..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir þey yaþam kadar tatlý deðildir. -Euripides
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaþlýk > Ýsa Kantarcý




24 Ekim 2023
Atlar ve Ýnsanlar (Aþýklar Ýçin)  
Ýsa Kantarcý
Not: Okuyacaðýnýz bu metin daha geniþ çaplý hale gelmiþ biçimde yazýldý, düzeltilecek, bir roman bu, yayýnevinin birinden onaya alan, basýlacak olan metin, okuyacaðýnýz onun küçük hali, öykü hali. YÝRMÝ KÜSÜR YIL SONRA ÝLK ONAYI ALDI BÝR METNÝM. Aptalým galiba, kalýn kafalýyým, geç anlýyorum, geç. Ama saðlam anlýyorum. Sonunda bir buluþ yaptým, editör onay verdi basýmý için.


:DHCE:
ATLAR ve ÝNSANLAR (seviþenler için)

Köye yaz gelmiþti, yaz ayýnýn cidden hissedilmeye baþlandýðý ilk gündü. Ertesi gün
hava bozacak endiþesi yoktu insanlarda. Gökyüzü apaçýktý. Güneþ parlaktý gün boyu.
Dikkatini verirsen; dans ederek, birbirine takýlarak otlarýn, aðaçlarýn çiçeklerin arasýndan
uçan mutlu kelebekleri görürdün. Bir evin önünde güneþin kýzdýrdýðý betona uzanmýþ bir
kedi sýrt tüylerini yalýyor hararetle. Köyün deresinden geçen gri kurt karþý kýyýda emniyette
olduðunu anladýktan sonra silkeleniyor; ýslandý, yalýyor tüylerini. Ormandan çýkan bir tilki
kýçýný üstüne oturmuþ çevreyi seyrediyor keyifle, bal arýlarý, eþek arýlarý uçuþuyor çevrede.
Ýri bir kaplumbaða boyunu kat kat aþan otlarýn arasýndan usul usul ilerliyor, taþlarýn ve
kayalarýn arasýndan yýlanlar güneþe çýkmýþ huzurla bu anlarýn tadýný çýkarýyor.
Kayalarýn üstündeki bir kertenkele yýldýrým hýzýyla ilerleyip bir aralýkta gözden kayboluyor.
Üç karga neþeyle dolanýyor gökyüzünde, onlarýn tepesinde bir kartal daireler çizerek
tarýyor ekili arazileri, ormaný.
Köyde her þey sevecen, seviþmeye uygun bir ruha girmiþti. Araziler, bahçeler, insanlar,
hayvanlar, geceyi ay gibi bekleyen varlýklar. Her þeyin havasýna, varlýðýna sanki baþka bir
can, ýþýk girmiþti. Her þey dirilmiþti.
Ýçi her zaman mutlulukla dolu olan (olumlu kýz) Züleyha tek katlý evinin balkonda
köyün, bahçelerin, arazilerin ve ormanýn oluþturduðu manzarayý seyrederek çay içiyordu.
Annesi bir çiftlikte hayvanlara bakýcýlýk iþi yapýyordu, babasý çiftçilik ve hayvancýlýkla
uðraþýrdý, abisi çeþitli iþlere girer çýkardý, bir dikiþ tutturamamýþtý. Züleyla’nýn 10 yaþýnda
ikiz erkek kardeþleri vardý, az önce yer sofrasýný kurmuþ, onlarý yedirmiþti, ikizler hurda bir
otomobil lastiðini elleriyle çevirerek köy yolunda oynamaya gitmiþti.
14 yaþýndaki Züleyha’nýn kýrmýzý bir tutkuyla, zangýr zangýr istediði tek þey vardý hayatta;
büyük bir kariyer elde edemese bile en azýndan öðretmen olup mecburi hizmetini
tamamlayýp köyüne ya da yakýn bir yere, ilçeye gelip burada öðretmenlik yapmak ve
ailesinin geçim sýkýntýsýna çare olabilmek, onlarýn refahý için canýný diþe takýp mücadele
etmekti.
(Çok klasik, tipik bir þeyden söz ediyorum deðil mi? Amacým bu zaten. Öyküden
soðumamanýzý umut ederek devam edeyim, asýl sözleri, bombalarý en sona sakladým)
O yaþtaki milyonlarca kýzýn imgeleminde saðlam bir sevgili, canla baþla, hatta
devrim yapar gibi ona ulaþmak, onu kucaklamak ya da onunla günler geceler haftalar
geçirmek varken, ya da kafasýna göre kýz kýza gezip tozmak varken, sýcak kumlar üstünde
gevþeyip bira içip güneþlenip müzik dinleyip denize ya da havuza girmek varken, ya da kýzlý
erkekli heyecanlý kanlý delimsi ve karanlýk…bir araca doluþup bira içip yüksek sesle þarkýlar
söyleyip sohbet edip ilerlemek varken. Konsere, sinemaya, bir eyleme, bir barýþ, bir isyan
yürüyüþüne, bir aþk çýðlýðýna, bir tiyatro gösterisine gitmek varken… gençliðinin bütün
delice ve uzlaþmaz dürtülerine, budalalýklarýna, yasak þeylere, maddelere yaklaþmak
varken, zýpkýn gibi, yýrtýcý aygýrlar gibi içgüdülerine uyup can verilebilecek kadar yürekli bir
erkekle sabaha dek öpüþüp koklaþmak varken… Ýþte Züleyha gibi bazý kýzlar adanmýþtýr
ailesine, kariyere mýhlý zihniyeti. Onlar serbest düþünemez, düþünmez, fazla serbest, hatta
birazýný bile hayal etmezler, edemezler belki de. Dünya nimetlerinden, bedensel

2

zevklerden, þeylerden haz almak onlarýn da hakký deðil mi? Suç olsa bile, yasak ve günah
þeyler olsa bile? Ýnsanýn kendini, doðayý ve ötekini tanýmasý bunlardan geçmez mi?
Cezaevleri derviþlerle doludur da kimse bilmez bunu.
(her kýz kendi yetiþtiriliþ tarzýnýn bilmecesi, sorunsalý diyebiliriz, karýþýk oldu anlatým,
açalým; yani o tarz onun baþýna bir iþ açabilir diyebiliriz, açar da, bu öykü bunu anlatacak
size)
Züleyha’nýn ailesi, ideali ve çok sevdiði bir þey daha vardý hayatýnda; ama bunu kendine
itiraf etmekten korkar ve çekinir, o þey ruhunda kelebeksi biçimde dolanýp durur, bu bile
yeter ona.
Ýçeri geçti, bir bardak çay daha aldý. Dönerken duvar saatine baktý, aklý çýkar gibi
oldu, geç kalacaktý. Ayna önünde saçýna baþýna, eteðine, orasýna burasýna göz attý,
düzenledi, güzelledi, o geçmeden yetiþmeliydi.
Köy yolundan tepeye doðu ilerledi süratle. Düzlüðe geldi. Ekin tarlasý yanýndaki aðaca
baktý, bu aðaç ona iyi hissettirirdi, insana iyi fikirler verirdi; altýnda hayali varsa eðer: Yusuf
orada
“Onu kaçýrdým” diye üzüldü; ötede fark etti, eþeði oradaydý,
Yusuf dereden bidonla su almýþ geliyordu. Ýçi ferahladý, kalbi huzur bularak sakinleþti. Derin
bir iç çekti, nefesini düzeltti, yolda ilerliyormuþ gibi yaptý, o tarafa baktý, fark edilmeyi
diliyordu. Yusuf onu fark etti, elini kaldýrdý, Yusuf onu pembe etekten tanýmýþtý, mesafe çok
uzaktý, Züleyha da onu sarý tiþörtten tanýmýþtý, Yusuf hep onu giyerdi, Züleyha zarif kolunu
kaldýrýp selamladý onu. ‘Gel, az bir laflayalým’ iþareti yaptý Yusuf. Züleyha fýrladý.
Züleyha yaklaþana kadar ateþ yaktý Yusuf. Çömeldi.
Birkaç laf uçuþmadan Züleyha ona iyice baktý, candan, gerisi bastýrdý, yüreðini itti arkaya,
yerine oturttu.
Yusuf ne güzel bakýyor, yumuþak, tatlý ve içe, çok derinlere çeken, gece daha baþka
bir güzel, onu gece ya da akþam gördüðünde bambaþka sevinir, bambaþka bir mutluluk, bir
sarý alev mutluluk… onu gece görmek, Yusuf güzel bakar, karanlýklarý eritircesine bakýyor
sanki, Züleyha öyle algýlýyor.
“Nereye?”
“Hasibe’ye gidiyordum da.”
“Býrak þunu” diyecekti, “takýlma onunla, okulu býraktý, koca peþinde.”
“Hý” dedi. Yusuf önüne baktý, çakýsýyla aðaç dalýný yontmaya. Zaten hep önüne bakýyor, çok
nadiren gözünü çevirip ona bakýyor. Çünkü uzun bakmaya kalkarsa çok heyecanlanýp laflarý
karýþtýrmaya baþlýyor, bakarsa çok kýsa bakýp lafa öyle devam ediyor, soðutuyor yüreðini
alevin altýný kýsabiliyor.
“Çay mý yapacaktýn? Çay olayý, çay demek, çay mühimdir” diye sordu delice güldü, çocuk
gibi, ‘seni fakir köylü, seni garip, seni ezik’ dercesine, takýlýrcasýna.
“Hý” dedi ayýlamadý, eli ne güzel, yanaðý, kaþý ne güzel, kokusu, o saçýnýn kokusu olmalý ne
güzel, ses tonu içini yaktý geçti.
Hemen kalktý: “Çay içer misin benle?” Çayý yapmaya giriþti, unutmuþtu en mühim þeyi.

3

“Elinden ne olsa içerim” dedi genç kýzýn iç sesi, bunu ona bakarak anlattý, Yusuf göremedi,
önüne bakýyordu. Az bir an caný çok istedi, kaçamak biçimde göz ucuyla baktý, ay ilk
yaratýldýðýn günlerden bir an kaydý yerleþti ruhunun merkezine.
Yusuf Hasibe’yi hiç sevmezdi, vahþi bir kýzdý Hasibe.
Ýlkokulda Hasibe Yusuf’a “sümüklü” derdi, aslýnda ona takýlýrdý, çok sevdiðinden,
“yakýþýklým” diyeceðine aðzýndan “sümüklü” çýkardý, “bitli solucan,” “kedi suratlý,”
“kertenkele seni, ”“sidikli.”
Yusuf bu yüzden gýcýk kapardý Hasibe’ye. Aslýnda Hasibe ona aþýktý, Yusuf dostça bile yanýt
vermediðinden, utangaç olduðundan, Hasibe de buna akar ve parlar olduðundan onu
kýzdýrmaktan büyük zevk alýr, çok eðlenir kahkahalar atardý.
“Sýk sýk ona gideceðine, buraya gelsen Züleyha, Hasibe kocaya varsýn, unutur gömer seni,
hiç aramaz sormaz, hayýrsýzýn tekidir. Sen de okumak için geçer gidersin bir yere, ben baþka
yere ve bir daha asla görüþemeyiz, hayatta öyle þeyler olur ki.
Hasibe’yi dün gördüm yolda, bana göz kýrpýp dilini çýkarýp salladý, Hasibe kudurmuþ
yalnýzlýktan. Keþke sen bana dil çýkarsan. Çýkarmasan da sorun yok, saatlerce sohbet etsen
ne güzel olur, yýllar sonra bizim köyün yaþlý köpeði gibi kör topal kalacaðýz. En güzel günleri
deðerlendirmek varken kendimize niye zulmederiz ki?
Sessizlik, aðaç dalýnda öten kuþun sesi var, ötede yayýlan inekler…
“Yemek mi yiyecektin çayla?” diye sordu Züleyla.
“Hý.”
Poþette iki yumurta, çökelek var, plastik kapta tereyaðý. Köy ekmeði.
Simsiyah olmuþ tava…
“Tadý güzel oluyor mu?”
“Denemek ister misin?”
“Tabi.”
Çaydanlýðý kenara aldý, hemen yumurta kýrdý.
Ekmeði banarak yemeye baþladý Züleyha, köydeki basit þeylerden, olaylardan söz etmeye
baþladý.
Kimin kaç sýðýný var, tarlasýna ne ekti, kimin kaç koyunu, kim yeni tavuk satýn aldý, köydeki
tartýþmalar…
“Kendinden söz etse” diye düþündü Yusuf, “ne saçma konular bunlar.” Ama o anlatýyorsa
ilgiye deðerdi. Onun aðzýndan bakmaktý dünyaya aþk. Vaþaklarýn geceleri dünyayý, her þeyi
seyretmesi gibi rüyalarýnda. En ufak zamanlarýnda anneleriyle yürüyüþleri ormanda.
Hayatý ne olacak, neler yapacak: Lise hayatý, üniversite. Ýþ bulabilecek mi? Nereye gelecek,
kimlerle seviþecek?
Kaynayan çaya baktý Züleyha,
Yusuf hemen verdi bir bardak, Züleyha þekeri attý, karýþtýrdý, bir yudum içti, sonra yine içti.
Yusuf ona sahip olmuþ gibi hissetti, yani ona sarýlmýþ gibi.
Her an gidebileceðinin farkýndaydý. Bu yüzden onu mutlu etmeye çalýþýyordu. Çünkü
Züleyha hep böyle yapardý, ama ilk kez onunla çay içip yemek yemiþti.
Kýz yola doðru gidecek gibi baktý.
Genç adamýn içini bir jilet çizdi.

4

Hiç gitmese iyi olacak, kalmasý için yalvarabilir; ama ailesi, birileri, þimdi “bu kýz orada
neden bu kadar oturdu, çöreklendi kaldý?” diye kýz hakkýnda olur olmaz laflar üretir.
“Aaa çiçeðe bak” dedi kýz, “gayretini sevdiðim!”
Yusuf onu kopardý þrak.
“Ne yaptýn!”
“Ne?”
“O Allah’ý zikrediyordu. Annem böyle der.”
“Koparmasam yine ölecek.”
Züleyha, yola yine baktý. Genç adam çiçeði kýza verecekti, üzüldü, kaldý öyle.
Züleyla ona baktý, acýdý, Yusuf ona komik geldi, sakar, salak ve saf; güldü. Yusuf ona çevirdi
gözlerini, vay canýna, diþleri ne parlak?! Dudaklar pembemsi ve ýslak. Bilye bilyeye deðerse
gýcýrdar, diþ diþe deðerse ne olur? (puma doðururlar ya da vaþak) Yusuf’u o hayalden
çýkardý: Kýz gülmeyi aniden kesmiþti: Toplumsal psikolojik baský, köy baskýsý, yetiþtiriliþ
tarzýndan kaynaklý korkular, o delice ürkek tavýr, kýz sevgisi, sezgisi. (kendini koy verme
kötü þeyler olur) Birden mutluluðu kesti attý bitirdi.
“Hoþça kal. Ordakal. Portakal.”
“Portakal” dedi Yusuf alýk yanýk bakýyordu, þaþkýndý kýzýn tatlý, ruh veren bakýþlarýyla, kýz
gülerek fýrladý gitti koþuyordu bütün gücüyle.
Züleyha depar atmýþtý, yavaþlýyordu, terlemiþti, sýcacýk terli kibar baþý önde, çayýrlarýn yeþil
kokusu, güneþle yýkanan toprak kokusu, ne baþkaymýþ. Genç kýzýn açýlan, çýðlýk atan (çakra)
enerji merkezlerinde yüzyýllarýn en güzel çiçekleri açmýþ gelin çýðlýk, sel sel ve bulutsu
uçuþuyordu adeta. Bunun sarmalý…karnýnda… sakin sakin ilerliyor çayýrda, yolda geldi.
Hýzlandý.
“O gülüþünü hiç unutmayacaðým Züleyha” diyordu içinde, asla”
Islak güneþ. Su gibi gülüþ.
“Ah Züleyha! Ah… daha çok konuþabilseydik keþkem!”
Eski mi eski evin önüne geldi.
“Hasibe, nerdesin? Fakir köylü kýz, ne yapýyorsun? Çýk dýþarý, gözünün üstüne bir yumruk
indireceðim. Yeryüzünün bir numaralý fakiri, nerdesin? Hangi fare deliðine girdin, çýksana
dýþarý, kirli fare, çýk deliðinden dýþarý! Daðýtýrým la burayý! Çýk!”
Pencerede göründü Hasibe, ön diþinin teki kýrýk, tilki gibi sýrýttý; çamursu, kýsa ve karýþýk
saçlarý kaþýdý, bir sinek kondu yüzüne, yüzünü kaþýdý.
“Geldim ya, ne baðýrýyorsun kýzým, televizyon baþýndaydým, duymadým.
Hasibe, evin merdivenlerinden inerken düþman gibi baktý, çið çið yer gibi gladyatör roma
arenasýnda ona, yere bakýyordu, Züleyha da onu zehir gibi karþýladý, vuruþacak gibi koþtular
birbirine ve aniden kucakladýlar birbirini, sýmsýký. Gülüþmeler ve el ele tutuþup içeri girdiler.
Oturdular eski divana.
Duvarlarýn badanasý döküyor, pencere camý bantlý. Penceredeki tül kirden garip kabuslar
görüyor gündüz gözü. Perdeler baþka bir isyanýn kraliçesi. Yoksulluk bu evi karanlýk gibi
kaplamýþ. Göze hoþ gelen hiçbir þey yok burada sanki. Ama bir cývýltý var içerde, eski
televizyonda Magnezyum Þanlý soruþturma yapýyor, kayýp bir kýz var, 15 yaþýnda, 50
yaþýnda bir adamla kaçmýþ, adamýn 6 çocuðu var.
Biri söz alýyor, bibbbbbb… öteki söz alýyor, o da küfürler yaðdýrýyor…bibbibibib..

5

Muhteþem psikolog söz alýyor, ve kalýn sesli punk saçlý avukat söze giriyor, herkes mest
oluyor, burada þahane þeyler oluyor, televizyon tarihinin en büyük þahsiyeti Magnezyum
Þanlý. Ýntiharý önler Magnezyum. Çok cinayeti çözmüþtür.
“Ya izleme þöyle saçma, karanlýk þeyleri.” dedi Züleyha.
“Merak ediyorum ya, kýza ne oldu? Bence onu kýzýn ilk niþanlýsý kaçýrdý öldürdü gömdü bir
yere. Bence yaþlý adamýn suçu yok. Bir süre adamýn koynunda yaþamýþ. Bunda sorun yok;
sevmiþ onu çünkü. Hamile kalmýþ; sorun eski saplantýlý pislik. Bence eski niþanlýsý durumu
kabullenemedi, kesin onu öldürdü, yalan söylediði belli.
Züleyha, ona ters ters baktý, bu durumdaki hangi yanlýþý söylesin ki? Olay bir bataklýk.
“Çay var mý çay?”
“Ayýp ettin aþkým; olmaz mý?”
Hemen bir bardak çay getirdi, zaten içiyordu.
“Kendini o kýzýn yerine koy.”
“O kýzda akýl fikir var mýymýþ, o adama kaçýlýr mý? Saçý kesin peruk. O güzel kýzý nasýl
kandýrmýþ; hayret.”
“Kýz onu sevmiþ.”
“Kandýrýlmýþ.”
“Býrak ya. Ben asla sevmem, asla kanmam.”
“Bir gün senin baþýna gelirse.”
Düzgün kýzlarýn baþýna öyle þeyler gelmez.
“Kaçýrýlýrsan?”
Rol yaparým, kaçmaya çalýþýrým; olmadý fare zehrini ya ona içiririm ya kendime. Bir keser
darbesi yeter, iri bir taþ keserden iyi iþ görür. Amazon kýzlar grubu kuracaðým ben.”
“O da nedir…”
“Bir kitapta okumuþtum Samsun’da.”
“Az sus, program kaçýyor!”
Sustu.
“Anlat.”
“Anlatmam.Günahýmý vermem!”
Hasibe güldü.
Araya reklam girdi, Hasibe baþka kanala týkladý, orada da kadýna þiddet konusunda baþka
bir program var.
“Hocam konu hakkýnda fikirlerini alalým?” dedi Hasibe.
“Kötü ve yanlýþ adamlarý sevmenin bedeli iþte budur”
Cicim aylarýnda belli olmuyor iþin ne varacaðý.
“Adam cellat olacaksa polis gelene kadar… kadýn çok önceden bu sýrada
ne olup biter düþünsün, plan yapsýn, korusun kendini. Ben olsam kesin silah alýrdým. Çok
önceden tedbirimi alýrdým.
Hasibe güldü: “Diyosun!”
“Diyorum. Öyle karanlýk þeylerden söz eden programlarý izleme bence, kötü þeyleri
mýknatýs gibi kendine çekersin, olumlu þeylere odaklan, evrenin yasasý bu, olumlu þeyler
düþünen olumlu þeyleri çeker kendine.
“Ben korku gerilim, polisiye, dehþet þeyleri izlemeyi seviyorum.
“Ýçin kötü, kirli fare. Kesin önceki hayatýnda seri katildin.”
Canavarca gülüyordu Hasibe. Çünkü bu söz çok hoþuna, gülüncüne gitmiþti, bu söz adeta
onu biçmiþti ekin gibi.

6

Züleyha orada kaldý, bütün mesele olmak ya da olmamak der gibi bir bakýþtý bu, felsefi, çok
derin bir bakýþtý bu.
“Daha zarif gül, merak ettim, seni bu köyden çekip kurtaracak talibin olarak gör beni, bir
dene. Fakirim; ama çok yakýþýklýyým. Sen ise gülden bir parçasýn, öyle görünüyorsun”
“Fakir istemem!
“Tamam; biraz varlýklýyým.”
Hasibe’nin içine o an çok kibar bir varlýk girdi sanki.
Asilzade kýzý gibi baktý, her gün piyano baþýnda çok klas, at kuyruðu saçlý bir piyanistten, bir
Fransýz’dan ders alýyor gibi ýþýltý vardý gözlerinde, o solgun, cansýz gözleri þiir gibi bakýyordu,
donuk, kargamsý bakmýyordu o gözler. Yumuþak, cana akan bir sýcaklýkla bakýyordu. Elleri
ýþýldýyordu sanki, aç tavuk bacaðý gibi nasýrlý parmaklarý…iþten güçten tarla bahçe…Saçlarýný
okþuyordu, o çamur saçlar altýn sarýsý bir ýrmak gibiydi artýk, akýyordu kelebekler, çiçekler
yýldýz parýltýlarý içinde…Ah tutup koklasan…Tanrý yaratmamýþtýr öyle güzel koku…Ah
Hasibe’nin hýrsý, tutkusu, kurduðu parlak hayaller, bu uðurda sergilenecek sahtekarlýðýnýn,
oyunculuðunun büyüsü…nelere kadirdir…
Hasibe’nin acýlý, engellenmiþ, yok sayýlmýþ çocukluðu, keskin yalnýzlýðý, zor yaþamý. Çok
önceden baltalanmýþ yaþam sevinci. En güzel, en bereketli damarlarý çoktan patlatýlýp yok
edilmiþ. Katýrdan beter çalýþma sitil; mecbursun! Yoksa aðzýný gözünü patlatýrlar. Tarým
iþçiliði kadar zor iþ yoktur, hele de mevsimlik iþlere gittikleri zaman ailecek. Baþkasýnýn
iþinde çalýþmak kölelikte kademe atlamaktýr, kendi tarlanda çalýþmak baþka türde bir
köleliktir. Domates doðrama iþinde elleri uyuþtu, bütün kemikleri sýzlardý. O iþte hýzlanmasý
yýllarýný aldý. 3 dakika içinde bir kasadan fazla domatesi doðrayacaksýn, parmaklar þýkýr þýkýr
hýzlý olmalý, çalýþýrsan olur; ama özünün anasý aðlar. Toprak sahibi sanayi sitesinde bir basit
makine yaptýrsa o tarým iþçisi kýz o iþi yapmak zorunda kalmayacak. Bu kýzýn taþrada iþi ne?
Züleyha ona acýyarak baktý, kýrýk diþine, pembe düþlerine, dertlenince akýttýðý alev gibi sýcak
gözyaþlarýna, birbirlerine sarýlmalarýna, aðlaþmalarýna ay ýþýðý altýnda yan yana uzanýp
çimenlere yýldýzlara baktýklarý geceler, ýlýk yaz geceleri… Züleyha ona acýyarak baktý, ekmek
paylaþtýklarý güne, suyu, ekmeði bölüþüp paylaþtýklarý güne, akþam olurken içlerine çöken
hüzne, yüzündeki eski sivilce izlerine. Tam bir yaratýk bu; ama bu yaratýðý çok seviyordu,
kimseye bu yaratýkla olan iliþkisi gibi bir iliþkisi yoktu.
“Söylesene, tamam, yanlýþ adamý sevdi, doðru adamý nasýl bulacaksýn? Ýkiz ruh olayý var
ya?” dedi Hasibe.
“Bilemem.”
“Doðrusunu seversen de baþkalarý karþý çýkarsa, öyle çok hikaye duydum.”
“Çay vercen mi?”
Hasibe, boþalan bardaðý doldurup getirdi keyifle.
Tam bu sýrada Muharrem içeri girdi, gübre kokulu iþ üstüyle, bir adamýn bahçesi için gübre
boca etti traktör kasasýna
Oturdu mindere, televizyona baktý, misafirle sohbete baþladý, arada televizyona bakýyordu.
Hayat sevinci darbe yemiþ bakýþlý, yorgunluktan uyuþuk renkli gözlü sýska adam. Çayý
içerek, kapýya çýktý sigara yakýp.
Hasibe nenesinden kalan eteðin cebinden bir fotoðraf çýkardý cebinden
“Baaaak.”
“Bu kim?”
“Burak. Telefonla görüþüyoruz, anlaþýrsak niþan olacak, sonra düðün tarihi belirleyeceðiz,
bakalým; hayýrlýsý?

7
“Vay! Demek bir kirli fare damat talibin var, iþi ne?
Hasibe gülerek dedi ki: “Kamyon þoförü. 21 yaþýnda. Annemin ilçede bir arkadaþý var,
çocuðun annesi namuslu bir kýz arýyormuþ, beni önermiþler… Yalnýz þu kýrýk diþi çektirip
yaptýrmam lazým. Fare gibi görünüyorum.”
“Ama sen 14 yaþýndasýn, evlilik için yasal deðil.”
“18 yaþýna bastýðýmda resmi nikah ve düðün olacak.”

Geç bir saatti, dostlar bað evinde buluþmuþlardý, mekan sahibi Yasin dostlarýyla kaðýt
oynuyordu. Sigaralar tutuþmuþ, sürekli sigara söndürülüp yakýlýyor, küllükler izmarit dolu.
Yemek yenmiþ, tavuk, dana etki ýzgara, salatalar, mezeler…farklý içkiler…
Az ilerde Ahmet ve Muharrem þarap içerek tatlý ve hararetli bir sohbetteydi. Birkaç kiþi
içlerinden birinin akýllý telefonundan eski bir maçý izliyordu baþka köþede. Ahmet askerlik
anýlarýndan söz ederken kaðýt oyunlarýnda çok iyi olduðunu, istese kaðýt oyunlarýyla uluslar
arasý turnuvalarý kolaylýkla kazanabileceðini zengin olabileceðini, çok iddialý olduðunu
ballandýrarak anlatýyordu. Çok iddialýydý.
“Anama söz verdim, tövbe ettim, el sürmedim; çünkü anam; kumarý býrakmazsan hakkým
haram zýkkým olsun diye konuþmuþtu ölmeden birkaç gün önce.”
Muharrem þöyle dedi: Yasin’dan daha iyi olacaðýný sanmam, onun kadar iyisini hiç
görmedim.
“Hadi oradan, sen de!”
“Gel bak hep kazanan odur.”
Kaðýt oynayanlarýn masasýna demir attýlar, geriden oynayanlarý izliyorlardý.
Tavanda süslü bir lamba, gece kulüplerinde olduðu gibi, þeytani, göz kamaþtýrýcý, lamba
kendi ekseni etrafýnda dönerken tarihin ilk þeytanlarýnýn gölgeleri arasýndan gülümsüyor
sanki. Ýnsan kasabý bir sistem gibi, patron gibi, þirket gibi, günümüz zincir marketlerini
çalýþma sistemleri, disiplinleri gibi, talan edilen hazine arazileri gibi, özelleþtirme adýna
satýlan fabrikalar gibi.
Tarihin ilk þeytanlarýndan betersiniz; sizi kutlarým.
Hiç merak etmeyin alayýnýzý yerle bir edeceðim! Çünkü tarihin ilk melekleri bunu istiyor.
Faust sana selam olsun!
Polise sýrf polis nefreti yüzünden kurþun sýkan, onu öldüren sol örgüt üyesi genç kadýn,
þimdi hapistesin ve ölene dek orada kalacaksýn, benim yazarlým kapasitem çakralarýmýn
gücü senin gibiler için.
(öyküden fazla uzaklaþmayayým bitmez çünkü roman olur öyle olursa öykü yarýþmasýna
katýlamaz; elenir!)
Yasin, sürekli kaybediyordu.
Ahmet dedi ki gözlerini Muharrem’e çevirip o gözleri kýstýrýp masaya yumruk gibi vurup
masayý bam diye paramparça edip sanki: “Hani ne oldu kardeþ? Ne oldu kardeþ, sen var ya
sen ne palavracýsýn, sen az deðilsin.”
Yasin sürekli kaybediyor, hani iyiydi kaðýt oyununda.” Güldü. Kesile kesile, göbeði
çatlayacakmýþ gibi mutlu.
Yasin baþta büyüðüne ses etmedi ama Ahmet yine gülüyordu.
Yasin pis pis baktý ona. Kendini soytarý gibi hissetmiþti,
“Ne oluyor Ahmet abi? Gülünç olan ne, açýkta bir þeyimi mi gördün? Söyle biz de gülelim?”

8

Muharrem senin kaðýt oyununda çok iyi olduðunu dedi de, hep kaybediyorsun, bari hiç
oynama, eline yüzüne bulaþtýrýyorsun, alýnma ama.”
Bu sözler Yasin’in takýp yýkmýþtý.Bu sözler, üstüne devrilen o bakýþlar sanki kýlýçtan
geçirmiþti onu.
“Ya sabýr” dedi,”sen öyle san.”
Muharrem lafa girdi: “ya Yasin, evlat, seni böyle hiç görmemiþtim.
“Olabilir. Hep kazanacak deðiliz ya, þans bu.”
“Kaybettiðin adam zengin; bari benle oyna; fakirim, (gülerek diyor, kafasý güzel) borcum
var, kazanýrsam borcumu öderim. Ama borç ver; hiç param yok.”
Yasin’in kafasý da güzel.“Ýyi öyleyse, Ali abi sen çekilsen?”
Ali, çekildi masadan, Muharrem onun yerine geçti.
Yasin’in kafasý güzel; ama yýkýk kalbi, sevgilisiyle kavga etmiþ sabah, kýz bunu silip atmýþ,
barýþmak istemiyor. Yasin üzgün, kaðýt oyununda kaybetme sebebi bu, oyuna konsantre
deðil; bedeni orada; ama zihni ruhu kýzýn kollarý arasýnda, kavga anlarý, piþman cayýr cayýr,
kýzý kýrdýðý için.
Oyun baþladý.
Muharrem kaç eldir kazanýyordu.
Muharrem de bu iþlerden anlardý, þansý iyiyken ve Yasin’in þansý kötüyken onu çevirebildiði
kadar soyup soðana çevirmek istiyordu.
Yasin, tasasýz görünüyordu. Ortada seyircilere heyecan veren uçuþ uçuþ, fýrtýnalý havada
yüzlerce martý benzeri hiçbir þey yoktu, vuruþma deðildi bu.
Para sorun deðildi Yasin’in, köyün tek zengin adamýnýn oðluydu, tek oðlu.
Muharrem, artýk kazanmaktan utanmaya baþlamýþtý, e yeter artýk ve seyirciler de
bezginlikten yorulmuþlardý, oysa baþta büyük bir heyecanla kenetlenmiþlerdi yuvarlak ve
asi karanlýk masanýn çevresinde, sigaralar üst üste yakýlmýþ, içkiler büyük bir hazla içilmiþ;
hepsi boþa mýymýþ!
Muharrem patladý: “Yasin, bu gece þansýn berbat. Seni herkes yener, Ahmet bile. Artýk
oynamayý býraksak, sürekli kaybediyorsun, para saçýp duruyorsun. Aklýn fikrin baþta yerde
senin, mesele ne, anlat, oyunu keselim.
“Sana yenilmiþ olabilirim; ama beni herkes yenemez. Bu köyde, ilçede, diyarda benden iyi
kaðýt oynayan yoktur. Hele de Ahmet abi asla, iyi hayvan bakar, o baþka, tarlada sanatçý
gibi çalýþýr, o baþka.”
Ahmet, tutamadý kendini: “Evlat, büyük konuþma, sen kýçýnda kýsa pantolonla sümüklü ve
altýna iþemiþ gezerken bu iþin özünü yeniden yaratýyordum ben, bu iþlerin kurduyum,
kitabýný yazarým.
Yasin güldü: “Baba senden iþ geçti, býrak bu iþleri. Yaþlandýn.
Kusura bakma, senin zamanlarýn çoktan geçti. Ben o önsözlere kirli don bile girdirmem.”
“Hýh! Sen öyle san.”
Muharrem dedi ki: “ya Ahmet, caným gardaþým, madem iyisin, göster ne kadar iyi
olduðunu. Ver coþkuyu þunun aðzýna. Ver ya! Allah kitap var hak etti, peygamber aþkýna
ver þunu aðzýna kaðýtlarý, týk, varsa iddian, göster ya!
Herkes gülmeye baþladý, delice kahkahalar, 1 Mayýs iþçi bayramý gibi bir þenlik yayýldý evin
salonuna.
“Ya býrak, konuþsun!”
Ötekiler de bastýrdý.

