Haydar, dokunaklı diyalogu aniden sonlandırdı. “İş yağmalıyız Hasan’ım, iş yoksa ekmek yok, duran kaybeder. Hazırsan gidelim.”
“Bir şey unutmuş olamaz mısın?”
“Ha, kahvaltın. Ağacın dalına asmıştım. Neden konuşmayıp da şifreli bir şeyler geveliyorsun anlamadım. Düşmanın değilim. Düşüncesiz aptalın teki hiç değilim!”
Haydar, dışarda ağacın dalına astığı siyah poşeti alıp geldi hemen.
“O çantada umarım düşündüğüm şey…”
Haydar şöyle dedi: “Cümlenin olumlu ya da olumsuz olduğunu anlayamadım. Devamını getirmedin. Ayrıca bu bir çanta değil!
“O fak you şey bir çanta! Ben çanta demek istiyorum!”
“Hasan, bu bir siyah poşet.”
“Bana göre çanta Haydar abi. Sabah sabah kafa ütüleme bence!”
“Bak evlat. Gerçeği saptırıyorsun. Bu iyilik getirmez sana. Tamam, bu bir at yarağı de diyebilirsin. Kabul. Kendini kandır ve kaybedenlerden ol.”
Hasan, baktı iş uzayacak ve alttan aldı: “Haklısın abi, kusura bakma. Kafam tam yerine gelmedi. O poşeti bir ver, umarım içinde düşündüğüm şey vardır.
Oysa tam tersini diyecekti, patates harici her şey; yumurta, reçel. Peynir, zeytin, çay, şeker, tereyağı... Kahvaltıda bunlar yenir. Haşlanmış patates asla! Domates. Biber, salatalık yenir yaz kahvaltısında!
Hasan, poşeti açtı baktı.
Patatesleri yemeye başladı. Tuz yine yoktu.
Hasan, yemeğe dalmıştı.
Haydar, dışardan geldi. Cebinden tuz çıkardı. “Tuz vermeyi unuttum; neden istemedin? Neden konuşmuyorsun oğlum, benimle konuşmamaya yeminli misin bu sabah?!”
Hasan, sevindi ve tuzu aldı. İki patates kalmıştı.
“Beş yüz saat tuz muhabbeti etmeyelim diye. Bu patron ve işçi ilişkisini ikinci günde sıçıp batırmayalım diye.”
“Haklısın.”
Gri bir bond çanta getirmişti Haydar, el fenerinin ışığını ona tuttu, çanta üstünde koyu yeşil kaplumbağa figürü vardı.
“Hasan’ım, bu çantayı sana hediye ediyorum, bunu bana rahmetli babam hediye etmişti ilkokulda.”
Hasan, şaşırdı, çok hoşuna gitti bu.
“Ne var onun içinde, kuantum meşalesi mi?” Alaycı biçimde güldü.
Haydar, alaycı gülüşe küfürle karşılık verecekti; ama duyduğu onu kapana sıkıştırmıştı bir büyü gibi. Güldü: Defalarca bu çocukta iş var, ama malın teki de olabilir diye düşünürdüm; dostum sen onu nerden biliyorsun?”
“Kuantum fiziği konusuyla çok ilgilendim bir ara. Lisede ödül aldım. Okullar arası yarışmada.”
“Vay canına! Yok be, yalan atıyorsun. Söyle bakalım kuantum meşalesi nedir?”
“Haydar, abi beni deneme, yalan atmıyorum.”
“Oysa ki yalan atıyordu, lise başarısı yoktu ve fizik konularında berbattı.”
“Oğlum sen bana yalan atıyorsun. Kuantum meşalesi nedir izah et.”
“Edersem. Çok affedersin tuzaktaki peynire dadanan sıçan gibi ısrarcı ve sersem olduğunu kabul edecek misin ağır olacak ama?”
“Edeceğim.”
Kuantum meşalesi üniversiteler arasında gezen bir çanta, ışık kaynağı, yani bilimsel proje bu, Bu çantanın içerisinde çağımızın en üst teknolojisine sahip kuantum çipi var.”
“Yenildim.”
“Sorun değil. İşimize gücümüze bakalım.”
Haydar, el fenerini yatağın üstünde unutmuştu, sigara yakmak için ceketinin cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardığında.
Hasan, çaktırmadan onu aldı ve sakladı.
