..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir kış sonsuza dek sürmüyor, hiçbir ilkbahar uğramadan geçmiyor. -Hal Borland
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Yazarlar ve Yapıtlar > Aslı Yerlikaya




17 Mayıs 2004
Buket Uzuner'in Balık İzlerinin Sesi Romanında Ütopya Kavram  
Aslı Yerlikaya
Balık İzlerinin Sesi Adası aslında bir ütopyadır. T.Companella'nın Güneş Ülkesi, Francis Bacon'ın Yeni Atlantis'i, Peyami Safa'nın Yalnızız'ı, Thomas More'un Ütopya'sı gibi.


:FEJF:
Thomas More’un Yunanca yer anlamına gelen ‘topos’ kelimesinin başına yok anlamına gelen ‘U’yu getirmek suretiyle uydurduğu bir kelime olan ütopyanın anlamı ise tasarlayıcısı için bir ideali yada karşı ideali temsil eden düşsel ve tutarlı bir toplum tasarısıdır. Aynı zamanda zamandan ve mekandan soyutlanmış ideal bir toplumun betimlemeleri olarak da tanımlayabiliriz.
“Ada”nın “dünya”dan daha iyi bir yer, daha mutlu bir yaşama ortamı olarak düşünülmesi ile ütopya ortaya çıkar. Ütopya, Thomas More’un bu türe adını veren ünlü yapıtında olduğu gibi, başka ilkelerle işleyen daha iyi, daha güzel bir toplum ülküsünün dile gelişidir. “Ütopya” kavramını ilk telaffuz eden Thomas More da olsa, bu kavrama, adı “ütopia” olmadan yıllar önce rastlarız. Daha ilkçağda özlenen ada olarak Hesiodos’un (İ.Ö. 8.yy.) anlattığı “masal çağı” karşımıza çıkar. Barış, özgürlük, güvenlik, bolluk, ve ölümsüzlük gibi insanoğlunun öteden beri güçlü özlemleri yazının temelinde yer alır. Hesiodas’un anlattığına benzer diğer ilk çağ adalarının genel özelliğine baktığımızda adanın dış dünya ile karşıtlık oluşturduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Ayrıca dışa kapalılık bu adaların ortak özelliğidir. (Platon – Atlantis, Eumeros – Panchaia, Zambulos – Güneş Adaları)
Ortaçağda da durum farklılaşmaz. Çünkü İlkçağın özlediği mutluluk adası, gerçek dünya ile karşıtlığı yönünden bir öte dünya öğretisiyle kolayca bağdaştırılabildiği için, ortaçağda Hıristiyanlığın cennet ülküsü ile birleşir. [Bahtlıların Adaları, Moderia-Kanarya Adaları, Antilia, Yedi Kentler Adası, St. Brendon]
İlkçağda da Ortaçağda da adaların genel özelliği gerçek ile gerçek dışı arasında yüzmesidir.
Yeni çağa geldiğimizde durum farklılaşır. Artık yeni bir çağ başlamıştır. 1476’da ilk basımevinin kurulmasından sonra, bütün ortaçağ boyunca likisenin tekelinde bulunan öğrenim, geniş halk kitlelerine yayılmıştır. Rönesansın usa, gözleme, deneye önem tanımasıyla bütün bilgiler yeni bir ışık altında incelenmeye başlanmış, ortaçağda tartışmasız benimsenen birçok ilke sarsılmıştır. Yeni Dünya’nın yeni deniz yollarının bulunması insan düşüncesine yepyeni olanaklar sağlamış, dünyanın sınırları git gide genişlerken daha önce tanınmayan yeni insan toplumları, yeni yaşama düzenleri ortaya çıkmış. Dolayısıyla bu görüş düşsel ada kavramını değiştirir. Özlenen mutluluk adası artık ölümün gölgesini taşıyan Hıristiyanlık cenneti değildir.