9

“Tövbeliyim.”
Yasin, servet deðerindeki saatini çýkardý koydu masaya, kazansan da kaybetsen de bu saat
senindir.”
“Kabul edemem.”
Muharrem: “Edersin edersin.”
Seyircilerden biri: “Kabul etmeyebilir; alýr camiye baðýþlar.”
Muharrem çok hiddetlendi, aðzýndan tükürükler saçarak dedi ki: “Ne camisi la! Dalaðýný
alýrým la! Adam cami yürekli zaten. Borcu var gýrtlaðýna kadar, bu sene tarlalarda iþ yok,
yaðýþ yok. Yýllardýr ilk kez böyle düþük rekolte olacak.
Herkes bir þey söylüyordu Ahmet’i masaya oturtmak için.
Muharrem dedi ki: “Z. Z. hazretleri hatýrýna, otur ya, yarýn cesedimi göresin oturmazsan;
gardaþlýðýmýz hatýrýna!”
Malum derviþi pek severdi Ahmet ve gardaþýnýn son sözleri onu ikna eder gibiydi
Muharrem koldan tuttu, iki omuzu, çekti, masaya, Ahmet hayýr diyecek gücü bulamadý
kendinde, alkýþlar sözler koptu, kahkahalar, ne olacak bakalým?
Ahmet’in oyun için parasý yoktu. Muharrem borç verecekti, Ali onun elini tuttu, masaya
parayý koydu: “Borç deðil, hediye.”
Yasin, iþaret etti, dolaptan viski þiþesini çýkarttýrdý.
“Çok içme, serttir yeðenim. Hayalarýn çýldýrýr bak”
“Git iþine ya, sert mert tanýmam. Bana bir þey olmaz.”
Ýçkiyi hediye getiren bardaðý doldurdu aðzýna kadar.
Yasin, bardaðýn tamamýný içti bir dikiþte.
Bir alev yutmuþ gibi oldu, gözleri yaþardý. Gýrtlaðý karný midesi dans etmeye, taklalar
atmaya baþladý çocukluðuna doðru.
“Çok sertmiþ la bu, zehir mi koydunuz içine! Ölüyorum ya.”
“He, canlan diye.
Karnýný tuttu, böyle bir þey ömrünce içmemiþti.
Herkes gülmekten kýrýlýp zýplýyordu yerinde.
Ahmet, viski içmezdi, tövbeliydi, arada birkaç bira içerdi, hepsi bu, aþýrýya hiç gitmezdi.
Muharrem, bir bira içilmiþ boþ bardaða viski koymak istedi, Ahmet bardaðýn üstünü eliyle
kapadý.
Ahmet, birkaç eldir kaybediyordu. Buna çok þaþýrdý, paslanmýþ mý neydi, bu nasýl oluyordu,
suratýna aniden hayalet gibi geliyordu tekmeler sanki, Yasin, onu yerle bir ediyordu.
Ahmet taktik deðiþtirdi, kaðýtlarý kesti, yine kaybediyordu. Dostlarýna rezil olmanýn
baskýsýný hissediyordu, bu korkunçtu. Ortada bir iddia vardý ve bu, onur meselesine
dönüþüþtü
Ahmet, onunla konuþmaya baþladý, onun dikkatini daðýtmak için. Ara bir þeyler deyip
gözünün elifine bakýyordu. Muhammed Ali taktiði. Öyle bir dansa baþladý kaðýtlarla.
Ve nihayet Ahmet kazanmaya baþladý, eski kumarbaz ruhu tam canlanýnca kazanmaya
baþlamýþtý.
Ahmet dedi ki: “Pes et artýk, þampiyon; gerçek belli oldu.”
“Son bir el daha oynayalým.”
Güldü: “Bilmem ki, ne yapsam?” Alaycý.
“Kazandýklarýnýn hepsini koyacaksýn.”
“Sen de sizin çiftlik evini koyacaksýn, koymaya cesaret edemezsin, koymayan namert
olsun! La oðlum benle oyun olmaz, þeytanlarla güreþ ettim de kazandým ana baba duasý
aldýðým için.”

10

Gözler fal taþý gibi açýldý. Seyirciler masaya abandý, kumarbazlarýn gözleri içine, aðzýndan
çýkacaklara bakýyorlardý.
Mustafa, masaya oturdu, oyunu kazandý.
Yasin çok kýzgýndý, viskiden içti,
Bir el daha oynadýlar, bu kez Ahmet kazandýðý her þeyi kaybetti.
Sýr olmuþtu eldeki kazancý.
Yasin, son anda paçayý yýrtmýþtý.
Yasin paralarý topluyordu masadan. Muharrem onun elini tuttu: Son bir el daha, kaçmak
yok öyle.
“Ne oluyor Muharrem abi?”
“Son eli kabul etmeseydi çok þey kaybetmiþtin, son bir el daha.”
“Yapma abi.”
“Oynayacaksýn lan! Son bir þans ver bu adama.
Ahmet aðlayacak gibiydi, þok içindeydi. Son eli oynamak büyük hataydý, þansý yerindeyken
býrakmalýydý oyunu.
Muharremin belinde silahý var, ceket açýlýnca belde göründü, Yasin silahý fark edince içine
ölüm korkusu süzüldü.
Muharrem abi karýþma bu iþe, gözünü seveyim, kurbanýn olayým.
Karýþýrým evlat. Dostum o.
Seyircilerden biri: “Ahmet bir þansý hak ediyor, bankalara milyarlarca borcu var, kazandýðý
parayla borcu kapatabilecekti, Yasin yalvardý, Ahmet kabul etti, yoksa Yasin bitikti.
“Ben ona zaten servet deðerinde saat verdim, saati satýp borcunu öder.”
Çocuk doðru söylüyor dedi seyircilerin bir kýsmý.
Öteki kýsmý tersini savundu.
Ahmet ise kazandýklarýný kaybetmenin acýsýný hissediyordu; ama buradan kalksa iyi
olacaktý, en azýndan servet deðerinde saati vardý.
Bir el daha oyun baþladý.
Bu kez Yasin kaybetti.
Muharrem’in belindeki silahý aldý ve baþýna dayadý: Son bir el daha.
Arkadan yanaþýp tabancayý elinden aldýlar.
Ahmet masadan ayrýlacaktý, Yasin delirmiþ gibiydi.
“Sadece son bir el daha.
Yok dedi Mustafa.
… dönüm arazi. Sýfýr traktör alýrým. Traktörün cenaze gibi, sýk sýk bozulduðunu biliyoruz.”
“Olmaz.”
… dönüm arazi veririm sana.”
“Olmaz.”
… dönüme ne dersin?”
“Olmaz.
“Kabul edebilirsin” dedi Muharrem, “ben olsam kabul ederim, zaten kumarda kazandýn
hepsini, kaybetsen de sorun olmaz, ha?”
Ahmet aradaydý, ne dese iyiydi?
Yasin dedi ki: “Kaybetsen de … dönüm arazi vereceðim sana, ve sýfýr traktör. Deðerli saat
zaten senin.”
“Oyna” dedi Muharrem, “kabul et.”
Ama sen kaybedersen, verdim hiçbir þeyi senden geri almam; ama senden bir þey alýrým.
“Nedir?”

11

“Deðerli bir þey.”
“Ne?”
Onu þimdi diyemem. Oyun sonunda belli olur, kazanýrsam.. o þeyi bana verirsin. Sözüm
senet.”
Senin sözün senet mi
Elbette benimki de senet. Benimki eþek baþý deðil ya!”
Bir ortaçað mahkemesi gibi, hemen karar verdi seyirciler ve oyunbazlar, cadý asýlacaktý,
þeytanlarla konuþan asýlacaktý.
Ne karar alýndýysa uyulacaktý, seyirciler þahitti.
“Gergin, korkulu dakikalar, alýndan þýpýr þýðýr dökülen terler, her iki taraf için bu
para ve arazi meselesi deðil, onur ve gurur ve güç meselesiydi.
Yasin’in dev kahkahasý yýktý geçti bað evini, uçtu çýðlýk çýðlýða ahþap tavaný deldi kartal gibi
çelik pençeli kartal gibi, gülmeyen yerlere yatýyordu, yerleri yalayacak gibiydi. Viski
bardaðýný doldurdu dikip
Ýçti: “Baylar kazandým! bu iþin en iyisi benim!”
Ahmet, buz gibiydi, renk vermiyordu ama ceset gibi bakýyordu.
Muharrem, onun sýrtýna vurdu: okþadý, üzülme, servet sahibisin yine de, sözünü tutacak;
yoksa kafasýna sýkarým.”
Yasin, aniden gülmeyi kesti, iskemlesine oturdu, garip bakýyordu.
Ahmet meseleyi anladý: “Kaybettim. Kaybedersem bir þey verecektim sana, çok merak
ediyorum o nedir?
Yasin kývranýr gibiydi, çekinceli, korkulu. Yutkundu.
“Söyle bakalým Yasin, ne vereceðim sana?”
Yasin, kadehini doldurdu, bir dikiþte içti. Ahmet’in kadehini de oldurdu, onu iç abi.
Viski kullanmam.
Onu iç; öyle diyeceðim.
Yasin Muharrem’in kulaðýna eðilip bir þey söyledi.
Muharrem: Ahmet, viskiyi içsen iyi olacak, senin yerinde olsam öyle yapardým.
Ahmet þaþýrdý, hemen viskiyi içti.
Kafasý muazzam oldu.
“Lan ne olacak?!” diye herkes meraklýydý, ne isteyecek ne dökülecek aðzýndan… tarij öncesi
dev kuþ yýrtýcý merak sallýyordu masa etrafýna sarmaþýk gibi dolanan adamlarý. Sus pus
olmuþlardý, tek ses yoktu masada. Dýþarýdan bir çakal ulumasý duyuldu
Söyle evlat, ne istiyorsun.
Yasin konuþmak istiyor; kývranýyor,
þey mey dedi, lafa nasýl baþlayacaðýný bilemiyordu, “lafý dolandýrmaktansa birden
söylemek, giyontinse birden indirmek iyidir” diye düþündü, acýysa acý yaþamaz insan, öfke
ya da baþka duygu, fiþi çekmek gibi prizden: “Kýzýn Züleyha’yý.”
Gülümsedi Ahmet, 27 yaþýndaki Yasin’inin bu teklifi gurur vericiydi. Ama kýz okuyordu,
evlenmesi için de yaþý çok ufaktý, henüz çocuktu,
Yaþý büyüyünce olabilirdi. Yaþ farký da sorun olmazdý, böyle birçok evlilik biliyordu.
Ahmet’in yüzündeki gülümseme ve memnuniyet ifadesinden güç ve cesaret alan Yasin
þöyle dedi:
“Babama istiyorum kýzýný, Allah’ýn emri, peygamberin kavliyle, güzel bir düðün yaparýz.

12

Ahmet, birden sað elinin yumruðunu sýktý, koydu masaya, diþlerini sýktý.
Akþam vaktiydi, tatlý esinti yýkýp yeniden yapýyordu köy yolunu ve insanlarý, ne
mutlu eden bir havaydý o… nasýl nefes, gündüz sýcaktan sonra. Ýlaç gibi gelen ve bahçelerde
yakýlan semaverler, tavuk ýzgara, kýzartma kokularý, þen sohbetler. Gürültülü sohbetler.
Oyun oynayan çocuklar…mutlu sesleri…saklambaç…ip atlayan kýzlar, kayýþ saklama oyunu,
bilyalý, evcilik oyunu, gazoz kapaðý oyunu, havlayan köpekler…
Köy yolunda Muharrem’in koluna girmiþ ilerlerken Yasin lüks aracýyla geçiyordu,
onlarý araca davet etmiþ, sigara ikram edip gezmeyi, içmeyi teklif etmiþti. Yasin’in
çocukluðunu bilen adamlar, onu ellerinde büyüten, koruyan seven adamlar… zengin
adamýn iyi yürekli oðlu…
Ayaða kalktý, vuracaktý. Viski dolu þiþeyi eline almayý düþündü.
Tarihte var mýdýr buna benzer olay, bir sürü vardýr.
15’liye türkü yazmýþlarsa…ve onlar savaþta yok olmuþsa koca sýnýf…benim
hikayemdeki..”hadi caným, burasý çok saçma oldu” diye düþünebilirsiniz. (saçmalamak da
bir sanattýr) Filmlerde dizilerde çok ucuz ve sömürgeci anlatýmlý olanlarýna tapýyorlar.
Hikaye saðlamsa ben içerikteki þeyler saçmalýk bile olsa onu, iþçiliði algýlar, taktir ederim,
insanlar hayal ürünü saçmalýklara tapar, umarým benim yazdýklarýmýn deðeri…
Bütün köylerin tarihi, kitaplarý var mýdýr, köylerin tarihini kim tutar?
Bilgisayar ortamlý, 200 sene öncesi gazeteleri okumak istersem? Nasýl olacak bu iþ? Yok
öyle bir kaynak, deðerlendirme, halka açýk.
Patron karþýsýnda el pençe duran gariban gibi, tarým iþçisi þamar oðlaný gibi dedi ki:
“Babamýn bir ayaðý çukurda, babam öldüðünde karýsýna büyük miras alacak, yaþý 18 olunca
resmi nikah yaparýz. Bunu babam sana izah eder, söylediðimi hazmetmen zaman alabilir;
ama bu sizin çýranýza hizmet eden bir teklif.”
Dudaðýnda kürdan olan adama iþaret etti, viski doldurmasý için.
“Yok abi, dokunur, sana bira verelim.” dedi viskiyi getiren kýzýl sakallý.
Ne dokunacak ulan, en kötüsünü az önce yaþadým.
Barak aðzýna kadar doldurulmasý için parmaðýyla yönetmenlik yaptý. Ve hemen viski
doldurdu bardaðý
bir dikiþte içti; içi, boðazý yandý öksürdü: “Ne var bunun içinde, gaz yaðý mý, dinazor yere
seren mi?”
Herkesi çýlgýn bir gülme tuttu.
Ortama mor bir neþe yayýldý. Ahmet zor, hazmedilmesi çok sert þeyler duymuþtu ama
süratle yumuþuyordu, Yasin onu iyice yumuþatmak için konuþurken Ahmet düþüncelere
dalmýþtý. Koca adayý yaþlý adam ve
köpük köpük diri kýzý, ufak kýzý. Peki, kýzý bunu duyuca nasýl tepki verecek? Bu canavarca ve
hunharca bir karar olacak, moruða varmayý kabul edecek mi? Hým, eh, alýþýr, kabullenir,
baþta kafasýna taþ yemiþ gibi olacak elbette; ama sonra… o da yumuþar ve kýzý babasýnýn
iyiliðini isterdi, ailenin… Ailenin gerisi zaten babanýn aldýðý karara uymak zorundaydý.
Ve karardan geri dönüþ yoktu.
Ahmet, bir yaný kurþunlanmýþ, bir yaný bayram seyran þarkýlar söyleyerek eve döndü.
Muharrem, onu kapýya gelmeden az önce kaçarak gitti, evin anasý ona; “kocamý yoldan
çýkardýn” diye çatmasýndan korkup.

