin bacalarından aşağı uçakları ile girecek kadar cesarete sahip olmaları, vatanlarını sevmeleri ve canlarını bu yolda feda etmeleri, takdir edilen, şeref sayılan bir harekettir kimilerine göre. (Tabi kamikazelerin hepsini de aynı kefeye koymamak gerekir! Çünkü uçaklara konulan yakıt zaten çoğu kez uçakların düşmana saldırdıktan sonra geri dönmesine yetmemiş, bu da intihar saldırılarını kaçınılmaz kılmıştır) İntiharların asil sayıldığı ülkeler sadece uzak doğuda değildiler. Kuzeybatı Amerika ve Melanezya’da yaygın Potlaç şenlikleri vardır. Bu şenliklerde kabileler getirdiklerini karşılıklı verişirler. Denkleşme esastır. Birine karşılık verebileceğinden fazlasını vermek onu küçük düşürür. Fazlası olan, zenginlikte eşitsizliği bozmak için getirdiklerini yakar. Emek ürünün yakılması, kendini yakmanın önceli gibi görünüyor. İlkinde, kişi yaşarken şan kazanır, diğerinde ölümünden sonra. Verme, feda ve intihar. İnsan vermekle kendiliğini edinir ve sergiler. Vermeyen de veremeyen kadar görünmezdir. Verdiği halde görülmemekse bir büyük talihsizlik. Sati, etkisi bugün de süren binlerce yıllık bir Hint geleneğidir. Dul kadın, kocasının ölü bedeniyle birlikte kendini ateşe verip törenle yakıyor. Ama bu, ne kendini kendisi için öldürme, ne koca için öldürmedir. Kocaya, mutlak kuşkusuz bağlanmışlığın; mutlak çıkarsız adanmışlığın bir ifadesidir. İffetli ve sadık karının sonsuz sevgisinin göstergesi olarak mutlak karşılıksız bir armağandır. Camus, hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı, felsefenin tek hakiki sorusudur diyor. Aklın gerçekten böyle bir özgürlüğü var mı? Delirmediği halde intihar eden, Zweig, Maykovski, Boltzmann, Alan Turing gibi pek çok sanatçı ve düşünür var. Sadece bunlar mı? MÖ 42'de, iki yıl öncesinde, Romalı diktatör Julius Sezar'ın bir suikast sonucu öldürülmesine karışan komploculardan Marcus Junius Brutus, Sezar'ın komutanlarından Mark Anthony'ye karşı 2. Philippi muharebesini kaybettikten sonra cumhuriyetin kurulmasına ilişkin hayallerinin yıkıldığını düşündüğünde, 779'da, Zerdüştlükle Islamiyetin öğelerini birleştirerek oluşturduğu öğretisini yaymaya çalışan Horasanlı yerel dini lider Haşim Ibn Hakim (al-Muqanna = Peçeli) Abbasilere karşı giriştiği 5 yıllık isyan hareketinde yenilgiye uğrayınca, 1891'de, Rembrandt'tan sonra en büyük Flemenk ressam addedilen, art izlenimcilerin en büyüklerinden ve modern sanatta dışavurumcu akımı büyük çapta etkilemiş Vincent van Gogh, bir depresyon sonucu kendini tabancayla vurarak, 1961'de, Amerikalı roman ve öykü yazarı, üslubu 20. Yüzyıl Amerikan ve İngiliz edebiyatını büyük çapta etkilemiş, Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor? ve İhtiyar Balıkçı gibi ölümsüz eserlerin yaratıcısı Ernest Hemingway bir depresyon sonucu, 1962'de, ünlü Amerikalı model ve sinema sanatçısı Marylin Monroe (asıl adı Norma Jean Baker) bir depresyon sunucu (uyku haplarıyla), 1997'de, Nirvana adlı punk rock grubunun, eroin müptelası as gitaristi Amerikalı Kurt Cobain, kafasına bir kurşun sıkarak intihar etmişlerdir! Aslında intiharın ilk olarak ne zaman uygulandığı bilinmiyor ama eski Yunan Mitolojisindeki hikayelerden, bu işin çok uzun süreden beri varolduğunu anlayabiliriz; Komşu olarak büyümüş, Pyramus ve Thisbe adlı iki güzel genç aşıkların görüşmelerine ebeveynleri izin vermez. Sonunda kaçmaya ve şehrin dışında bir dut ağacının altında buluşmaya karar verirler. Thisbe önce vardığında Pyramus'un yerine pençeleri kanlı bir aslanla karşılaşır. Dehşet içinde kalıp korkuyla kaçarken düşürdüğü şalını aslan parçalar. Bir süre sonra çıkagelen Pyramus parçalanan şalı ve aslanı görünce, Thisbe'nin öldürüldüğünü sanar ve buna kendisinin neden olduğu düşüncesiyle ıstırap içinde kendini hançerleyerek öldürür. Fışkıran kanı, dut ağacının meyvelerini boyar. Geri dönen Thisbe, sevgilisinin can çekişmekte olduğunu görünce buna sebep olduğunu sanısıyla kendini hançerler ve birbirlerini son bir kez görüp ölürler. Efsaneye göre, o zamana kadar beyaz olan dutların rengi ondan sonra kararmıştır. Dünyadaki en yüksek intihar oranı, 1999 tarihli bir rapora göre, yaşam biçimleri altüst edilmiş, Kanadalı avcı derleyici Innu halkında gözleniyor. Aynı yüksek oranla, Avustralyalı Aborjinler, benzer kaderi paylaşıyorlar. Tüm ölümlerin % 0.4-0.9 unu oluşturan, son elli yılda intihar oranı %66 artan bir dünyada hatta güneydoğudaki bir ilimizde, genç kızlar arasındaki intiharların son on yılda on kat arttığı bir ülkede yaşıyoruz. Ancak tüm bu kötümser tablolara rağmen, konuyla ilgili ama karamsar olmayan (her şiirin olduğu gibi), Cemal Süreya’nın bir şiiriyle bitirelim yazıyı; Sen tam tabancayı Şakağına dayamışsın; Kapı açılıveriyor Ve üstündekileri Bir bir fırlatıp atan Bir leylak sesi... __________________________________ (¹) Harakiri : “Karın Deşme” (²) Kamikaze : “Tanrının Rüzgarı”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Berden ŞENLİK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |