"Yapay zeka, insandan daha zeki olabilir, ama asla bir insan kadar aptal olamaz." - Douglas Adams, kurgusal alıntı"

Kızların Alevden Yalnızlığı 13

DAĞDA ESKİ KULÜBE

yazı resim

Hasan ayak sesiyle uyandı, kulübeye biri girmişti, korkuyordu, gelen kimdi, Haydar’ın söylendiğini duydu; şimdi uyanman lazım, zor gelecek tabi.
Hasan gözlerini açtı, ona baktı, karanlıkta dev bir gölge gibiydi haydar.
Gün doğmamıştı, çok karanlıktı, iğrenç bir koku duydu, bu yatağın kokusuydu, oysa gece buraya uzandığında ne muhteşem bir yataktı, sarhoşken bir koca karıyla yatmak ve onu prenses gibi görmek ve sabah uyanınca gerçek yüzünü fark etmek gibiydi bu durum, iğrenç yatağı yakardı herhalde, yorgan yoktu üstünde. Battaniye kenardaydı ve o da çok eskiydi.
“Evlat uyan. İş vakti. Seni eşek herif! İçeri girdiğimi duymadın mı, kulübeyi götürsem haberin olmayacak?” Güldü.
“Ya git başımdan Haydar abi, sabahın köründe iş mi olur, bu saatte olan işin içine sıçarım!” diyecekti nerdeyse.
Ama Haydar neşeli biçimde konuşmaya devam ediyordu.
“Zamanla alışırsın bu saatte kalkmaya. Zamanın en güzel saatleridir bu. Tadını alırsın bırakamazsın.” Güldü, “erken kalkmaya alıştım, uykuyu severdim. Çivi gibi kalkarım sabah yataktan.” Güldü.
Hasan, deliye dönmüştü; ama ne dese iyiydi, hemen oradan basıp gitmeyi düşündü, kendine verdiği sözler aklına geldi; Haydar’ın sakin sözleri onu yumuşatıp öfkesini yok ediyordu. Ama yine de bu adama bir şeyler söyleyip onu sarsmak, salıncak gibi sallamak, kendinden uzaklaştırmak istiyordu, evet, oyunun kurallarını o belirliyordu, patrondu, öyle bir şey yapmalıydı ki, bu adam onu rahat bıraksın. Düşünüyordu. Uykusu çoktan kaçmıştı o sinirle; ama bu adamı bir türlü haşlamak, yaptığının yanlış olduğunu nasıl anlatabilirdi?
Haydar, onu bir omzundan tutup dürttü; “evlat, uyandığını biliyorum, numara yapma! İlk günden kapışmayalım derim.”
Hasan, sihirli cümleleri birden buldu: “Ya gözünü seveyim; yarağım kadar güzel ve tatlı uykumu neden bölüyorsun, etraf karanlık ve kalkma vakti diyorsun?!”
“Ney ney?” dedi Haydar gülerek, “şunu bir daha tekrar eder misin?”
“Çok mu hoşuna gitti?”
Haydar, gülerek kulübeden dışarı çıktı ve sigara yaktı.
Dışardan şöyle dedi: “Evlat bunu, bu biçimde başkasının yanında sakın söyleme. Hiç iyi olmaz.”
“Neden?”
“İkimizin sapık olduğunu düşünürler.”
“Sen söyledin ya?”
“Ya sen beni örnek alma.”
“Usta değil misin?”
“Usta sayılmam; ama kopyalama beni. Aşırılık yaptığımda özellikle. Sana kendini toparlaman için müsaade veriyordum, dışarda dolaşayım, biraz daha uyu, kafanı topla; geleceğim.”
Haydar, oradan şarkı mırıldanarak uzaklaştı. Hasan yatağa oturdu, uykusu gelmişti, uzandı.

Hasan uyandı, gün doğuyordu, korkuyla kalktı yataktan, Haydar’a bakındı. Dışarda yoktu, neredeydi bu sersem herif, umarım onu işten atmazdı, sinirlenmekle hatalıydı, keşfe hemen yataktan çıksaydı. “Of! Kendimi değiştirmeliyim,” diye düşündü, “bu herife ayak uydurmalıyım, ne dese haklı. Küfür yağdırsa haklı.”

Hasan, çok uyumamıştı. Aradan sadece on dakika gibi bir süre geçmişti.

Yorumlar

Başa Dön