13

Yaz akþamýydý, cýrcýr böcekleri ötüyordu, derede öten kurbaðalar…köyün köpekleri
havlýyordu… uzakta baþka köpekler…
Züleyha, ilçedeki ablarýný ziyaretten dönüyordu, sakin ve duru gökyüzünde binlerce yýldýz
vardý, baþýný kaldýrýp baktý, ferahlýk veren esintiyle saçlarý uçuþtu, derin bir nefes aldý, evin
kapýsýnda duran kediyi eline alýp okþadý. Tam içeri girecekti, içerden kavga sesi duydu,
annesin aðlama sesini.
Korktu, bekledi, babasý susmuþtu, biraz daha bekledi, babasýný böyle öfkeli hiç iþitmemiþti;
annesini de böyle aðlarken… Ýçeri girdi, salonda divanda hayalet gibi oturan annesinin
yanýna geçti.
“Ne oldu anne?
Annesi önce çektikleri acýlardan dem vurdu, sonra ona açýklamalar yapmaya baþladý.
Züleyha, aðlayarak odasýna geçti. Kýsa bir süre sonra evin oðlu Süleyman yanaþtý eve,
köyden can dostunun eski püskü motosikletinin arkasýndaydý; lanetli, yaralý bereli bir
motosiklet; ama yolda býrakmaz. Sigara yaktý, üç bira içmiþti, kafasý çakýr keyifti, eve girdi.
Kýz kardeþinin aðlamasýný duydu, annesine baktý, annesi 250 kilo mermer yemiþ gibi
duruyordu divanda, belki de tarihin ilk þeytanýyla kapýþmýþ gibi, yýkýk, dökük, daðýnýk, ezik,
parça parça edilmiþ sanki vahþi bir ayý tarafýndan.
Annesine gözlerinin neden kýzardýðýný sordu. Anne ona biteni anlattý, Süleyman’a
duyduklarý en baþta ters geldi, çok öfkelendi; ama bu sayede, kardeþinin fedakarlýðý
sayesinde zengin olacaklarý netti.
O berbat, karanlýktan güç alan his ve düþünde hemen yýkýldý içinde. Akýl almaz büyük bir
sevinç hissediyordu ve onu içinde sýr gibi tutmasý gerektiðini anladý. Benliðinde çok
kuvvetle baðýran bir þey vardý, zafer çýðlýðý, kendini yerinde duramaz hissetti, odasýna gidip
ne yapacak, içinde bir volkan patlamýþ gibiydi.
Babam çok yanlýþ karar vermiþ.
Kýz kardeþinin odasýna gitti. Züleyha, yerde duvara sýrtýný dayamýþ, dizlerini karnýna çekmiþ
sessizce aðlýyordu, yüzünü dizlerine gömmüþtü.
“Aðlama güzel kardeþim, aðlama, þu beþ para etmez hayatta hiçbir þey için gözyaþý
dökmeye deðmez. Güçlü ol.”
“Ah be kadersiz kardeþim, caným kardeþim.”
Kýzýn saçlarýný okþadý, yanaðýný.
Güya destek oluyor sefil!
Süleyman, kendini evden dýþarý attý, sevinç kahkahalarý atmak istiyordu, iç alev almýþ
gibiydi, ne muhteþem, parlak bir histi bu, o sevinci doya doya yaþamak için köy yolunda
hýzlý hýzlý yürümeye baþladý, evden iyice uzaklaþýnca, arkasýný döndü, karanlýkta parlayan
aya baktý, sonra evin penceresinden yansýyan solgun ýþýða. Çok acýsýný çekmiþti bu evin,
yoksulluðun, hayaller kurup eriþemememin, çok dayaðýný yemiþti parasýzlýðýn, kasýp
kavuran umutsuzluðun, Þu dert çýkmazý karabasan ev… sonunda bu ev için bir ýþýk, çare
belirmiþti hiç hesapta yokken… içindekilerin hayal etmedikleri bir yaþamý olacaktý artýk.
Kahýr çekenlerin yüzü gülecekti artýk. Çýldýrmýþcasýna kopuk kahkahalar atarak ilerlemeye
baþladý, sevdiði kýzý alabilecekti, sevdiði kýzý alamamýþtý, düzgün bir iþi yoktu, evi yoktu.
Kýzýn istediði makul þartlarý yerine getirecek gücü bulamamýþtý kendinde. Bulsaydý baþarýrdý
da. Ama gevþekti iþte. Kýz ise; “aþkýndan ölürüm diri diri yakýlsam bile…ama bu iþ olmaz.

14

Þartlarý ailem istiyor, bana kalsa çoktan kaçýp gelirdim ama. Ailemi ezip geçemem.
Mecbursun. Aksi halde unut beni”
“O þartlarý yerine getirmem imkansýz, her aþýk senin gibi þartlar mý öne sürer, sen beni
cidden sevmiyorsun!”
Genç kýz aðlayarak, harabe olarak evine gitmiþti.
Ve kýzla baðlantýsý bitmiþti, birkaç gün önce. Yarýn ona gidip bütün þartlarý yerine
getirebileceðini anlatabilirdi… büyük, güzel bir düðün yapardý… Of yavrum of!
Salonda oturan annenin göz yaþlarý kurumuþtu… zaten aðlamasý belli bir süreydi. O da
hayaller kurmaya baþlamýþtý. Evli iki kýzý maddi sorunlar yaþýyordu…onlara destek
çýkabilirdi… Bir kýzý duldu, koca ölmüþtü, kadýn tarým iþçiliði yapardý. Bir çocuðu vardý. Diðer
kýzýnýn durumu daha kötüydü, epilepsi hastasý damat çalýþamazdý, seyyar satýcýlýk yapardý
arada, kadýn hem hasta kocaya bakar, hem 4 çocuða,hem de çeþitli iþler yapardý evi
geçindirmek için, ufak çocuk bakmak, yaþlý hasta bakmak gibi, hayvan bakýmý gibi…Yeni bir
ev yapabilirleri, þu oturduklarý evin tamir edilecek hali kalmamýþtý. Ahýrdan beterdi… Dul
kýzýný ve ötekini yanýna alabilirdi, onlara burada ev yapabilirdi, büyük bir ev yaptýrýp bütün
çocuklarýyla, torunlarýyla yaþamak, en önemlisi sabahýn köründen gece yarýlarýna kadar
çalýþtýðý ruh emen hayvan çiftliðinde çalýþmayacak olmasý… müthiþti…
“Abi uyumadým da, uyku tutmadý, ben hiçbir zaman kalpsiz biri olmadým, kýzýn razý
gelmiyorsa ya da sen cayýyorsan unutalým gitsin o iþi?” dedi Yasin.
“Yok öyle bir þey, kýzým razý geldi, biz anlaþmaya uyacaðýz, ya sen?” dedi Ahmet
terslercesine.
“O halde biz de uyacaðýz, hani belki caymak istersin diye düþündüm de aradým.”
Ok yaydan çýkmýþtý ve Ahmet eline geçecek olanlarýn tadýný ve kokusunu av köpeði gibi
aldýðý için anlaþmayý bozmaya yanaþmamýþtý. Kendini bildi bileli acýsýný hissettiði baþ belasý
ve ölümcül fakirlik bitiyordu ya, (iki oðlu ölmüþtü ufak yaþta) bitsin defolsun gitsin iþte.
Adam ihtiyar olabilir; ama kýzýn çok zengin olacak, bu kýzýnýn çýkarýnaydý, çok rahata
erecekti. Geçim sýkýntýsý beter þeyler yaþatýrdý, eh, onlarý yaþamaktan kurtulup bir dedeye
karý olacaktý, bundan kötü bir þey yoktu ki. Her þey kitabýna gayet uygundu.

Tatlý yaz akþamý gelmiþti.
Ahmet, kýzýnýn odasýna girdi usulca. Gece lambasý yanýyordu. Züleyha yatakta ruh gibi, az
önce ruhunu teslim etmiþ gibi oturuyordu, duvarda aslý fotoðraflarýna, ilkokul
fotoðraflarýna bakýyordu,
Ahmet, yataða, onun yanýna oturdu, beyaz bir sessizlikle kýzýna bir þeyler anlattý, onun
saçlarýný okþadý. Züleyha, sessizce aðlamaya baþlamýþtý. Sonra o sevgi ve aþk dolu kolu
kýzýnýn omzuna, boynuna doladý. Züleyha, en çok sevdiði kýzýydý. Söze baþladý.Ona çektiði
geçim sýkýntýsýna, borçlara dair gerçekleri anlattý. En sonunda þöyle dedi:
“Senin de kaderin buymuþ, sen kurtuluþumuzu yazacaksýn, sen bir kahramansýn. Üzülme,
sen bizim ilahýmýzsýn, sakýn üzülme, geçecek hepsi, sen bizim peygamberimizsin, sen çok
özel bir kýzsýn, sen bizim mücahidimizsin, sen onurlu bir kýzsýn. Adam yaþlý, yaþlý insanlarý
çok sever, acýrdýn, deden mesela, o da rahmetli deden gibi biri.
Züleyha’nýn gözü önüne ufak tefek, saçlarý dökülmüþ, beyaz takým elbiseli, takma diþli, kara
suratlý, gözleri çökükte hayat enerjisini kaybetmiþ beyaz sakallý adam geldi. Ayný görüntü

15

Ahmet’in da gözü önündeydi, ekin tarlasý gibi güzel saçlarý olan sarý kýzý, yeþil gözlü kýzý,
uzun kirpikli kýzý, 1:80’lik kýzý, yanda 1:50 boyunda bir kabus. Bir þeytan belki. Ama böyle
deðil, o yaþlý iyi bir yaþlý. Buruþ buruþ bir surat, sarkýk gerdan. Çukura düþmüþ ufacýk gözler.
Çarpýk, ince bacaklar… Hayat ýþýðýnýn, gücün çoktan terk ettiði bir beden. Çökük, harabe,
kaçýlasý bir beden, sefil bir beden. Hani nerde karýn kaslarýnda beliren çiçek çiçek çizgiler;
yok, onlar çoktan yok olup gitmiþ. Hani nerde omuzlardaki mermer güç, kuvvetli eller, ýþýk
gibi eller, kadýný tutku ve þehvetle kavrayýp yataða yapýþtýracak puma gibi bir güç, kadýnýn
üstüne geçip ona zevk verecek, aðlatacak saatlerce aþk, kadýný zevkten dönüþtüre
dönüþtüre inletecek; hiçbiri yok bu morukta, o þeyler genç erkeklerde var.
“Kusura bakma kýzým, hayallerini, kadýnlýðýný tam yaþayamayacaksýn belki; ama bunu
yapmak zorundaydým.”
Ahmet gözünün önüne gelen o görüntülerden rahatsýz oldu: Duvardaki
resimli çerçeveli yazý iliþti gözüne: “Ferman padiþahýn; daðlar bizimdir”
Sustu, kýzýna baktý, saçýný tekrar okþamaya baþladý.
“Allah böyle yazmýþ senin kaderini, yapacak bir þey yok, içinin yandýðýný
biliyorum, kahraman olduðunu düþün, yýllardýr hayatta kalmamýz için neler çektiðimi
biliyorsun. Geçim sýkýntýsý her pis ve þeytani yola sokar insaný, öðretmen olsan sabahýn
köründe kalkarsýn, çok zor çalýþma hayatý; bak onlarý yaþamayacaksýn, þrak diye her þeyin
olacak kýzým. Her istediðini yapacaklar…
Züleyha’nýn gözyaþlarý yüzünden aþaðý, giysilerine ya da eski kilime düþüyordu, ne olacaktý
hayalleri?: Yusuf geldi gözünün önüne. Lise bitecekti, üniversiteye gidecekti, üniversite
ortamýný yaþamayý çok istiyordu, o hayatý filmlerde, bazý kitaplarda görmüþtü, birileri
anlatmýþtý, gazetelerde, bir ilginç, mucize hayat: Özgürlük.
Sonra…atanýp öðretmen olacak; pýrýl pýrýl görünen, kibar, düþünceli, güneþ gibi hissettiren
gülüþü, bakýþý güzel, ona baktýkça haz aldýðý bir uzun, kendi gibi uzun bir genç adamla
tanýþacak, dost olacak ve aþk evliliði yapacaktý. Bu kiþi her þeye, hayallerine raðmen acýnasý
Yusuf olabilirdi.
“Üniversiteyi bitirsen atanma sorunu var, atanmak öyle kolay mý? Hayallerinde her þeyi
olup bitiriyorsun; ama gerçekler baþka kýzým. Üniversite bitiren binlerce genç iþsiz var.
Mesela avukat. Çay ocaðýnda çalýþýyor. Parklarda ormanlarda gençler intihar ediyor kendini
asarak.
Parasýzlýktan, iþ bulamadýklarý için. Evlenemeyecekleri için.
Üniversite bitirenler çöplerden atýk topluyor… Dedeye alýþýrsýn, zamanla seversin.
Sevmesen de alýþýrsýn. 70 yaþýnda. Çok yaþamaz zaten. Bu iþi görev olarak düþün… sen
düþman cephesini ele geçirmek için yola çýkacak olan bir askersin, mücahitsin. Sen
ilahýmýzsýn! Düþmaný darmadaðýn edeceksin, hayatýmýzýn kurtuluþunu saðlayacaksýn. Bunu
sakýn unutma. Allah var yukarda, hesap vereceksin ona, Allah var kýzým, ailen için. Kader
bu, kadere isyan edilmez, herkes kaderini yaþar.”
...
Züleyha, köy yolunda ilerliyordu, Yusuf’un hayvan otlattýðý yerden geçiyordu, korkak ve
aptal Yusuf hangi cehennemdesin? O da nedir, Yusuf biriyle sohbet ediyor, gözlerine
inanamadý, Yusuf Asiye’yle muhabbet ediyor, asiye Züleyha’nýn hiç sevmediði biri, Asiye
yalaðýn teki, hoþlandýðý kim olursa öpüþmek ister, bakire deðilmiþ, onun hakkýnda böyle