Kamyonete atladılar ve uzun bir süre sonra çalışma alanına geldiler ormanın içindeki o alana.
Haydar, sigara yaktı. Dün yapılan işi inceliyordu el feneriyle. “Güzel kazımışsın.”
Hasan ise çevreyi inceliyordu. İki eli pantolonunun cebindeydi, gök fantastik renklere bürünmüştü, güneş doğarken, ne güzeldi, Hasan dalıp gitmişti bu renklere, adeta ruhuyla balıklama atlamıştı içine, iyi ki gelmişim buraya diye düşünüyordu, gürültü yok, mazot benzin kokusu yok, araç sesi, kavga sesi yok, yüksek müzik sesi yok, delice ilerleyen bir huzur var, sakinlik patron buralarda, hır gür yok, çatışma yok, boş yere kapışma yok, ehliyetsiz sürücünün öldürdüğü liseli kız yok, ve katili de yok, şehirde katili bir iki yıl yatar çıkar, yaşı küçük diye yatmaz. Burada olsa olsa traktör devrilince altında kalıp ölen yaşlı adam ve karısı ya da genç adam olabilir.
“Haydar abi, çantayı yatağın oraya koyarken sanki içinde bir şey var gibi geldi.
“Evet; var.”
“Ne koydun içine? Bir hazine koymuş olabilir misin” Alaycı biçimde güldü.
Bu Haydar’ı sinirlendirdi: “Nenemin mahrem yerini koydum!”
“İğrenç konuşmayı keser misin Haydar abi, senin gibi bir adama yakışmadı.
“Haklısın.”
“Acaba diyorum çantanın içine değerli bir şey mi koydun?”
“Bilmem; açmayı başarırsın öğrenirsin.”
Haydar, çantayı aldı, şifre yerine bastırdı ve çanta açıldı: “Buraya bastır.”
“Ne yapacağım bu çantayı?”
“Para koyarsın zengin olunca. İçimden geldi getirdim.”
“Teşekkür ederim.”
Çantanın içinden boş çizgili kağıtlar ve on kadar mavi tükenmez kalem çıktı.
“Sence nasıl biriyim Hasan, edindiğim izlenim nedir, bak çekinme, olumsuz görüşlere de ihtiyacım var.”
Çocukça ses tonuyla sordu yine: “Sence nasıl biriyim Hasan, edindiğim izlenim nedir, bak çekinme, olumsuz görüşlere de ihtiyacım var, olumsuz yönlerimi bildirirsen kendimi değiştirme yolunda adım atarım belki.”
Hasan şöyle dedi: “İyi birine benziyorsun. Umarım beni üzmezsin.”
“Başka?”
“Övgü bekliyor herhalde.” diye düşündü.
Ne dese iyiydi? Onu etkileyip adeta çarpmak istiyordu. Ses tonundan pohpohlanmak istediği belliydi, Hasan düşünüp taşınıyordu, “sen ilginç bir adamsın” “sende bir sihir var” “sen sıra dışı birisin,” senden bir parıltı var göz kamaştırıcı.” Hiçbiri içine sinmiyordu, aniden yaşlı çiftle olduğu anlarda yaşlı adamın karısına şakalaşarak sevişerek muhabbetle şöyle dediğini hatırladı: “Sen gökten zembille indin tabi. Seni sevmemek, sana küsmemek olmaz.”
Hasan Haydar’ın karanlıktaki heybetli karaltısına bakıp şöyle dedi:
“Gökten zembille inmiş gibisin. Senin gibi birine hiç rastlamadım, o sarı çiçekleri verdin bana mesela.”
“Her insanın çekilmez yanları da vardır. Seni üzersem diyelim bilerek ya da bilmeyerek; ne yaparsın?”
“Basar kaçar giderim.”
Haydar güldü: “Çok şey kaçırırsın. Neyin ne olduğunu kavramak için hem kendine hem bana zaman tanımalısın. Her neyse. Bak orada bir şey daha var. Çantaya iyi bak.” Çantaya el fenerinin ışığını tuttu.
Hasan, çantada bir zarf buldu.
“Bu da nesi?” Açıp baktı:” Haydar abi bu bir haritaya benziyor, bunu neden koydun buraya.”
“İçindeydi.”
“Harita neyi gösteriyor?”
“Bilemem” dedi, güldü, “az bekle, tuvalet ihtiyacım var.”