Ortaçağ dünya görüşünün sekteye uğradığı, yeni çağın ise tam anlamıyla oturmadığı bir dönemin düşünürü olan Thomas More’un eseri “Ütopia”, bu esere ad olmaktan çıkarak, belirli bir yazın türünün genel adı olarak kullanılır. Bu türün yeni edebiyatımızda dikkate değer ilk temsilcisi Peyamı Safa’dır. Eseri Yalnızız’la ortaya koyduğu Simeranya bir ütopyadır. Samim içinde bulunduğu yer ve zaman ve toplumla belirlenmiş birçok olumsuzlukları ortaya koyarken Ütopya türünde eser veren bir diğer yazar Buket Uzuner’dir. Eseri Balık izlerinin sesi, Ütopya türünün dayandığı eleştirel tutumu (sıradan çoğunluğun normal ölçütlerine göre sık sık yansıttığı gibi düşsel bir dünyanın özlemini (seçkinlerin kendilerini dürüst ve saygın bir şekilde evrensel ölçütlerle gerçekleştirebilmeleri) de etkileyici değişik değişik bir üslûpla verir.
Balık izlerinin sesi romanı ütopya kavramını adasal bir düzlemde ortaya koyduğu gibi, seçkinler ütopyasını, kadınlık ütopyalarından en ezelisi olan akıl ve duygu gibi iki karşıt gücün iki ayrı erkeğe verilmesini ve bu iki erkeğe aynı anda bağlanmasını, uluslar arası- ulusal üstü eğitim ütopyasını da ortaya koyar. Ancak biz eserin “Asıl Son” bölümünde yer alan ve romanın asıl ütopik bölümünü teşkil eden Balık izlerinin Sesi Adası’ndan hareketle ütopya kavramını inceleyeceğiz.
Balık izlerinin Sesi Adası Thomas More ve sonrasında ortaya koyulan eserlerde yer alan ütopik adalarla belirli ölçülerde benzerlik gösterirken belirli ölçülerle bu adalardan ayrılır. Balık izlerinin Sesi Adası ilk bakışta Karayipler’i hatırlatır. Romanın asıl mekanı olan Kuzey ülkesine tam bir tezat olarak karşımıza çıkan bu ada okyanusyal iklime sahip aydınlık, parlak, yeşil ve mavinin oynaştığı deniziyle özlenen yer imgelemini üzerinde barındırır. Mekan anlatıcı tarafından doğal gözlem yoluyla bizlere aktarılır. Bu yönüyle ada ne Bacon’ın Yeni Atlantisi’nin coğrafi ada özelliğinin belirsizliğine ne de More’un kesin geometrik sınırlar içerisine soktuğu adaya benzer. O daha çok ilk çağ ve ortaçağda ortaya koyulan adalara benzer. Bu adalar cennetten daha güzeldir.
“İlk bakışta bana Karayipler gibi gelmişti. Gördüklerim parlak, renkli, sıcak bir Kalipsoydu. Okyanus iklimi olmalı, diye düşündüm.” (s. 162)
“Karaya; parlak mavi ve yeşilin oynaştığı denizin, bambu rengi kumlarla birleştiği şahane plaja ayak basar basmaz gördüğüm ilk şey, bu sandaldı. Kumların üzerinde bir başına dinleniyordu. Ama aklı fikri denizdeydi besbelli. İçime derin bir dinginlik, katmanlı bir neşe ve çok genç bir serüven duygusu yayıldı. Gülümsedim kocaman. (s. 162-163)
Yine adada beyaz rengin çok sık kullanılması cennet inancıyla bağdaştırılabilir.
“Kürekleri bembeyazdı….. beyaz oturak tahtası… (s. 162)
“Geniş, bembeyaz bir kahkaha…” (s. 164)
“Sol tarafta beyaza boyanmış iki katlı ahşap evler gördük. (s. 166)
“Beyaz evin kapısında, beyaz bermuda pantolonu…” (s. 170)
“Bildiğimiz beyaz ketenden yapılmıştı örtü. Fakat üzeri bir milimetre boş kalmamacasına işlenmişti. Beyaz masa örtüsüne aplike olarak işlenen onlarca, yirmilerce desen, yine beyaz renkteydi.
“Onlar beyazın üstünde yalnızca kendilerinin görebileceği beyaz bir dansın motifleriyle ilgiliydiler. Beyazın örttüğü beyaz danslarını iyice göremiyordum ama….”
“Evin kızarık sayılabilecek pencerelerindeki bezemeli yarım perdeler de beyazdı. Beyaz üstüne beyaz işlemeli.” (s. 171)