16

þeyler duymuþtu, Asiye çoban, sýðýrlara bakar. Koca kýçlý. Balýk etli. Erkekler bunlara
bayýlýrmýþ. Hasibe anlatmýþtý.
“Pislik Yusuf, kendin gibi bir iti buldun sonunda!”
Tam oradan uzaklaþacaktý, Yusuf’un sesini duydu: “Uzun ettin, defol git be kýzým baþýmdan,
yalnýz býrak beni!”
Züleyha’nýn içi rahat etti, yanlýþ anlamýþ onu, Asiye oradan uzaklaþýyordu.
Yusuf el iþareti yaptý, “gel” diye, Züleyha’ya, yok, havasýný alýrdý, güldü ve hýzlandý.
Hasibe, evde kek yapýyordu, misafirler gelecekti, niþanlý adayýnýn annesi…
Züleyha, içini döktü. Kavanozdaki birbirinden zehirli akrepleri masaya döker gibi. Hasibe,
konuþmayacaktý, bu iþe maydanoz olmayacaktý; ama dayanamadý:
“Baban seni kumarda kaybettiði için verdi.”
“Nasýl nasýl!?”
“Babam da oradaydý, anneme anlatýrken duydum.”
Her þeyi anlattý Hasibe, ablartmadan.
Züleyha önüne bakýp susup kaldý taþ gibi.
Züleyha’nýn içinde bir volkan öfke belirdi. Bir þeyleri yýkýp dökmek, paramparça etmek…
insanlarý toz duman.. babasýný…konuda parmaðý olan kim olursa…diþlerini sýkmaktan
gýcýrdattý.
Babasýnýn sözlerini ve þunu hatýrlayýnca ve öfkeden delirir gibi oldu:
“Sen ailemizin kurtuluþunu yazacaksýn, sen ilahýmýzsýn!”
“Ya bu nasýl iki yüzlülüktür! Sahtekarlýktýr!”
“Demek kumar masasýnda.” dedi.
“Tatlým haydan gelen huya gider, bu iþten iyilik görmez insan. Ama senin yerinde olsam
bayýla bayýla giderdim. Ektiyar nallarý diker, çok yaþamaz. Her þeyin olur. Sonra sevdiðin
biriyle evlenirsin, böyle düþün. Sakýn kaçýp gideyim ya da kendimi öldüreyim diye
düþünme. Müthiþ bir fýrsat yakaladýn, gýr gýr geç katlan, mutlu olmaya bak.”
Züleyha kendisini cehennem gibi hissederek eve döndü, babasýna çatýp onu yumruklamak,
hesap sormak istiyordu, dinamit gibi hissediyordu, eve yaklaþtý, babasý eski at eðitim
yerindeydi, simsiyah bir at vardý çember biçimli çitin içinde. Bu ne kadar güzel bir attý
böyle, at gelen yabancýyý bir gördü, kiþnedi, ona dik dik baktý, Ahmet de böylece geleni fark
etti:
“Ah!”dedi, þaþkýnlýk ve sevinçle, “güzel kýzým, prensesim, sen mi geldin?!” Bak þu adama,
bak þu yakýþýklýya.”
“Onu bana verme, bir eþek yeter; deðil mi? Ufaðým. Güzeli harcarým.” (ima yoluyla bir þey
anlatýyor ona)
Ahmet bu lafla mutlu oldu ve gülmeye baþladý zevkle, at yerinde durmak istemiyordu,
Züleyha’nýn dikkati bu gülüþte bir kelebek gibi kalakaldý. Babasýnýn iri, yeþil gözleri vardý, o
mutlu gülüþü hep sevmiþti, kendini bildi bileli. Ve þu at inanýlmazdý, akýl almazdý, yakýþýklý
ne kelime, baþka, bambaþka bir þeydi. Hemen ona yakýn olma isteði duymuþtu, bir ýþýk
çaðýrýsý almýþ gibi. Atýn sahip olduðu cevher ona yansýmýþtý, bu þeyi merak ediyor, anlamak,
çözmek, onunla haþýr neþir olmak istiyordu, kalbi ve zihni ilginç bir ýþýltýyla zýplýyordu bu
canlý için, kutsal bir þeydi sanki bu, öyle damar nehirlerden oluþturulmuþ ve kýyamet gibi
vahþi, ele geçmez, uysallaþmaz ve ölümüne özgülü özümsemiþ, kendi olmanýn düþkünü,
baský ve kontrol altýna alýnamaz, evrenin özü gibi. Þeytanlaþamaz bir ýþýk gibi. Asla
köleleþmeyecek bir þey vardý bu atta, bir týlsým.
“Buna binmek istemez misin?”

17

“Ýsterim.”
Ýçindeki ses: “Hesap sor þundan, hesap sor, seni kandýrmasýna izin verme, iki yüzlülüðünün
hesabýný sor!” diyordu.
O sese uymadý. Bütün dikkati aklý fikri ata yakýn olmakla dolmuþtu.
Ahmet, atla ilgili konuþmaya baþlamýþtý: “Bu at senindir kýzým, bu atý senin için aldým
Yasin’den, düðün hediyen.”
Düðün lafýný duyunca yýkýldý; ama üstünde durmak istemedi, o gün gelmeden ölmeyi diledi.
Ahmet, söze devam ediyordu, Yasin’in çiftliðine uðramýþtý, 3 yeni at getirmiþti Yasin, görür
görmez bu siyah bir þimþeðe benzeyen atan vurulmuþtu, bir þey onu mýknatýs gibi ata
doðru çekmiþti, asil bakýyordu at, gözünü mýh gibi ona yaklaþan Ahmet’e dikmiþti, alev
alev, yaldýr yaldýr bakýyordu, kaya gibi sert, uzlaþmak ve antik rüzgarlarýn özü gibi asi, çok
pis biçimde dik. ‘Hiçbir konuda asla müzakere etmem, benim dediðim, istediðim olur’ der
gibi bir bakýþtý bu.
Ahmet, atýn yanýna, onu okþamak, yakýndan seyretmek için giderken birden yýkýcý bir
korkuya kapýlmýþ, “bu at beni öldürecek!” diye düþünüp yerinde kalakalmýþ, mest olan
bakýþlarla atýn endamýna, boyuna posuna, güneþle parlayan siyah kýlýçsý gövdesine, kas
çizgilerinin dansýna, gözlerinin içinde parlayan ýþýk parýltýsýna, bunlarýn baþka baþka dans ve
secdelerine, atýn perçemine, gür kuyruðuna, yelesine, sýrtýnýn göksü parlaklýðýna,
yumuþaklýðýna aþkla kaybolmuþtu onda.
“Çok güzel at Yasin bu!”
“Teþekkür ederim.”
“Nerden aldýn?”
“Anlatmak uzun sürer. Yeni getirdim.”
“Bunu bana verir misin? Kýzýma hediye edeceðim, gelin almaya geldiðinizde geleneksel
olarak onun ata binmesi… hep böyle bir hayalim vardý da.”
Yasin, atý vermek istemiyordu. Atýn iyi olup olmadýðýný bilmiyordu henüz.
Ama at bakýcýsý yaþlý adam gerideydi ve ona bakýþýyla þöyle dedi, “en kötüsü bu, ver gitsin.”
Ahmet, çiftlik evine gidecekti: “Ben damat dedeyle az görüþüp geleceðim. “Atý hazýrlarsýnýz;
deðil mi; belki de hazýrlamazsýnýz? Eþeklerden birini…” Güldü.
“Sana en iyisini vermeliyiz, bir düþünelim, sana en güzeli layýktýr.”
“Buna çok sevindim Yasin’ciðim!”
Ahmet, içeri gitti.
Yasin, seyisle atlar hakkýnda konuþmaya baþladý.
Siyah at mý, beyaz mý, kýrmýzý at mý, hangisi vermeleri gerektiði hakkýnda.
Yasin: “Bu at huysuzun teki. Geldiðinden beri böyle; ama iyi bir at olabilir de olmayabilir
de. Ama þundan eminim. Kesin geri gelir, onu vermek isterim bu yüzden. Ama aslýnda
hiçbirini vermek istemiyordum; ama adama hayýr demek olmaz, ucuz bir at alýp bir bahane
bulup o atý buna kakalamak doðru geliyor bana.”
Seyis güldü: “Çok hainsin. Ama iyice düþündüm de…bence bu atý verme…karakterli at kendi
sitili olan, uzlaþmaz, zor attýr.”
“Ýyi de sýrtýndan atarsa beni, ne olacak, boynum kýrýlýrsa, felç kalýrsam? 14 yaþýnda at attý
beni ve aylarca tekerlekli sandalye kullandým, nerdeyse felç kalacaktým, o at da bunun gibi
bir attý, yýllarca atlara yaklaþamadým.
Seyis: “Bence bu at kalsýn, güvene ihtiyacý var, güven verdik mi sorun çýkarmaz.”
“Ben bu atý verme taraftarýyým, yüzden 99 geri gelecek zaten. Sonra ona bir eþek veririz.”
“Sen bilirsin Yasin o zaman.”

18

Gülüþtüler.

Düðün bir ay sonraydý, Züleyha, son (çocukluk) kýzlýk zamanlarý olduðunu düþünerek tatile
çýkmýþ gibi, apayrý bir gezegene düþmüþ gibi serbest geçiyordu zamanlarýný, onu salýk
býrakýyorlardý, mutlu olsun diye, kýz arkadaþlarýyla geçiriyordu zamanlarýný. Her gün atla
ilgileniyor, ata yaklaþmaya çalýþýyordu, atla seviþmek istiyordu delice. Her yerini öpüp
koklamak… Muhteþem ve zarif (büyüleyici pembe bir yumuþaklýk) cinsel organýný, altýný
ona yerleþtirmek! Ona bir kez olsun dokunmayý baþaramamýþtý, onun boynuna sarýlmayý,
yelesini, kuyruðun taramayý, onu yýkamayý istiyordu; ama ata beþ metre bile yaklaþamýyor,
at ahýrda ya da eðitim alanýndaysa bile hemen öfkelenip kiþniyor, karanlýk yüzünü,
uzlaþmaz vahþiliðini gösteriyor, þaha kalkýyor, onu ýsýracakmýþ gibi diþlerini birbirine
vuruyordu takýr takýr, adeta deliriyordu. Öte yandan Ahmet ata yaklaþmaktan çekiniyor,
bir çifte yemekten ödü patlýyordu, kaç defalarca onu ýsýrmayý denemiþti at, bir keresinde
nerdeyse kulaðýný koparacaktý, aniden, hiç sezdirmeden arkasýný dönüp çifte indirmek için
defalarca uðraþmýþ, Ahmet bazý sefer gülerek kaçmýþtý. Bazen ise onu kalýn sopayla en az 30
dakika dövmüþtü. Sövüp saymýþtý.
Züleyha, git git ata daha çok yaklaþmayý baþarýyordu onunla konuþmanýn bu iþin çözümü
olacak gibi görünüyordu,
“sonunda baþardým, baþaracaðým, biraz daha yaklaþýrsam onu okþayabileceðim” diye
düþünürken at bu oyunu aniden bozuyor,
Genç kýz ýsýrmak, üstünde çýkýp tepinmek ya da tekmelemek için atak yapýyordu. Ve
Züleyha korkarak, gülerek pes ediyordu. Düðün gününü hatýrladýðýnda, eskiden geleceðe
dair kurduðu hayalleri hatýrladýðýnda aðlamaya baþlýyor, bütün içini ata döküyordu,
kavanozdan bu kez zehirli iðneleri olan arýlar çýkýyordu. Rus yazarýn bir öyküsünde oðlu
ölen at arabacýsý vardýr, o gün onu kimse dinlemez ve atýna döker içini. Züleyha da atla
yoldaþ olmuþtu aðladýðý gün, atla yoldaþ olma baþlamýþtý. Ama onun ruhunun kristal
kapýlarýný araladýðýný fark etmemiþti. Ara ara atla konuþurken aðlamasý tutardý, ata sevgiyle
bir þeyler anlattýðýnda atýn sakince ona baktýðýný, kulaklarýný hareket ettirdiðini, boynunu
aþaðý eðdiðini fark etmiþti. Ve giderek aðlayýp iç dökmeleri de yok olmaya, zihninde ve
kalbinde kýþlýk konserve gibi biriktirilen zehir dolu bütün türlü türlü böcekler tükenmeye,
duygularý nasýrlaþmaya baþladý, ruhsuz ve betonlaþmýþ bir hale geliyordu, bir intihar
komandosu ya da kamikaze gibi hissediyordu kendini; “olan oldu, yapacak bir þey yok,
ailem için her þeye deðer” diye düþünüyordu. Hasibe’nin dedikleri de bu iþe boyun
eðmesini kolaylaþtýrdý.
Derken o düðün akþamý geldi çattý, gökyüzünde binlerce yýldýz çocuklar gibi aþka parlayýp
sönüyor, ilahi ve kozmik bir pençenin müziðinde yeniden diriliyorlardý. Bunaltýcý yaz havasý
esintiyle nefes alýp vermeye baþlamýþtý, cýrcýr böcekleri köyün poturluk alanlarýnda
ötüyordu. Kurbaðalar, kurtlar, çakallar, köpekler. Sýzý gibi gülüþler. Mutlu çiçek ve aðaç
okullarý, kokularý. O yeþil sonsuz koku, köyün toprak yolunun dans kokusu.
Ýtaat etmez, uzlaþmaz at evden gelin alma merasimine dahil edilemedi. Kendine kimseyi
yaklaþtýrmamýþtý ve Ahmet’in elini ýsýrmýþtý, neyse ki Ahmet elini son anda çekmiþ, ciddi bir
sorun çýkmamýþtý, dikiþ atacak kadar.

19

Düðün sabahý Züleyha ata son konuþmayý yapmýþtý. Onu aðlatan tek þey ata olan aþkýydý,
veda etme zorunluluðu, yoksa aðlayacak, aðlatacak þey býrakmamýþlardý, býrakmamýþtý
kayalaþmýþ içi.
Kaçýnýlmaz olarak, bir kamikaze ne yapacaksa onu yapacaktý, hissiz, ruhsuz, bataklýk
hayaleti gibi bir varlýktý.
Yusuf, birilerinden Züleyha’nýn düðünü olacaðýný duymuþ, aðlayarak odasýnda akþamý
beklemiþti, sonra öfkeyle av tüfeðini eline almýþ, evden çýkýyordu, annesi yüzünün ortasýna
þamarý öyle indirdi ki… birkaç kere ve Yusuf yüzünde kýpkýrmýzý izlerle annesinin elinden
kurtulmaya çalýþýyordu, anne tüfeði almayý baþarmýþtý, Yusuf bu kez mutfaða gidip en iri
býçaðý kapýp Alman yazarýn Amok koþucusu öyküsündeki adam gibi koþmaya baþladý
ölümüne. Çiftlik iþlerine bakan 2 eleman Yusuf’u yakalamýþtý. Onu çiftliðin ucube ve
karanlýk arkasýnda, aðaçlýk alana getirmiþlerdi. Ýþçilerin usta baþý Yusuf’a öðütler veriyordu;
ama Yusuf ters ters konuþuyordu ve onu tekme tokat dövmeye baþladý, lider iþçi. Zekasý
pek kýt olan iþçi. Usta baþý iþçi (çavuþ) araya girdi. Çocukta bir iz býrakmamaya özne
göstererek onu pataklamaya, fiziksel ve zihinsel iþkenceye baþladýlar, Yusuf, pes etmiyor
dikleniyordu,
Zekasý kýt olan iþçi; “ben biliyom bu gavata yapacaðýmý!” dedi, diðerleri gülüyor, Allah’ýnýz
kitabýnýz varsa karýþman la bana. Tipini si...”
gidip kazma kürek getirdi, Yusuf’a mezar yeri kazdýrmaya baþladý, “seni canlý canlý
gömeceðiz.” Yusuf inanmadý. Yusuf bunlarýn ciddi olduðunu anlayýnca aðlamaya baþladý,
altýna iþemiþti. Onu boðazýna kadar gömmüþlerdi, kafa kýsmýný da gömeceklerdi, aðzý yüzü
gözü toprak olmuþtu, zor görüyordu, anasýný yalnýz býrakamazdý, tek o vardý, sahipsiz kalýr
mý ana, okuyup iþ bulup ona bakacaktý, baba yüzü hiç görmemiþti.
Tehdit ettiler türlü türlü; “bu iþe karýþma, aðzýný kapalý tut; yoksa seni gömeriz!” dediler,
Yusuf, boyun eðdi ve onu oradan çýkardýlar, Yusuf aðlayarak evinin yolunu tutu.
Gelin alma merasimi yapýlmamýþtý, bunun sakýncalý olacaðýna karar verilmiþti.
Züleyha, çiftlik evinin ikinci katýndaydý ve iki gündür bu evdeydi, azap, alevden
gelinliði giymesi gerekiyordu, üç kadýna þöyle dedi; “beni az yalnýz býrakýr mýsýnýz?”
Yataða oturdu ve düþünmeye baþladý, karnýna bir aðrý saplanmýþtý, bu akþam, gece baþýna
neler gelecek, neler yaþayacak diye düþünüp kafasýnda camlandýrýnca. Memeleri, bacak
arasý, delice tapýnasý biçimde koruduðu hazinesi, ruhu, kalbi, bu güvercin güvercin…fýrtýna..
delilik beyaz beden… bu adamýn koynuna mý girecekti? Bu yaþlý adamýn altýna mý yatacaktý,
nerelerine dokunacaktý? Of.. midesi bulanýyordu. Karnýna kramplar girmeye baþladý, (karýn
çakrasý) sanki görünmez þeytani bir güç boksör gibi karnýna en güçlü yumruklarý
saydýrýyordu, karnýný tuttu, keskin aðrýdan öne eðildi. Kaçýp gitse, kendini öldürse. Ne yapsa
iyiydi, kurtuluþ neydi? Öfke belirdi, bu kutsal bedene o pis moruðun el sürmesine
katlanamazdý, katlanmak istemiyordu, eðer þu sefil böcek ihtiyar bu bedene aðzýný gözünü
sokmak isterse onu kesinlikle paramparça edip keserdi, bunu onun yanýna kâr býrakmazdý,
mutfaktan altýðý býçakla onu, gýrtlaðýný zerre tereddüt etmeden keserdi, ilk gece, hemen o
lanet iþi yapacak mýydý?
Yapmasýn ya, daha bir kez bir araya gelmiþ deðildi morukla, hemen o lanet iþi mi
yapacaktý? Hayret, donan, beton olan duygularý…canlanmýþtý, gözleri yaþlarla doldu.

