..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Türkiye > Yûşa Irmak




5 Şubat 2020
Kültür ve Medeniyet  
Yûşa Irmak
İstanbul’un Süleymaniye’sinden, Diyarbakır’ın yalçın Kale’sine, Manisa’nın Muradiye’sinden Sivas’ın Şifaiyesi’ne, Bursa’nın Yeşil Türbesi’nden Konya’nın Yeşil Kubbesi’ne kadar bütün bu toprakların üstünü en zevkli sanat âbideleri ile doluyken bu yapıtlar kimin umurunda? Bir ayfon telefon kadar kıymeti var mı acaba? Sorsak hepimiz için buralar vatan…


:AACJ:
Kültür ve medeniyet birbiriyle aynı anlamı çağrıştırsa da ikisi de birbirinden ayrı ayrı şeylerdir. Thrurnwald göre medeniyet (uygarlık), teknik donanım ve bilgidir. Kültür ise, bir insan topluluğundaki sosyal ilişkilerin yapısı, zihniyet ve değerlerdir. Birlikte yaşama esnasında oluşan geleneklerin, kurumların ve fikirlerin meydana getirdiği sistem kültürdür.

Demek ki kültür, toplumun yaşama ve değerlendirme tarzıdır.


Diğer taraftan, meşhur ABD’li sosyolog R. M. Maclver de kültür ve medeniyet ile ilgili tanımlar yapmış. MacIver’e göre, fayda sağlamak amacına yönelik her araç medeniyet ögesidir. Medeniyet, başta maddi ve teknik araçlar olmak üzere teşkilat sistemlerini, kanunları, okulları, seçim sandıklarını, bankaları kapsar.

Kültür ögelerinin amacı ise kendileridir. Onlar kendilerinden başka bir amaç için araç olmaz. Bir toplumu oluşturan insanların yaşayış ve düşünüş tarzı, günlük ilişkileri, sanatta, edebiyatta, dinde, sevinç ve eğlencelerde insan tabiatının kendini ifade etme biçimi, kültürü oluşturur.
Türkiye’de kültür ve medeniyet kavramını ilk Ziya Gökalp kullanmış. Gökalp, kültüre “hars” der ve harsla uygarlık arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar olduğunu ileri sürer. Kültür ile uygarlık arasındaki birleşme noktası, ikisinin de bütün toplumsal yaşayışlarını kapsamalarıdır.

Toplumsal yaşayışlar:
– din,
– ahlak,
– hukuk,
– us,
– estetik,
– iktisat,
– dil
– fen
bu mefhumlar…

Bu sekiz türlü toplumsal yaşayışın toplamına kültür adı verildiği gibi, uygarlık da denilir.

Kültür ve uygarlık arasındaki birleşme ve benzerlik noktası tam olarak bu olsa gerek..

Farklılıklardan birincisi, kültür, ulusal olduğu halde, uygarlık uluslararasıdır. Kültür yalnız bir ulusun din, ahlak, hukuk, us, estetik, dil, iktisat ve fenle ilgili yaşayışlarının uyumlarının uyumlu bir toplamıdır.

Uygarlıksa, aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan pek çok ulusun toplumsal yaşayışlarının ortak bir toplamıdır.

Şimdi hepimiz hatta bunun içine yeni nesli de alarak özellikle durmadan geçmişinden kopuk yetişiyoruz. Oysa milletlerin kuvveti köklülükleri ile ölçülüyor…

Gençliğin geçmişten, yani maziden kopması kopuklaşmayı hızlandırdı ve maalesef kültür denilen esastan da eser kalmadı…

Gafletin esası maziyi geçmişi bir hayal sanmaktan başlıyor olsa da mazi, hâl, âti diye ayırdığımız bu üç yüzlüyü insan kafası kendi kendine ortaya çıkartıyor. Neye göre? Çağın gelişen teknik olaylarına göre…

Kültür biraz da dil ile anılmalı… Saksağan kuşundan farksız bir millete dönmüş dili alınınca beşer… Kültür dilsiz, dil de kültürsüz olamayacağına göre, çok eskiye de gidemeyeceğimize göre kültür bize göre ne ifade eder bunu oturup hepimizin sorgulaması lazım ve öylesine bir cevap vermek de sanki mümkün gibi görünmüyor…

Zira, insan hayatı boyunca geçen zaman içinde böylesine üç zamanı değil yine eskilerin tabiri ile “deymumet” dedikleri ezelî bir devamlılık olduğunu ve buna göre kültürünü de yaşatması gerektiğini bilmeli… Hangimiz bunun farkındayız? Maddiyat ve maneviyatı geleceğe doğru gitmeyen ülkem insanlarının ayrıca maziye doğru gidişinde de sıkıntılar var.

