Haftanın günlerinin sizin için farklı olanları var mıdır? Mesela Salı’ ya farklı, Cuma’ya farklı baktığınız olur mu hiç? Benim artık böyle baktığım bir gün var. Cumartesi. Evet cumartesi günleri artık benim için haftanın diğer altı günün den çok farklı. Ben bir süredir cumartesilerin hayatımda yaptığı değişikliklerle uğraşıyorum. Son zamanlarda hayatımdaki çok önemli ve çok anlamlı değişiklikleri hep cumartesi günü yaşadım. Bir sevdim cumartesileri, bir nefret ettim onlardan. Ama anladım ki sevsem de nefrette etsem cumartesiler var. Ve biliyorum ki cumartesiler hep olacak hep yaşanacak. Ve ben artık cumartesileri hep seviyorum, hep seveceğim. Kendi kendime cumartesileri karşıma alıp yargıladım. Onu bir savcı gibi suçlayıp bir hakim gibi cezalandırmak istedim. Ona vermeye çalıştığım ceza da idamdı. Ama son anda fark ettim ki bu mahkemede eksik bişeyler vardı. O eksikte cumartesinin avukatı yoktu. Ona hiç kendini savunma fırsatı vermemiştim. Öyle ya belki de onun da söyleyeceği bişeyler vardı. Belki de kendini aklayabilir ve bu hükümden kurtulabilirdi. Son kararımı söyleyip kalemimi kırmadan önce “Son olarak söylemek istediğin bişey var mı?” diye sordum ona. Ve başladı kendini savunmaya. Ben… dedi. Yutkundu. “Belki de benim söyleyeceklerim beni kurtarmaya yetmeyecek, belki de bu söyleyeceklerim beyhude olacak diyerek” başladı söze. “Siz beni yargılarken benim hep olumsuz yönlerimi gördünüz. Beni hep taraflı olarak yargıladınız. Oysa ben sizin düşündüğünüz gibi kötü değilim. Yaşadığınız kötü anların sorumlusu ben değilim” dedi. “Şöyle düşünün bir kere; Siz hayata küsmüş, yaşanabilecek bütün güzelliklerden vazgeçmiş ve hayatın anlamını yitirmiştiniz. Belki kendinizi kandırıp mutluluk rolü oynuyordunuz ama gerçekte uzun zamandan beri mutsuzluğun pençesinde kıvranıyordunuz. Size öyle bir anda öyle bir armağan verdim ki, yıllardır aradığınız ama bir türlü ne olduğunu bilmediğiniz, size yaşadığınızı hatırlatan bir şey di bu. Düşünün bir kere onu hangi gün bulmuştunuz? Bende bulmuştunuz değil mi? Yani cumartesi günü. Onu bulunca yaşadığınızın farkına vardınız. İçinizde, kalbinizde kaybolan silinen şeylerin üzerindeki tozu kaldırdım ben. Sizi siz yapan duyguları hatırlattım size. Ve siz kendi deyiminizle o gün yeniden doğduğunuzu hissettiniz. Size getirdiğim armağan size göre o güne kadar aldığınız en güne kadar aldığınız en güzel ve en anlamlı hediyeydi. Ve siz yine bir cumartesi günü kendiniz sadece kendiniz karar vererek o armağandan vazgeçtiniz. Belki de O’nun anlamını ve size getirdiklerini çözemediniz. Ağladınız o gün onu ardınızda bırakırken. Ve o gözyaşlarınızın tek şahidi ben oldum. Sizi bir tek ben gördüm o mahzun, o yıkılmış halinizle. Ve biliyor musunuz? İçin için ağladım bende sizin o halinize. Ve yine yalnızca ben gördüm sizin ardınızdan akan gözyaşlarını. Evet ikinizin de suçu yoktu bu ayrılıkta, ikinizde göze alamamıştınız, taşıyamamıştınız yaşadığınız sevdanın büyüklüğünü. Ve ben o an o ardınızda bırakıp gittiğiniz sevdanızı aldım bıraktığınız yerden. Ve o sevdayı akıttım yine gönlünüze damla damla, ırmak ırmak. Hatırlayın o günü nasılda bir anda pişman olmuş, nasılda vazgeçmiştiniz ayrılmaktan. Sonra nasıl da sarılmıştınız birbirinize ayrılırken akıttığınız gözyaşlarınızı da yanınıza alarak. Bir cumartesi daha denediniz ayrılmayı. Ama o gün de ben size kıs kıs gülüyordum uzaktan alaycı bakışlarımla. Çünkü siz de ben de biliyorduk ki bu ayrılığa sizde inanmıyordunuz. Bunu denediğiniz her Cumartesi sizin gönlünüze hep sevdanın şiirlerini sundum en içten mısralarla. Siz hep diyordunuz ki ben hep başkaları için yaşadım. Hiçbir zaman önce kendim diyemedim. Ama artık kendim için yaşamaya başlıyorum. Oysa o kadar imkansızdı ki bu. Siz zamanında ardınızdaki gemileri öyle bir ateşle yakmıştınız ki; geri dönebilmeniz mümkün değildi. Ve işin kötüsü bunu bir tek ben biliyordum. İkinizde ne kadar kendiniz için yaşamayı seçsenizde ben iyi biliyordum ki başkalarını yıkmaktansa, başkaları için kendinizi feda edecektiniz. Sizin sevdanız o kadar temizdi ki, ona leke gelmemesi için sevdanızdan vazgeçecektiniz. Sizin bu kaçınılmaz sona adım adım yaklaştığınızı görüyordum. Ve bir karar verdim. Size öyle bir gün yaşatmaya karar verdim ki; o gün sizin için hayatınızın en güzel günü olacaktı. Ve siz de o günü öyle bir yaşadınız ki, kimsenin yaşayamayacağı, kimsenin başaramayacağı ve kimsenin düşünemeyeceği bir şekilde yaşadınız hayatınızın gününü. Bir hayatı yaşadınız bir günde. Bütün özlemlerinizi dindirdiniz bir günde. Ve Bir ömrü sığdırdınız bir güne. Dediniz ki; hala yaşanacak çok şey var. Ama düşünün bir kere insan ömrü de öyle değil mi? Ne kadar yaşanırsa yaşansın hep yaşanmamış, hep eksik bir şeyler kalmaz mı? Öyleyse???
Evet. O gün yaşadıklarınızı unutabilir misiniz? O gün yaşadıklarınızı inkar edebilir misiniz? Ve o gün yaşadıklarınızı bir ömür bir daha yaşayabilir misiniz? O gün günlerden neydi? Hatırlayın bakalım. Evet CUMARTESİ.
Şimdi söyleyin ben suçlu muyum?