Şunu da belirtmek gerekir ki her ne kadar balık izlerinin Sesi Adası ilk çağ ve ortaçağda ortaya koyulan cennet ile benzerlik gösterse de bu benzerliği Hıristiyan inancına ait cennet kavramıyla karşılamak yanlış bir yaklaşımdır. Aynı gemci Sinbad’ın Serüvenlerindeki adalar gibi B.İ.S. Adası da hem doğunun, hem de batının cennet inancını andırır niteliktedir. Lezzetli yemekler, yemyeşil ağaçlar…
Balık İzlerinin Sesi Adası somut olduğu kadar pek çok soyut kavramı da bünyesinde barındırır. More’un Ütopya’sındaki gibi her şey mantık sınırları içerisinde More’a göre yer almaz. “Ütopya” usun nesnel ölçütleriyle yaratılmıştır. Bacon ise usun gücünü küçümsemekle birlikte, gerçeğin aranmasında deneye büyük önem tanır; insanın doğal çevre üzerinde bir üstünlük kurabilmesi için düşünce yetisi ile deney arasında bir uyum bir birliktelik bulunması gerektiğini savunur. Keza Bacon’dan önce aynı yönde düşünen bir başka Rönesans bilgini, gene bir ada ütopyası olan Güneş Ülkesi yazarı İtalyan Tommasa Companella da bilimin soyut kavramlardan değil, gerçek varlıklardan yola çıkması gerektiğini, deneyin bilim için temel yöntem olduğunu ifade eder. Balık İzlerinin Sesi Adasında yer alan “soyut” kavramları ilkçağ ve ortaçağda azılı inanç sistemine bağlı gerçeküstü öğeler olarak değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmaz. Bu durum daha çok Yeni Atlantis’le ortaya atılan bilim-tekniğin olanaklarının en aşırı sonuçlarının düşünülmesinden doğan bilim-kurmaca (science fiction) olarak değerlendirmek daha doğru olur.
“Yer çekimine karşı bir çeşit manyetik alan yaratarak, üç boyutlu bir aracı yürütebilirsiniz.”
“Evlerin bir yanına takılmış enerji bobinleri (…) Güneş panelleriyle toplanan enerji, bobinlerin içinde hızlandırılarak depolanıyor.” (s. 185).
Ama bu Balık İzleri’nin Sesi Adası’nın gerçek üstü kavramlardan uzak bir ada olduğu anlamına da gelmez. Örneğin bu adada balık izlerinin sesi fısıldamaktadır. Bu nedenle ada Balık İzlerinin Sesi Adasıdır. Ve seçilmişler bu adaya onlar sayesinde gelirler. Adayı normallerin işgalinden kurtaran da onlardır. Roman bu durumu şöyle ifade eder:
“Normal insanların bu adayı uğursuz bulup, şeytan adası diye anmaları, peri cin gibi batıl bir açıklama yaratarak apar topar terk etmelerinin tek nedeni sevgili dostlarımız Balık İzleri ve Balık İzlerinin Sesidir. B.İ.S!” (s.214).
Balık İzlerinin Sesi Adasında hem nesnel gerçekliğin hem de kurmacanın bir arada işlenmesi bu kavramları ayrı ayrı bünyesinde barındıran ütopik adaları bir arada okuyucuya sunan, ilginç bir yaklaşım olmuştur. Öyle ki bu adada ulaşım faytonla sağlandığı gibi tekerleksiz negatif yerçekimi üreten, beyin gücüyle çalışan araçlarla da sağlanır. Böylece yazar ilkel ve teknolojik alanın bir arada bulunabileceği ada tasavvurunu bizlerle paylaşır.
Özel mülkiyet hususuna geldiğimizde Balık İzlerinin Sesi Adası, Yeni Atlantis ve Ocenea aynı noktada birleşir. Her üç adada da özel mülkiyet vardır. Yeni Atlantis’te özel mülkiyete ek olarak sınıf ayrımı da vardır. Bu Salem Adasını, bilimsel araştırma kurumunun başta gelenleri, yani üstün zekâlı bir oligarşi yönetmektedir. Seçkin bilim adamlarından oluşan bu mutlu azınlık tam anlamıyla olmasa da bizlere Balık İzlerinin Sesi Adasındaki “seçilmişleri anımsamaktadır.
Ben Salem adasında yaşayan bilim adamları için önemli olan halkın eğitimi değildir. Bacon için belirli bilim dallarında belirli sayıda yetenekli uzman yetiştirip halktan tamamiyle kopuk olan bilimsel bir ilerlemeyi sağlamaktan başka bir şey değildir. More ise olaya bambaşka bir perspektiften bakar. More için eğitim More’a göre eğitim, tam yurttaşların kişiliğini zenginleştiren mutluluğunu arttıran ve hep birlikte başarıyla yürütülen toplumsal bir uğraştır.
İlkçağdan günümüze kadar ortaya koyulan ada ütopyalarının hepsinin ortak özelliği dışa kapalı olmasıdır. Balık İzlerinin Sesi Adası da yalnızca “seçilmiş”lere hitap eden dışa kapalı bir adadır. Tommosa Compella’nın Güneş Ülkesi, Samuel Hartlib’in Macaria’sı, Jomes Harrington’ın Oceanası gibi.
Gerek Balık İzlerinin Sesi Adasında gerek diğer adaların ortak özelliği uzak bir adanın duygusal renkliliği ya da eşine rastlanmadık tehlikelerini anlatmak değil, sunacağı örnek toplum düzeniyle hem kendi toplumunun işleyişindeki aksaklıkları dolaylı olarak göz önüne sermek, hem de bu aksaklıklara bir çözüm yolu önermektedir.
Balık İzlerinin Sesi Adasının diğer ütopik adalardan ayıran en trajik yönü doğal bir felaketle son bulması olur.
Balık İzlerinin Sesi Adasında yer alan “Altın Koy ve Altın Ağaç” kavramları ilk çağ ütopistlerinden Hesiodos’un Altın Çağ adını verdiği insanlığından hareketle ortaya koyulmuş olabileceği düşünülebilir. Yine kökü yedinci yüzyıla değin gerilere giden İrlanda söylencesi “The Voyage of Maeldun”da kahramanın süreklendiği irili ufaklı adalarda açlığı, susuzluğu kırk gün için giderecek “altın elmalar”ın var olması onu bu kavramları kullanmaya itmiş olabilir.
Balık İzlerinin Sesi Adası şahıslar dünyası bakımından da Thomas More’un ütopya adasından ayrılır. More’un adasındaki yurttaşlardan hiçbiri kişisel boyutlar kazanmak, çünkü yazar bireyi değil toplumu çizmek amacındadır. Ada insanı hiçbir suretle dışarıyı bilmez. Oysa Balık İzlerinin Sesi Adası’ndaki şahıslar dışarıyı çok iyi tanıyan kişilerdir. Onları bu adaya iten zaten dışarıdaki dünyadır.

Kaynaklar
-Akşit GÖKTÜRK “Ada, İngiliz Yazınında Ada Kavramı”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Kasım, 1997
-Mina URGAN, “Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More”, Adam Yayınları, İstanbul, Mayıs, 1984
-Gürsel AYTAÇ, “Çağdaş Türk Romanı üzerine incelemeler”, Gündoğan Yayınları, Şubat, 1999.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Balık İzlerinin Sesi Romanında Yer Alan Postmodernist Öğeler

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Şairin Bende Bıraktığı İntiba [Şiir]
Çağrışım [Şiir]
Kaç (Amay) Iş [Şiir]


Aslı Yerlikaya kimdir?

Karmaşık, her tarz sanat akımıyla harmanlı bir postmodernist belki bir sürrealist?

Etkilendiği Yazarlar:
İlhan Berk, Buket Uzuner, Edgar Allen Poe , Nedim, Nef'i


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aslı Yerlikaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.