20

Koridorun sonundaki odada dede kýpýr kýpýrdý, delirecek gibi heyecanlý hissediyordu
kendini, ilk gecede o iþi hemen yapacak mýydý, küçük kýz çok güzeldi, akýl yakan biçimde
güzeldi, ilk gece olmaz, önce onunla arkadaþ, yoldaþ, dost olmalý, kýrlangýç bir bað, sonsuz
sevgi baðý kurmalýydý. Küçük, bebek kýz korkmamalý ondan, zorla da onunla cinsel birleþme
yapmak olmaz. Of, her gece onu düþünmüþtü, kendini akrep gibi hissediyordu, Anadolu
sarý akrebi ya da siyah (fenadýr) akrebi gibi, mazlum bir av bulmuþken onu sivri iðnesiyle
etkisiz hale getirse, evet, bir þekilde bunu baþarmalýydý, böylece av uyuþacak. Çünkü aylar
sonra hamile kalacak, annelik delirmektir, bebek sevgisi kelepçeden beterdir, “beni býrakýp
gidemez, gitmeye kalkarsa bebeði göremeyeceðini bilir, her istediðime boyun eðmez
zorunda kalýr!” Dede böyle sayýklamalarla ayna önünde kendine bakýyor, sakalýný tarýyor,
esans sürüyor, kendini olaya hazýrlýyordu. Takma diþlerini çýkardý, aðzýný açtý kapadý, onu
nasýl öpeceðini, yalayacaðýný hayal etti, takma diþleri çýkarýp mý öpse, yoksa çýkarmadan mý,
kýzýn dili diline nasýl dolayacaðýný hayal etti, çok fena heyecanlandý. Erkekliði uyanmýþtý.
Kudurmuþtu birden, dinamit fitili alevlenmiþ gibi.
Kýzla odaya girer girmez, hemen on iþi yapacaktý, hemen. Bir hýrs, ölmekten beter bir hýrs,
bir kara büyü gibi, çýldýrmak gibi. Tam bir þeytan hal ve zihniyetle kaybolmuþtu dede. Kýzý
nasýl þekere alýþtýrýrým ilk gecede, baðýmlý hale getiririm, bunun hesap ve pozisyonlarýný
döndürüyordu zihinde, neyi sever, bisiklet alýrým, paten, kaykay, küçük kýzlar böyle þeyleri
çok sever, öyle salak saçma þeyler düþünüyordu ki onu isyan çýkarmaya ve kaçýp gitmeye
etkisiz, aþk dolu hale getirebilmek için. Suyuna þehvet veren, azdýran bir ilaç da katardý.
(yazarken ben gülüyorum, dede acayip manyaklaþtý)
Hoca dini nikah yapacaktý, yanýndakilerden biri hocanýn kulaðýna þöyle fýsýldadý:
“Hocam kýz 15 yaþýna yeni bastý. Bir sýkýntý olacak. Sizi yakacak hocam…aman…”
“Bana yirmi dediler…”
Hoca, bunu düðün sahiplerine açýnca kem küm ederek, hocaya verilecek ücret astronomik
seviyeye çekildi ki, kimseye bu konu hakkýnda söz etmesin. Üstü kapalý sözler, imalar, göz
kýrpmalar, hocayý saðlý sollu kuþatanlar gerekeni yapmýþtý polisiye dedektifler gibi.
Çiftlik evinin bahçesinde yanan ýþýklar gören uzaktaki 20 kiþilik bir tayfa vardý,
düðün müziðine kulak verip aralarýnda sohbet ediyorlardý.
“Kýz küçükmüþ…”
“Ben gördüm, at gibiydi nesi küçük?”
“Yaþý on beþ. Çocuk. Biri devlete haber versin?”
“Devlet ne ki?”
“Aile ve sosyal politikalar bakanlýðý.”
“Ona gerek yok, arayan jandarmayý, en hýzlý þekilde burada olurlar, bu iþin sorumlularý
hakkýnda iþlem baþlatýrlar.”
Onlarýn gerisindeki adam: “Aç köpekler sizi! Dayýnýn ekmeðini yiyin, tarlasýnda çalýþýn, onu
gammazlayýn, ha? Aklýnýz varsa bu iþe maydanoz olmayýn, alan razý, veren razý. Dayý bu iþi
bozmayý düþündüðünüzü bilse hepinizi iþten atar. Çoluk çocuk sefil olursunuz. Yemek
yediðiniz kaba pislemeyin, ayýptýr günahtýr.”
Züleyha, odada çeþitli düþüncelere dalmýþtý; ama bir fayda, çýkar yol icat edemiyordu,

21

Birden gözü duvarda asýlý evinden getirdiði çerçeve içindeki yazýya iliþti gözü: “Ferman
padiþahýn daðlar bizimdir.” Düþünceleri bu sözün etrafýnda dolanýp durmaya baþlamýþtý,
baba evinden baþka sözler de getirmiþti, diðer hikayesi:
Benden selâm eylen Bolu beyine
Çýkýp þu daðlarý yaslanmalýdýr
Ok gýcýrtýsýndan gürzün sesinden
Daðlar seda verip seslenmelidir
Düþman geldi tabur tabur dizildi
Alnýmýza kara yazý yazýldý
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Ýðri kýlýnç kýnda paslanmalýdýr
Köroðlu düþer mi yine þanýndan
Ayýrýr çoðunu er meydanýndan
Kýr at köpüðünden düþman kanýndan
Çevren dolup þalvar ýslanmalýdýr
Ahmet, kýzý saðlam dipler edinsin diye en yenilmez, mücadeleci hikayeleri özüyle akýtmýþtý
kýzýna.
Züleyha, varlýðýndan çoktandýr haberdar olmadýðý, bilinç altýna yerleþen kartal ve
savaþçýlarla bambaþka bir çizgiye ilerliyordu, venüse benzeyen Z bir cesaretle harekete
geçme güdüsü içinde kývrýla kývrýla kavþaklardan geçerek son viraja ilerliyordu.
Her þey bitmemiþti! Bu onun kaderi olmayabilirdi, babasýnýn sözleri, ailesi vahim
durumunu düþündükçe cesaret eriyip yok olmaya baþlýyordu, ama; “bu ben deðilim, bu
ben deðilim ki!” babasýnýn istediðini yaparsa bu…
“Ne oldun, hazýrlandýn mý güzel kýzým?” dedi çok kibar ve su gibi sevgi dolu biçimde
içerdeki kadýnlardan biri.
Dayýnýn yaþlý karýsý yarý felçliydi, ve parayla tutulan bakýcýlar kadýna iyi bakmýyordu, dayýya
eþ almanýn yanýnda karýsýna da baktýracak saf, iyi yürekli bir kýz arýyordu Yasin, ve Yasin
kendi amaçlarýný gerçekleþtirebilmek için babasýna bir kýz bulmayý kafasýna koymuþtu, hem
sevdiði annesi vardý iþin ucunda, aklýna ilk Hasibe gelmiþti; ama Hasibe zayýf kýzdý, parayý
severdi ve babasý hakkýnda da kötü þeyler duymuþtu, o yüzden Hasibe’yi elemiþti, sonra
köy yolunda denk geldiði Züleyha’yý görünce; “iþte benim aradýðým!” diye sevinçle
ayýlmýþtý, Züleyha uysal bir kýzdý, “vur eline; al lokmasýný,” kalitesinde, ailesi de
namusluydu, onlarla bir anlaþmaya varabilirse, sonra caymazlardý. Onlar sözünün eri
insanlardý. Böylece Yasin acil týp teknisyeni sevgilisiyle, (sevgilisi istifa edecek) batmaz
tekneyle okyanuslara gidebilecek, dünya seyahati yapabilecek, babasý bütün ihtiyaçlarýný
karþýlayacaktý, ona bir bakire kýz bulursa. Evet, tarlada para gözü olmayan bohem Yasin…
hayallerini gerçekleþtirebilecekti.
Züleyha, zehirlenmiþ gibi sancýlý biçimde pencereden dýþarý baktý, kaçmayý düþünüyordu,
yüreði; “git, bu son þans” diyordu; ama ayaklarý “kal; ailen için kal, alýþýrsýn; her þey güzel
olur” diyordu, pencereden dýþarýya bakarken karar vermeye çalýþýyordu, gökkuþaðý tanrýsý

22

gibi cesaret kaplanlarý bir bir eriyip yok oluyordu. Tam baþýný pencereden çekecekti ki; açýk
pencereden bir ses iþitti, rüzgarýn güneþliði ufak ufak titrettiði pencereden.
Aðaçlarýn arasýndan kafasýna ay ýþýðý vuran siyah atý fark etti.
‘Cehennemin her yerini dolanabilirim, sevdiðim hangi günahkar, isyanlar varsa
kurtarabilirim; Tanrý izin verir bana; karýþmaz; çünkü Tanrý parlak ruhuma, büyük ve güzel
yüreðime aþýktýr.’ Der gibi bakýyordu siyah at.
Züleyha’nýn yüreðine kýrmýzý alevli karanlýk bir mýzrak saplandý, bu acýyla gözlerinden yaþlar
düþtü birden sýmsýcak, bir kere bile binemediði at… ve böcek ihtiyar… At kiþneyip ona bir
þeyler anlatýyordu. Ama bunu fark edemedi, pencereye sýrtýný döndü, birden bir his, bir
ruhsal görü ýþýk hýzýyla beyninin ve kalbinin bütün sýr, mucize (mücevher kutusu)
derinliklerini pata pat aydýnlata aydýnlata, kýra döke ilerledi, “bu at bir þey anlatýyordu,” bir
derdi vardý, aðýr çekimde, bir cehennem yaratýðýyla yüzleþeceðinden korkarak döndü
pencereye, ata. Ýçi titredi, atýn bir melek ruhuna sahip olduðunu düþündü.
Bunun son bir þans, fýrsat, belirgin bir iþaret olduðunu sezip pencereden çatýya indi, öteki
çatýdan da aþaðý indi, ata doðru koþtu. Atýn boynuna sarýldý, delirmeden az önce arabacýnýn
atýna sarýlan Alman filozof gibi. Ve puma gibi sýçradý, eðersiz atýn üstüne. Atýn üstüne biner
binmez sanki zihninin bütün kontrolünü o an baþka bir güç almýþtý, at rüzgar gibi, fetih
yaparcasýna koþmaya baþladý, ilerde çitler vardý, o yüksek çiti nasýl aþacaktý, atýn gövdesine
sarmaþýk gibi sarýndý, bacaklarla gövdesini, boynuna sarýlýr gibi bir pozisyondaydý. At, dev
bir sýçrayýþla, tarih öncesi kýlýç diþli aslanlar gibi çite çarpmadan geçti. Baþkasý olsa attan
düþebilirdi, Züleyha ata binmeyi iyi bilirdi, babasý kapýdan ahýrdan atý eksik etmezdi, at
birçok iþe büyük yardýmcýydý.
Düþüncelerinin kontrolü ondan deðildi sanki; ama kalbindeki his kuvvetli biçimde ona geri
dönmesini söylüyordu, atý çevirmek istiyordu; ama dizginler yok ki. Çýplak, yaðsý, karanlýk,
zifin çiçeði gibi kokan sýrt, þiir sýrt, seviþgen sýrt… at kendiydi, evrenin sesiydi, merkeziydi,
mutluluktan, seviþmekten kan ter içindeydi, çok heyecanlýydý ve bu iþi hemen noktalamak
istiyordu, çok aceleciydi, ormandaki patikadan koþarken kalýn bir dalý son andan fark etti;
ama kaçamadý, Züleyha, yuvarlandý yere, at bir tarafa. At hemen toparlanýp genç kýzýn
yanýna geldi telaþla, içi acýyarak. Ön ayaklarýndan biri otlarýn arasýnda uyuyan
bir yýlaný rahatsýz etmiþti, yýlan siyah atý þah damarýna çok yakýn noktadan bir anda ýsýrdý,
týslamasý duyuldu, saniyeler içinde at can çekiþmeye baþladý, beyne yakýn ýsýrýklar çok
çabuk ölüm getirir. Kudretli, büyük, et ve kemik dolu, yumuþaklýkla kas bütünü, büyülü
yapý ormandaki iri aðaçlarýn kesildiðinde yere devrilmesi gibi acý, dokunaklý bir gümbürtü
çýkarmýþtý. Birkaç kilometre daha gidebilseydi sahibinin çiftliðine varmýþ olacaktý at.
Atlar…ve insanlar…atlar sahibini asla unutmaz…aþkla bakýlmýþsa. Yunuslar insanlarý
boðulurken nasýl kurtarýrsa karadaki hayvanlarda böyle kurtarýr…Atlar ilk sahibini asla
unutmaz. Sana ilk kötülük yapaný hiç unutmazsýn mesela. Ýlk güzel kitap: “Fareler ve
Ýnsanlar,” asla unutmam.
O heybetli at, destansý at, o gürül gürül akan nehirlerden en kuvvetli soluk nasýl da bir anda
sefil bir yýlana yenilmiþti, bu nasýl bir iþti?
Siyah at çýrpýnýrken yuvarlanmýþ ve bulunduðu yerde, eskiden gölet olan bir çukura
düþmüþtü.

O heybetli at, destansý at, o gürül gürül akan nehirlerden en kuvvetli soluk nasýl da bir anda
sefil bir yýlana yenilmiþti, bu nasýl bir iþti?

