Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere |
|
||||||||||
|
Bir yandan uzaklardan gelen at kişnemeleri, askerlerin bağrışmaları kulağında çınlıyor, bir yandan da Hokandlıların nasıl olup da bu denli çabuk hazırlanarak karşısına dikildiğini düşünüyordu. Bulunduğu tepeden etrafı kolaçan eden generalin gözlerinin önünde sadece ucu bucağı gözükmeyen bozkır yoktu. Uzaklarda zar zor seçilebilen Taşkent’in surları, çay boylarında rüzgarda dalgalanan sazlıklar , ağaçlarla iç içe girmiş küçük küçük evler ve çekirge sürüsü gibi bulunduğu tepeye doğru gelen öbek öbek askerler , sıra sıra atlılar, ardı arkası görünemeyecek kadar çok olan yayalar… Kara bıyıklarının altından kıs kıs gülümseyerek küçümser bakışlarını bu manzaradan ayırmayan generalin savaşın sonucu hakkında herhangi bir kuşkusu yoktu. Ateşli silâhlarla donanmış tam teşekküllü büyük bir ordusu, Avrupa ordularıyla bile boy ölçüşe bilecek kadar iyi muazzam bir topçu birliği ile daha öncede defalarca karşılaştığı , ellerindeki en modern silahları eğri kılıçları olan bu insanlardan korkmak için hiç bir sebebi olmayan Çernyaev paşa için şimdilik her şey yolunda gidiyordu. Boz tepede bunlar olurken aşşağılarda bir yerlerde uykusuzluktan gözleri kan çanağına dönmüş, bembeyaz olan yüzü iyice buruşmuş, kır atının dizginlerini sıkıca kavrayarak gözlerinin önünde uzayıp giden boz kırın her yanına, boz renge dönüşmüş küçük tepeciklere, saldırıya geçmek için kendilerine uygun bir yer arayan bölük bölük askerlerine bakan ihtiyar adamda anî bir baskın için tetikte bekliyordu. Bir yandan yapılan top atışları bir yandan da durmak sızın çalan davulun sesi yüreklere korku veriyor, Rusların Türkistan ordularının sağ tarafına doğru başlattığı hücûm başarılı olmaya başlıyordu. Bir anda kurşun yağmurunda korunmak için iki yana açılan Türkistan askerleri karşı saldırıya geçsede ateşli silâhlar karşısında bir varlık gösteremiyordu. Sağ kanat düşmüştü. Atalığın yüzü buruşmuş, kızaran gözlerini yavaş yavaş kırparak kamçı tutan elini şakağına dayayıp düşünmeye başlamıştı. Biran önce bir şeyler yapılmazsa yenilgi kaçınılmaz olacaktı. Herkes başını önüne eğmiş Atalığın iyice cansızlaşmış olan yüzüne bakıyordu. Bir anda Türkistan ordularının komutanı başını havaya kaldırıp, iyice kızarmış olan gözlerinden alev saçarak kükredi. -- Erkekler gibi yüz yüze savaşmayıp, karılar gibi silahlarının arkasına mı saklanacaklar İhtiyarın ağzından ateş gibi saçılan bu sözler karşısında yanında uran Abdımomun bek usulca eğilerek -- ‘Kafirin hesabı bizi uzaktan kurşunlayarak kırmak atalık’ dedi Asker başı sesini çıkartmadan düşünmeye başladı. Öfkeli gözlerle gittikçe büyüyerek uzaktan gelen kalabalığa bakıyordu. Bu durumdan ancak, düşmanı Türkistan askerlerine çok zayiat verdiren toplardan uzaklaştırıp üstüne çekerek kuşatmakla kurtula bilineceğini biliyordu. Başarılı olunursa general çember içine alınmış olacaktı. Kan beynine çıktı , vücudu zıngır zıngır titremeye başladı, git gide sabırsızlanıyor ve bu savaşın Türkistan için son şans olduğunu biliyordu. -- Kuşatma dedi Yüzünde bir umutsuzluk ve hüzün hakimdi. Gözlerinde ise sanki seksen sene sonrasını görür gibi bir hâl vardı. Sadece ‘kuşatma’ dedi ve askerlerini sol tarafa doğru kaydırdı. Boz tepede ise ne sinirli bir surat nede uykusuzluktan kanlanmış gözler vardı. General dürbününü indirerek bir süre dik dik savaş alnına baktı. Kafasında hesaplar yapıyor ve bütün ihtimalleri göz önünde bulundurarak Türkistanlıların ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Süvarilere iki yana bölünerek ateş etmeleri için emir verdi. Amacı ilk önce saldırıp daha sonra geri çekilerek Türkistanlıları topların önüne kadar çekip verdire bildiği kadar zayiat verdirmek, daha sonrada ani bir hücumla bu, eğri kılıçlı cesur adamlara son darbeyi indirmekti. Türkler bu oyuna gelmezse tekrar tekrar bu oyunu oynayarak savaşı uzata bildiği kadar uzatacaktı. Büyük dürbünü ile yeniden savaş alnını izlemeye koyuldu. Kızıl elbiseler içindeki sarbazlar ciddiyetten uzak, hantal hareketlerle Çin yapısı bakır topları hazırlıyor bu hazırlıklar devam ederken bir kısım askerde yoğun bir biçimde yönü belirsiz bir şekilde ateş ediyordu. ‘hangi tarafa ateş ediyorlar acaba’? aşşağlarda neler olduğunu, biraz önceki askerlerin nereye ateş ettiğini daha iyi öğrene bilmek için ön tarafta dizili olan askerlerinin katar katar dizili olan sırasına baktı. Yere düşeni yada sırada geri kalanı yoktu. Daha sonra dürbününü boz tepenin sol yanında kendi bulunduğu yere doğru gelen bir grup süvarinin üstüne çevirdi. Grubun en önünde giden kır ata binmiş süvariye dikkatle baktı, bir anda beyninde bir şimşek çaktı işte şimdi savaşı kazanıp kazanamayacağından emin değildi. Alımkul… ağzından feryat biçiminde çıkan bu adın sahibi Türkistan ordularının asker başı, bir çok savaştan sonra parçalanan boyları yeniden bir araya getirerek savaşa hazır hâle Alımkul atalıktan başkası değildi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Göz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |