Bugün doğudaki köylerin, mezraların bahçe çitlerinde bekleşen horozlar uyuya kaldı. Güneş bugün Haliç' in ardından yüzünü gösterdi. Sakat bir gün doğdu çarpık bir ensestin dölü gibi. Şaşkındı Karadenizdeki balıkçılar, dümenlerini şaşırdılar. Bense işe çoktan geç kalmıştım. Güneşin her zamanki gibi açık perdelerimin arasından çıkıp ayak parmaklarımın ucundan yavaş yavaş yukarı çıkacağını çıplak uyumaya alışmış tenimi yavaş yavaş yakmaya başlayacağını sanıyordum. Olmadı. Güneş bugün yatak odamın penceresine doğmadı. Şaşıramadı bile insancıklar. Farkedemediler. Kadıköy' den işine giderken uyudukları zaman güneşten terlememek için otobüsün sol tarafına geçenler terlediler bugün. Tam boğaz köprüsünün üzerindeyken fark ettiler depremleri. Tüm camilerin tüm minareleri secdeye varıyordu sanki. Bütün suyu çekilmiş boğaz öylece bekliyordu beşik gibi sallanan köprünün üzerindeki otomobillerin üzerine düşmesine. Deniz kuşları çıldırmışlardı hani bir parça simit için yapmadıkları orospuluğu bırakmayan martılar bile kalakalmışlardı Karaköy iskesinde halatları az önce kopan yan yatmış Paşabahçe gemisinin kaptan köşkünün üzerinde bekliyorlardı. Kimileri uyuyordu hala. Kimileri ise çoktan camilerin, kiliselerin, havraların önünde toplaşıyorlardı. Ne sevda türküleri ne geçim derdi ne orasını burasını açan ciğeri beş para etmeyen ruhu fahişeler, ne hortumlanan bankalar ne ssk kuyrukları hiç bir şey önemli değildi artık. Önce Aya Sofyanın büyük kubbesi yerle bir oldu zaten testere dişi gibi olan tonozlu beşikleri çöktü. Sonra minareleri vardıkları secde de can verdiler onu Süleymaniye ve diğer camiler izledi. Boğaz köprüleri ve çevreyolları çoktan yok olmuştu zaten. Doğrular yerini almıştı yalanların hemen yanında. Bir tek gerçek vardı ve parıldıyordu. Mutlak bir ışık vardı ve o da son bulacaktı birazdan bildiğimiz her şey gibi. Ben yatağımda can verdim. ruhum çıkarken bedenimden dönüp baktım ardıma. Bir kol atımı yanımdaki kadının ruhunu bekledim madem geceyi birlikte geçirdik birlikte noktayı koyduk bu saçmalığa birlikte gitmeliydik. Tuttum ruhumu olabildiğince 10 dakika dayanabildim beni almaya gelen kanatlılara; bekleyin, onu da alacağım! diyordum. Uzatmak istedim kolumu bacağımı yoklardı. Gözlerimi havada asılı olan kendime yönelttim ben yoktum kolum,bacağım hiç yoktu. Uzanamıyordum. Döndüm kanatlı beyazlara; Ya o dedim, o gelmiyormu. Mahsun baktılar; O şeytan dı dediler. Son gecemi şeytanla geçirmiştim. Baktım son orgazm ertesi yatakta unuttuğum sigaramın tablasına yatağın ortasında kocaman bir delik açmıştı. Eyvah annem! dedim, diyemedim. Babam! dedim, diyemedim. Ağabeyim! dedim, diyemedim. Sustular, aldılar beni yükseldik ağır ağır. Balkonuma baktım, göğe ulaşan depremin şangırtısıyla koro halinde şarkılar söylüyordu rakı ve şarap şişelerini arasında görünmeye çalışan kahverengi bira şişelerim. Yalanmış herşey dedim kendi kendime. Evet dedi kanatlılar. Her yıkılan komşu apartmanın molozlarından komşularım çıkıyordu her gün görüp selam vermediğim karşı komşum baktı bana. Adını bile bilmiyordum. Yükseldik kararmaya başlayan kızıllara.
Yalanmış doğrularımız. Yalanmış kavgamız. Yalanmış varolma çabası. Bu coğrafya, çizdiğimiz hudutlar bile.