23

Atlarýn iki korkusu vardýr, yýlan çýyan, akrep sokmasý, bunun çok tehlikeli bir þey olduðunu
seziyorlar, biliyorlar, sürünen þeyler yani. Ýkincisi ise sakatlýk. Bu ikisi ölümcül olabilir, siyah
at bunlarý bir yaþlý attan duymuþtu; ama onu devirecek bir güç olduðuna inanmamýþ,
bunun bir bunak at uydurmasý olduðuna karar vermiþti, ve o adeta kayalarý bile yoluna
çýkarsa ürkütüp kaçýracak cinste bir hava yayan at, kara bir bela, aysý bir þeytan…bir sefil
yýlana yenilmiþti…üstüne basarsan…siyah at tam da ruhunu o güzelim acý çeken bedenden
çýrpýna çýrpýna kurtarýrken,
Hayal kýrýklýðý.. gözyaþlarý..kuru otlarda…toprakta…
Azmettiði iþi yarým býrakmanýn acýsýyla…sahibine eriþememenin hüznüyle.. kalbi söküp
almak isteyen ve yerini doldurmak isteyen alev ruhlu bir acý…Can alýcý melek görevini
kusursuz yaparken…Tam bu sýrada…yakýnlarda bir çiftlik evinin bahçesinde…gün boyu
ýsýnmýþ sýcak otlarýnda çýplak ayaklý nur yüzlü yaþlý bir adam çite baþýný dayamýþ
aðlamaktaydý, gökyüzündeki yýldýzlarý, ayý, derin bir düþ içindeki geceyi aþkla seyretmiþ,
aylardýr kalbini acýtan acý dayanýlmaz bir seviyeye fýrlamýþtý. Yaþlý adam ilk torununu
sevdiði kýzla evlendirebilmek için çok sevdiði siyah atýný, yarýþ atýný satmýþtý, o fiyatý açýk
arttýrmada bile, hiçbir yerde duymamýþtý, siyah at özel kandý, klastý, diðer ikisi eþekten
beterdi; ama çok daha güzel görünüyorlardý. Torun sevdasý can direðidir ve özellikle toruna
sevdiði kýzý almak, onu evlendirmek dedenin boynunun borcudur Anadolu’da. Siyah atý
sattýðý günün gecesinden beri bir çýlgýn üzüntü surlarý yýkýp kendini açýk denizlere,
okyanusla atmak istiyordu, o keder…sonunda kalbine alevden ve zehirli bir kýlýç gibi
saplanan acý..kalp krizi geçiriyordu. Yere yuvarlandý. (Siyah ata “Nur” adýný koymuþtu, “Ýkiz
Nur.”
At kýmýltýsýzdý, yan yatmýþtý yerde. Nihayet çýrpýnmasý, ayak ve baþ hareketleri son
bulmuþtu. Genç kýz bir süre ata sarýldý, ona hýzla, heyecanla bir þeyler anlattý aðlayarak ve
ayýldý, kalktý hemen, koþmaya baþladý, yorulunca hýzlý yürümeye geçti, geri baktý, birileri
geliyor mu diye. Korktu, birileri gelip onu yakalarsa?!
“Bu benim kaderim deðil; senin kaderin, ve herkes kendi kaderini yazar baba. Herkes kendi
kurtuluþunu yazar, yazmalý, senin yaptýðýn yanlýþlarýn acýsýný ben çekemem ki. Sen
yaratýcýya hesabýný verirsin yaptýklarýnýn, ben de benimkilerinin! Ýsyaným sana deðil; hatalý,
karanlýk yanýna!”
(Gelenekle kapýþmayan özgün, kendi olamaz)
Arkadan birileri koþup yetiþip onu çelik pençeleriyle enseden yakalarsa?
Kesinlikle dayak yerdi, eve kapatýlýrdý, bir odaya. Oysa babasýnýn tek tokadýný yememiþti;
ama emindi, kesin çok kötü þeyler yaparlardý ve babasý da yapardý.
Genç kýz ilçeye varmýþtý. Ýlçenin mahzun ve güçsüz ýþýklarý bir kimsesizin acýlý ruhundan
çýkar gibiydi. Her yerde ölgün, nefessiz, can sýkýcý bakýþ açýsý, eskilik…ama þiirsel, saf ve
bozulmamýþlýk…
Karakol önünde uzun namlulu silahla bekleyen genç polis Ömer ishal olmuþtu, yediði bir
þey dokunmuþtu, sýk sýk tuvalete çýkmak orundaydý, bu kez altýna dolduracak gibiydi,
aceleyle ahþap karakolun arkasýndaki koruluða, dýþ tuvalete ilerlerken altýnda doldurdu.
Masasýnda pc olan, þikayet ya da ifade alan genç polis cep telefonundan internete girmiþ
bir mecradan niþanlýsýyla yazýlý sohbet ediyordu. Genç kýz aniden konuþmayý bitirdi, çok

24

uykusu gelmiþti. Haydar ise temiz hava alýp hareket etmek, çevrede sohbet edebileceði
birileri varsa biraz takýlýp geri dönmek istiyordu, diðer polis Hasan’a, “ben az sonra gelirim,
idare edersin kanka” dedi cývýltýlý bakýþlarla, hýzla karakoldan ayrýlacaktý, hemen döndü.
“Kapýda tembel eleman yok.”
“Altýna dolduruyordur. Gelir.”
Haydar güldü ve oradan uzaklaþtý.
Hasan, sigara yakmýþ, o günkü gazetelerden birini eline almýþ, bir yazýya dalmýþtý. Sýkýldý,
kadýna býyýk yaptý, adama etek çizdi, altýna da jartiyer, çocuðun eline kýlýç verdi, kamyonun
lastiðini patlatacaktý, Ýri yarý þoföre ve yanýndaki siyah cüceye iyice bira içirdi, kitap okuyan
çýtýr bir kýzý araca atýp tecavüz etmek istiyorlar diye, ve sarhoþ sürücü direksiyon
hakimiyetini kaybetti ve kamyon duraða daldý, 13 kiþi öldü. Hepsi uyuþturucu sarýcýsýydý.
Sonra otobüsün lastiklerini býçakladý 30 yolcu uçuruma düþüp telef oldu çobanýn daðda
otlattýðý keçilerin uçuruma düþmesi gibi, (biri giderse hepsi gider koyunlar da böyle,
yaþandý) Bu otuz kiþi de varlýklarýyla cehennem yayýyorlardý hayata, terör örgütlerine
üyeydiler. Bir eylem yapmaya gidiyorlardý. Hasan, can sýkýntýsýyla çizimler yapýp üstün
sanatsal dehalar koyuyordu ortaya.
Saç baþ daðýnýk, üst baþ yýrtýk.. sanki az önce korkunç bir yangýnla güreþ yaptý ve þans eseri
kurtuldu, bir felaket zil zurna halde, sürgün edilmiþ biri gibi, içinden ya da üstünden sanki
yedi bin baþlý bir ejder geçmiþ. Hasan, baþý yara bere içindeki genç kýzýn görünce kendini bir
korku filminin içindeymiþ gibi hissetti, bunun baþta gerçek olabileceðine inanamadý, aniden
tam karþýsýnda bulunca onu…
bu kýzýn caným gözlerindeki saf ýþýk…evet, kötü biri olamazdý, onu görür görmez hissetmiþti,
kim bilir bu kadar güzel ve iyi kýzlar cehenneme yanlýþlýkla düþmüþ bazýlarýnýn dublörlünü
yapardý. Bu kýzlar çok çabuk yok olur giderdi gerçek hayatta, ziyan olarak ama, yetenekleri
deðerlendirilmezdi, kafalarýna kurþun sýkarlardý, asarlardý kendilerin, apartmandan
atarlardý, tecavüze uðrarlardý, ya da sevgili edindi diye babasý, döverdi, “atla da göreyim,
kurtulurum senden” dedi, ergen kýz kendini attý balkondan aþaðý.
Hasan, genç kýzýn gerçek olup olmadýðýný anlayamýyordu yine de, bazý þeyleri öpünce
gerçek olup olmadýðýný anlarsýn, sarýlýnca, bu böyle bir þeydi, kýzý kucaklamak, öpmek
istiyordu, bu kýz bu haliyle bir hayali figüre, bir düþe benziyordu, hayal gördüðünü
sanýyordu. Bu kýz komple sanatsaldý. Nitelik bir ressamýn elinden çýkmýþ resim gibi, trajedi
resmi gibi.
Genç kýz aðlayarak derdini, onu allak bullak eden trajedisin anlatýyordu. Ýçerde, mobilya,
deri ve kolonya kokan makamýnda komiser Mustafa büyük ekran tv de Muhammed Ali’nin
eski maçlarýný izliyordu, ayaklarýn masaya uzatmýþ, bacak bacak üstüne atmýþ, asitli
içeceðine votka katmýþ, içiyor, çerez yiyordu.
Aðlayan kýzýn sözleri, hýçkýrýklarý kulaðýna takýlýnca merakla hýzla makamýndan çýktý,
koridorun merkezine gelince yerde sýrt üstü yatan þiþman kadýnýn üstüne basmamaya özen
göstererek, atladý, geçti…
“Ben ilgilenirim” dedi Hasan’a, kýzý alýp makamýna soktu.
Genç kýzý dinlemiþti.
“Ailenin telefonunu ver de arayalým, seni gelip alsýnlar.”
“Ama ben size aileme dönmek istemediðimi söyledim.”
“Aile meselesine karýþamayýz. Yetkimiz yok.”

25

“Gazetelerde haberlerde çok gördüm zorla evlendirilen reþit olmayan kýzlara devlet sahip
çýkýyor ve onlarý yetiþtirme yurdu ya da özel evlere yerleþtiriyorlar.”
“Bak kýzým, senin iyiliðin için gerekeni yapacaðým, sen önce ailene dön, ellerini öpersin;
öpüþüp koklaþýrsýnýz, özür dilersin; barýþýrsýnýz.”
Kapý aralandý. Ýçeri Hasan girdi: “Amirim kýz maðdur olan, ortada bir suç var, onu eve,
ailesine göndermek doðru deðil ki.”
“Lan bozma asabýmý! Defol git dýþarý, geldiðinden beri tuhaf tuhaf fikirler saçýyorsun!
“Amirim, bu durumu il emniyete, cümle aleme, devletin bütün makamlarýna bildireceðim,
suç iþliyorsunuz!”
“Bak seeen, sen amirine el mi kaldýrýyorsun, görevi yapmaya engel, itaatsizlik, görevi ihmal,
görevi kötüye kullanma, iftira, hakaret, seni sürdüreceðim oðlum! Bittin sen!”
“Elinizden geleni ardýnýza koymayýn, amirim.”
Hayret etti, týk yok, korku morku yok, onu ikna etme metodunu kasayý açan maymuncuk
gibi buluvermeliydi.
“Seninle yalnýz konuþalým” dedi, genç kýzý karþý odaya aldý, karþý oda çay sigara içmek için
ayrýlmýþ, misafirhane gibi, bir tv var duvara asýlý, kapýyý kapatýp makamýna girdi.
“Bak aslaným, polis gibi konuþmuyorsun sen…” Uzun uzun anlattý, Hasan ikna olmadý, bu
kez baþka laflara girdi: “Polis maaþýyla geçinmek ne kadar zordur….aldýðým maaþla kaç
çocuk okuttum, okutuyorum, 5 çocuk. Üçü okudu bitirdi üniversite; ama evdeler. Doðru
düzgün çalýþtýklarý yok, arada çalýþýrlar. Annemin yardýmý olmasa geçinemem. Ev almýþtým.
Dayý arka çýktý, taksitleri ödememe yardým etti, eþime vermiþ para. Ben kimseden istemem
para, laf açýldý anlatmýþtým bir ara…
Bu saray yavrusu karakol binasýný da dayý yaptýrdý, eskiden burasý tek katlý gecekondu
gibiydi, odunumuzu kömürümüzü dayý getirtir. Yýllardan beri. Vatanýna milletine faydalý bu
adam asla yanlýþ yapmaz, kýz diyor bir þeyler. Uyduruyor belki. Ufak çocuk, ergen kýz
þeytana uyar, çok güzel yalanlar söyler.”
“Amirim, kýz yalancý deðil bence. Onun gibi kýz kardeþim var.”
“Bak aslaným, devlet biziz, baþkalarý deðil, polisin kendisi devlettir, sen polisliðin ne demek
olduðunu bilmiyorsun. Söyle bakalým þu duvarda çerçeveli polis müdürü kim?”
“Bilmiyorum, efendim.”
Duvardaki çerçeveli resimdeki adamý parmaðýyla gösterdi ve sonra
ayný adamýn masa üstünde duran ailesiyle çekilmiþ fotosunu, törende polis selamý veriyor.
“Söyle lan, çabuk söyle!”
Bilmiyorum, amirim, arkadaþýnýz sanýyordum.”
“Gaffar abimiz” dedi, “canýmýz ciðerimiz ýþýðýmýz” Gülümsedi acý acý, “seni geri zekalý,
ahmak, kitap maymunu! Ýþgüzar salak! Teröristler onu çapraz ateþe tutup öldürdü akþam
karanlýðýnda, þehrin içinde pusu kurmuþlar.”
“Çok yazýk olmuþ amirim; neden?”
“Neden; müdür onlarýn kökünü kazýmaya çalýþtý. Sonra ne oldu, o suikastý iþleyenler
serbest kaldý. 99 kiþinin katili serbest. C. Gazetesi hep bunlardan söz eder. 50 kiþinin katili
serbest. Adil yargýlanma hakký gasp edilmiþ filan. Cart curt, Avrupa birliðiyle uyum yasalarý
gereði zýrvalýðý. Bütün azýlý suçlular kaçtý gitti; haberin var mý? Adalet filan yok.
Biz yakalarýz, bin bir güçlükle, onlar salarlar. O halde biz gerekeni yapmalýyýz, bu yüzden
devlet biziz. Bu iþin acýsýný, zorluðunu biz bilir, yaþarýz, her yýl kaç polis intihar ediyor,
onlarca? Siyasi ya da baþka türlü baskýya maruz kalýp beylik silahýyla intihar eden polisler,
zerre suçun yoksa bile seni sürdürüyorlar, fare kadar bile deðeri yok polisin, hakim ve
savcýlar rahat makamlarýnda, biz sokaklarda, her yerdeyiz, itle kopukla, tecavüzcüsüyle biz

26

uðraþýrýz, biz kovalar yakalarýz. Onlar kaðýtlarý inceler, konfor alanlarýndan çýkmazlar. Bak
aslaným, adaleti biz saðlarýz, burasý taþra, burada adalet baþka türlü iþler, polis okulunda
dedikleri gibi deðil. Biz þimdi dayýnýn iyiliðini görmüþüz, onu, þerefini imha edecek þeylere
girer miyiz, asla!”
“Amirim, seni anlýyorum, o halde sen evine git, karým rahatsýzlandý diye, biz de olayla
ilgilenelim, yani senin baþýna iþ açýlmasýn.”
“Lan kafamý attýrma, burada benim borum öter, karþý gelme amirine!
Kapýnýn ardýndan bir ses duyuldu.
Amir dýþarý çýkmak istiyordu; ama baygýn sarhoþ kusmuklu kadýn ayaða kalkmak isterken
beceremeyip sürünüp kapý önüne gelmiþti. Amir kapýyý zorluyordu.
Tam bu sýrada Haydar karakol binasýna girdi, caddedeki tüpçü dükkanýndaki arkadaþýyla
çerez yiyip laflamýþtý. Burasý darlýk veriyordu insana, þikayet, olay yok, sinek bile yok,
sinekler bile tutkulu deðildi burada, yaptýklarý iþleri keyifsizlikle yaparlardý. Amir, ilaç sýktýðý
için çok azý hayatta kalabilirdi. Bu karakol ölüm döþeði gibi sýkýcý, heyecansýz bir yerdi, bu
yaþam sitili öldürür ruhu, oysa beden acý bile olsa zevk alýr, çünkü ruh týrmanýþa geçer
zihin. Duraðanlýk zehirden öte bir zehirdir.
Yüreði dolduran, algýlarý keskinleþtiren ya da hararetlendiren, bir suçlu kovalamacasý yok.
“Kaldýr þunu kapý önünden Haydar!”
“Yapamam amirim. Çarpýlýrým diye korkuyorum.”
Konsomatris medyum kadýný uyuþturucu etkisi altýndaydý, çok içmiþti, büyücü derdi ona
bazýlarý, 230 þeytaný varmýþ, sýzmadan önce; “bana dokunursanýz” diye öyle þeyler demiþti
ki. Kimse ona dokunamýyor, dokunmak istemiyordu. Amir, onunla bir kez çözemediði
dertlerini paylamýþ, kadýnýn gerçekten bazý güçleri olduðunu anlayýp ona saygý duymaya
baþlamýþtý. Yaþlý bir adamý býçaklamýþ, aðýr yaralamýþtý adam.
“Çýkarýn beni buran, çýkarýn…yanacaksýnýz. Kül olacaksýnýz.” diye baðýrmýþtý.
Amir ýsrar ediyordu kýzarak: “Kaldýr þu cenazeyi!”
Biraz uðraþtý yýlana dokunur gibi korkarak.
“Amirim, eþek ölüsü gibi aðýr. En baþta denemiþtik yýðýldý ya.”
“Saygýsýzlýk yapma bu besili katýrlarýn en güzeli hanýmefendiye, kaldýr diyorum.”
Dua edip kaldýrmayý denedi. Kadýn bir cm kýmýldamadý yerinden.
Üstü baþý açýk, duba gibi, baðýrsaklarý saçýlmýþ, makyajý akýyor, takma kirpikleri düþmüþ,
platin sarýsý küt saçlarý turuncu kýrmýzý mor kelebeklerle süslü olan kadýn 50 yaþýndaydý,
gençlik rüyalarý ona yakýn plandan gülümsüyordu, çok tatlý bir rüya görüyordu; ama arada
bu kabusa dönüyordu, bir þeyler mýrýldanýyor, bir þeyle kavga ediyor, küfürler yaðdýrýyor,
birine vurmaya çalýþýyordu, gözlerini açýyor, devasa gözler, yeþil ormanlarýn baðrý gibi
samimi, tertemiz bakýþlar… þöyle diyor aðlamaklý oluyor bir anda: “Çýkarýn beni buradan.”
Birden kapatýyor gözlerini, kafasý yere düþüyor, ölü gibi yatmaya baþlýyor, uyuyor, “annem
benim” diyor, aðzýnda þeker varmýþ gibi, garip sesler çýkarýyor, gülüyor, aðlamaya baþlýyor,
“pis þeytan, defol git!” diyor aniden, “senden Allah’a sýðýnýrým, ben Hz, Meryem kadar
temizim, adi þeytan, defol git, beni ele geçiremezsin, benim güçlü bir ruhum var!”
Haydar, elini sürmek istemiyordu, onu çeker gibi yapýyordu, bu sýrada ona dokunan þeyi
hissetti, uyandý kadýn, onu bir yaratýk olarak görüyordu, korkarak çekildi, kapý önünden
çekilmiþ oldu. Amir Haydar’ý içeri aldý ve genç kýzla ilgili durumu anlattý. Baskýyla, üstü
kapalý tehditle, gerçek budur diyerek onu etki altýna alýp kendi tarafýna çekti. Ama Hasan’ýn
fikri deðiþmemiþti, bu amiri delirtiyordu.
Amir patladý: “Hasan, seni öldürürüm bak! Beni zorlama!” Beylik tabancasýný çýkarmýþtý.
“Yapamazsýn! Polis polisi öldürmez!”