Ebediliğin realite halindeki tek manası giden fert ile bedel milletlerin kalışı ise milletlere bu bekayı fâni olan fertler verir diyebiliriz.

Giden fertler milletlere bıraka bıraka giderler ve milletler kendilerine bırakılan eserlerle zenginleşe zenginleşe asırların koynundan akıp gelirler.

Her gerçek millet, kendine himmeti dokunan büyük alimlerini, yazarlarını, sanatçılarını nasıl minnetle unutmazsa düşünen bütün insanlar da bilirler ki kendileri geçmişte binbir nimetin feyzine sahiptirler. Türk milletinin asaleti ki ezele karışır; dilimizde o ezelin mirası, ata sözlerimizde o ezelin felsefesi ve kanımızda o ezelin devam edip gelen yiğitliği var elbette fakat bunun henüz farkında değiliz…

Neden? Çünkü kimse tarihi doğru dürüst bilmiyor… Tarihin bir ilim olan, bir de kültür olan tarafı var.

İlim tarafı ile mütehassısları uğraşır, fakat kültür tarafını hangi aydınımız tadıyor ki? Bir tane insan yok piyasada bunun zevkine kanmış…
Biz de maalesef yine kendimizde kendimizi bulmak gibi sorumluluklarımızı doğru dürüst eğitim almadığımız ve tarih bilmediğimiz için bilemiyoruz..

İstanbul’un Süleymaniye’sinden, Diyarbakır’ın yalçın Kale’sine, Manisa’nın Muradiye’sinden Sivas’ın Şifaiyesi’ne, Bursa’nın Yeşil Türbesi’nden Konya’nın Yeşil Kubbesi’ne kadar bütün bu toprakların üstünü en zevkli sanat âbideleri ile doluyken bu yapıtlar kimin umurunda? Bir ayfon telefon kadar kıymeti var mı acaba? Sorsak hepimiz için buralar vatan…

Keyfiyetçe olgun ve muhtevaca dolgun; zamanca derin ve mekânca engin böyle bir maziden, atiden niye kopar ki yoksa toplum… Çünkü ilim öğrettiğini düşünen yetersiz kişilikler, bunu var olan kültürümüzle vermediler bize… Bu sebeple hiçbiri mezarında rahat uyumasınlar…

Oysa, bunu birlikte vermiş olsaydılar ilim kafada, kültür iç âlemimizde kalırdı fakat kalmadı… Bu tesis edilmiş olsaydı dimağlarımıza milletimiz de ilimle ilerler, kültürle derinleşirdi…

Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş devirlerine baktığımız da işte bu saydıklarımı dibine kadar yaşadıklarını görürüz. Mohaç’taki ordu yalnız kuvvetimiz değil aynı zamanda medeniyetimizdi şimdi kime anlatabileceğiz ki bu mefhumu? Mohaç desek ora nere diyecek zevatlarla zaman kaybetmeli miyiz? Etmemeli miyiz?
Etmezsek iyice biz, millet olmaktan çıkacağız. Edersek sadece bu iş için uğraşacak ve derinleşecek insanlara ihtiyacımız olacak.

Ne diyelim? Allah sonumuzu hayr etsin…
Çünkü, ne bir kültür, ne bir medeniyet, ne de bir hayat felsefemiz, yaşam biçimimiz var artık. Varsa yoksa google var.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Başörtülü Cadılar
Üçüncü Dünya Savaşı ve Müslümanların Hâli
Mekanlar ve Fikirler
Ne Doyum Kaldı, Ne de Gerçek Mutluluk
Zurnanın Zırt Dediği Yerde Limoncunun Suçu Ne?

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşadığımız Kaos Türklerin İdrakini Gösterecek
Oyun veya Siyaset
12 Eylül Fermanı
Sefil Tarihçilerimiz!
Tarihimizi Aydınlatan Bir Kitap
Büyük Şairlerin Şiirleri Nasıl Okunur?
"Tufandan Önce" Kitabı Üzerine Notlar
Dilin Düşündürdükleri
Pavese’nin Yaşama Uğraşı
Edebiyat Düşüncesi Üzerine…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.