27

Hasan, silahýna davrandý; ama çok geç kalmýþtý, “Allah” diyerek yere düþtü, bir þeylere
tutunmaya çalýþmýþtý. Hasan’ýn beylik silahýný ateþleyememiþti bile, karnýndan vurulmuþtu,
yer kan gölüne dönüyordu. Haydar, gözlerine inanamýyordu, kan yerde koyudan açýk
renge, zemin rengine göre dalga dalga yayýlýyor, yerin çiziklerini, yara beresini, anýlarýný
gölgeliyordu.
Mustafa panikle dedi ki: “Yerden silahý almadan önce… þurada eldiven olacaktý, onun eline
silahý koy, tut ve bana ateþ et Haydar!”
“Amirim, ambulans çaðýralým.”
“Birazdan ölür, bu iþi temizlemeliyiz; yoksa hepimiz mahvolacaðýz.”
Etraf araþtýrýyordu. Birden sinirlendi, küfür etti, “þurada esrar, eroin olacaktý.” Masa
gözlerini karýþtýrýyor, “eldivenler nerde, cebine koyarýz malý. Kafasý güzelleþti, abuk subuk
laflar etmeye baþladý, silahýný çekti… diyeceksin…”
“Ambulans çaðýrýrsak kurtulur, amirim.”
“Karnýndan vuruldu, baksana, akan kana, yaþam þansý çok az. En hayati bölge karýndýr.
Olan oldu.”
“Haydar, caný gibi sevdiði mesai arkadaþýna gözü yaþlarla baktý, öte yandan amiri de caný
gibi sevdiði bir adamdý, onun çok iyiliðini görmüþtü, amirin baba sitili…Amir karakolu ailesi,
evi gibi görürdü ve polislere evlatlarý gibi davranýrdý. Cebinden beþ kuruþ olmasa bile
onlarýn para ihtiyaçlarýný karþýlamaya çalýþýr, borç alýrdý, kimseyi üzgün, dertli görmeyi
sevmezdi.
Haydar, amirinin dediðini hazmedilir karþýlayamýyordu. Ama ambulans çaðýrmamak
Hasan’ýn ölümü demektir; yani bu onu öldürmek demekti. Eðer ölecekse ölür; ama en
azýndan ambulans çaðýrmalýydý.
“Amirim, ne olursun deneyelim ambulansý, ölecekse ölür; içim rahat olur.”
“Ya hayatta kalýrsa? Biz suçlu duruma düþeceðiz, kýz da ondan yana.”
Onlar olayý, kararý netleþtirmek için fikirlerini öne sürerken odaya genç kýz girdi. Ýçeri
girmeden kapýda konuþmalarý duymuþtu, ama yerdeki kan gölünü görünce çýðlýðý bastý.
“Her þeyi gördü; tut þunu!”
Genç kýz kaçmak isterken Haydar yakaladý onu. Amir, yaklaþtý, kýzýn boynunu arkadan
tuttu, kýz çýrpýnýyordu. Boðuluyordu, nefes alamýyordu, gözleri kararýr gibi olurken yerde
yatan Hasan’ýn ona baktýðýný fark etti, Hasan, göz ucuyla az ilerdeki tabancayý iþaret etti, kýz
tabancaya uzaktý; ama yarým metre yaklaþabilirse ve o tarafa doðru zorladý, ve
ayakkabýsýnýn ucuyla vurdu tabancaya, aðýr yaralý ve git git kan kaybeden Hasan son
kuvvetiyle tabancaya uzandý, ateþledi, amir alnýnýn ortasýna yediði kurþunla yere çuval gibi
serildi, anýnda bitmiþti iþi.
Hasan’ýn gözleri baygýndý, ama tabancayý tutan kolu halen havadaydý, bir el daha ateþ etti
ve kolu yere düþtü. Tam ateþ ettiði an… içeri giren emekli polis… “Caným gardaþým!” diye
feryat ederek yaklaþtý, alnýnda delik olan amirin elini tuttu, yanaðýný okþadý. Haydar’a
sordu, haydar hýzlý hýzlý anlatmaya baþladý. Emekli polis aðlýyordu. Yeni boyattýðý siyah
saçlarýna kan bulaþmýþtý, eline baktý, üstü baþý kan olmuþtu, beyaz takým
elbisesi…mahvolmuþtu…bugün aldýðý…
Öfkeliydi, genç kýza çevirdi o öfkeyi, baktý baktý baktý, adeta bakarak yiyordu onu. Genç kýz,
bir þeyler anlatýyordu, trajik hikayesini, hýzlýca.
Emekli polis…ölü dostu..yeni takým elbisesi. Çok deðer verdiði yaþlý adam hakkýnda
duyduklarýyla… onun çok ekmeðini yemiþ, kaç sefer verdiði ziyafetlere katýlmýþ, onun
güvenliði konusunda çalýþmýþ, þehir dýþýna onun korumalýðýný yapmýþtý.

28

“Bu kýzý sakýn býrakma, ben yardým çaðýracaðým. Kýz kesinlikle haklý görünüyor… Merak
etme kýzým, seni kurtaracaðým.”
Süratle terk etti karakolu.
Hasan, son nefesini verirken Haydar baþýndaydý: “Ona inanma. Kýzý sal, onun bir suçu yok.”
Zaman geçmiþti gelen giden yoktu ve aniden bir uðultu yükselmeye karakolun önünden.
Yaþlý adamýn tanýdýklarý, sevenleri, iþçiler, birkaç köyden onlarca adam. Kýzlar… kadýnlar,
zor yürüyen neneler, fýrýldak neneler…zýpkýn dedeler. Yandaki inþaattan demir çubuklar,
tahta, kereste parçalarý almýþlardý. Traktörlere, dolmuþlara, otomobillere doluþup baskýn
yapar gibi gelmiþlerdi. Kiminin elinde, týrpan, kiminin elinde orak, kazma sapý, demir boru,
balyoz, keser, isyan ediyorlardý. Biri yaymýþtý: “Dhllmzarzurt örgüt üyesi karakolda
Mustafa’yý öldürmüþ.
“Kýzý verin bize diyordu bir kýsmý, kýzý verin. Þeytanlarý verin bize.
O cadýyý bize verin…o cadýyý bize verin.”
Sýzmýþ sarhoþ medyum uyanmýþtý, kitlenin azgýn tusunami sesleri…
Tusunami karakolu yutmak için canavarca ve hunharca çýðlýklar atýyor.
baðrýþ çýðýrýþ… akýl almaz bir nefret… Medyum kadýnýn aklý fikri yerine oturuyor, ayýlýyordu.
Ölüm korkusuyla dirilmiþti. Rüyasýnda bunu görüyordu zaten ve kaçacak delik aramaya
baþladý. Ne var ki, ýslak bir vampir gibi, bir sülük gibi duvarlarý yokluyor, yerinden çýkan bir
tahta, bir yer arýyordu, karakolun bütün pencereleri demir parmaklýydý. “Buradan çýkmanýn
bir yolu olmalý mutlaka” diyordu ona ruhu.
Haydar cep telefonu ve karakol telefonuyla yardým istemeye giriþti; ama ya telefona
bakmýyorlardý ya da hatlarda sorun vardý.
Kýyamet kalabalýk oraya öyle düþüncelerle hücum etmiþti ki:
Büyücü lanetlik þiþko karýnýn hizmetlisi Züleyha’ymýþ, ikisi bir olup ilçedeki bütün polisleri
öldürmekmiþ amaçlarý. Dayýnýn malýný mülkünü ele geçirmemiþ amaçlarý. Züleyha onu
zehirlemiþ. Züleyha medyum karýdan büyü yapmayý öðrenmiþ. En azýlý þeytanlarla
güreþecek kadar bilgi almýþ medyum karýdan. Hasibe de iþin içindeymiþ, (Züleyha’nýn tek
dostu ya) Hasibe ve ailesi köyü terk etmiþ, köylüler evi ateþe vermiþ. Karakoldaki amir ve
bütün polisleri büyüyle etki altýna almýþlar. Onlarý birer robota çevirmiþler. Bunlar Elon
Musk’dan daha iyiymiþler. Ýlçeyi ele geçirip diðer örgüt elemanlarýyla her yeri ele
geçireceklermiþ. Her yere bomba döþemiþler. köyleri, sonra ilçeyi, sonra ili ele
geçirmekmiþ. (Bir yalana duyan beþ yalan ekleyip ötekine anlatýrsa, bu böyle yayýlýrsa çýð
olur)
50 kiþilik bir grup koruluk alanda, karanlýkta tuvaletini yapan polisi buldu. Onu polis kýlýðýna
giren terörist olarak bulduklarýný düþünüp anýnda linç edip öldürdüler. Kalabalýðýn en gözü
dönmüþlerinden
biri; baþý kel, sakallý, aðzýnda sadece ön iki diþi kalmýþ, peltek konuþan, çakýr gözlü,
karanlýðýn özü gibi güzel bakan ve þeytandan, büyüden, medyumlardan ve teröristlerden
hiç hoþlanmayan çok zayýf bir adamdý,
cebindeki þaraptan içti lýkýr kýkýr, yirmi senelik alkolik…göðsünün kara kýllarý da ýslandý…
montunun önünü kapattý ve hýzla ilerledi,
benzinliðe gidip litrelerce benzin alýp geldi çakal misali.
Oralarda sýzýp kaldýðý için kimse bunun benzin çaldýðýný fark edemedi, zararsýz olduðu için.
Ýçerde ofiste sohbete dalmýþtý benzinliðin pompacýsý, market elamanýyla siyasi tartýþma
içine girmiþti.

29

Hasan, son sözlerini söylerken medyum kadýn: “Ben söylemiþtim, ben söylemiþtim”
diyordu, “buradan kaçmanýn bir yolu yok mu?”
“O þeytaný bize verin. O deccalý bize verin!”
Hasan dedi ki: “Haydar, kýzý kurtar. Kýzý kurtar. Mutfakta…lev..lev…”
Hasan, konuþmaya çalýþýrken öldü.
Ahþap karakol binasý ateþe verilmiþti. Yangýn muazzam bir hýzla kaplýyordu her yeri.
Düþüp baþýný masaya çarpan medyum kadýn, balina kadýn koluna saçýna düþen alevle
baðýrdý: “Ýmdaaat! Yanýyoruz, bizi kurtarýn!”
“Yan seni kahpe!”
Yangýnýn henüz girmediði tek yer mutfaktý ve Haydar, medyum kadýn ve genç kýz kurtuluþ
yolu arýyordu.
“Burada gizli bir kapý mý kast etti?” dedi medyum kadýn.
Genç kýz aspiratörün olduðu yeri iþaret etti,
Haydar, masaya çýktý, ve eliyle ittirdi, aspiratör yerinde gevþekti.
Ýyice bastýrdý, aniden aspiratör içeri doðru düþtü.
“Sen sýðarsýn, kaç kurtar canýný.”
Züleyha, küçük aralýktan zorlanarak, etleri acýyarak çýkmayý baþardý, aðaçlarýn arasýndan
yýldýrým gibi koþardan Haydar ve medyum kadýn yoðun duman içinde öksürmeye baþlamýþ,
ýslak havluyu yüzlerine sarmýþ, yerde kertenkele gibi bekliyordu, Haydar, alevlerin içinden
koþabilirse belki dýþarý çýkma þansý bulabilirdi, kalktý, hamle yapacaktý… sonu ne olursa
olsun…
Kalabalýk sopalarla bekliyordu, dýþarý biri çýkarsa hemen indirmek için.
“Dur” dedi Medyum kadýn, “bunu sakýn deneme.” Onu omzundan tuttu.
Ýlçede yer yerinde oynarken, kýyamet koparken… ‘Dayý’ lakaplý ektiyar..o gün hiç
uyuyamamýþtý, geceden beri çakal gibiydi, uyuyamýyordu, ve gündüz de bu hal sürdü,
uyumazsa gece ne olurdu geliniyle ayný cennetten daha cennet odaya girince..güçlü,
enerjik olmak için uykusunu almalýydý, bir hap aldý, etkisini göremedi, ikinciyi aldý, yine
uyku gelmedi, üçüncüyü aldý…çok geçmeden ölüm uykusu baþladý.


Ýsa Kantarcý

Not: Okuyacaðýnýz bu metin daha geniþ çaplý hale gelmiþ biçimde yazýldý, düzeltilecek, bir roman bu, yayýnevinin birinden onaya alan, basýlacak olan metin, okuyacaðýnýz onun küçük hali, öykü hali. YÝRMÝ KÜSÜR YIL SONRA ÝLK ONAYI ALDI BÝR METNÝM. Aptalým galiba, kalýn kafalýyým, geç anlýyorum, geç. Ama saðlam anlýyorum. Sonunda bir buluþ yaptým, editör onay verdi basýmý için.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: yorum
Gönderen: Ýsa Kantarcý / /Türkiye
23 Þubat 2024
berbat yorum yok bu iyi hahaha




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sevgi ve arkadaþlýk kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dað Köyünde Kýz Kardeþler (Burma Kadayýf)
Kara Þimsek ve Kardeþleri
Daðýýn Atmosferine Kapýlan Kýzlar
Dindar Kýzýn Kendini Arama Çabalarý
Ýstanbul Sözleþmesi
Bir Kýzla Bir Erkeðin Dostluðu
Bazý Kýzlar Çok Deðerlidir
Siyah Yavru Sokak Kedisi
Sevgi ve Arkadaþlýk Hikayesi

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þeftali Bahçesinde
Yaþlý Moruðun Kýz Kaçýrma Giriþimi
Genç Kýzlarýn Ýç Dünyasý ve Dýþardakiler
Yýl 3050 Türkiye
Ýlk Aþk
Zengin Kýz ve Tesisatçý Çýraðý
Demir Kafes Kýzlarý
Yýldýz Adam Hatýrasý
Kimseyle Vuruþmayýn
Teneke Surat

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Göðsümde Ateþ Böceði Gibi Parlayacak [Þiir]
Bir Kadýnýn Geliþim Süreci [Þiir]
Þimdi Yak Bir Sigara [Þiir]
Bir Kedi Bir Fikir Meme [Þiir]
Kapý Açan, Cebrail [Þiir]
Hayraný Olduðum Tek Þey [Þiir]
Seni Mutlu Edeceðim [Þiir]
Birds And Girls [Þiir]
S. Kiþmek ve Hayaletli Evler [Þiir]
Onun Sýrtýný Hayal Ediyorum [Þiir]


Ýsa Kantarcý kimdir?

yazar

Etkilendiði Yazarlar:
jack london


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.