Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Bu yürüyüşe nereden başladım, nasıl buraya kadar geldi hiç hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey, evden çıkıp sigara alması gerektiğiydi. Sigarasını almış ve dış dünyadaki hayattan tamamıyla kopmuş, iç dünyasındaki yaşama yönelmişti. Uyandığında bu parkın içerisinde bulmuştu kendisini… Kendisini çok kötü hissediyordu. Bir taraftan, bir türlü yolunda gitmeyen bir hayat, bir tarafta ayrılıklar, bir tarafta uzaktakilerin özlemleri, geleceği her şey kafasında belirsizlikti ve bunları düşünüyordu. Düşünceleri gözlerinden okunuyordu. Çatık kaşları kırış kırış olmuş alnıyla bu belirsizliğini gözler önüne sergiliyordu. Dokunsalar ağlayacak gibiydi. Havanın şiddetli soğuğundan olacak ki ağzından buharlar çıkıyordu ama o havanın soğukluğuna hiç aldırmıyordu. Önündeki çamurlu yolda, önüne baka baka su birikintilerinin hiç farkına varmadan basıp sağa sola suları sıçratarak yürüyordu. Park o kadar sessizdi ki ayak sesleri parkın içerisinde yankılanıyordu. Bir anda kafasını çamurlu yoldan havaya kaldırdı, yolun sağ ve solundaki ağaçlara baktı. İsmini bilmediği bu ağaçlar kendisine benziyordu. Gövdeleri alabildiğine kalın ve güçlü görünüyordu, ama dalları mutsuz, kimsesiz, öksüz bir çocuğun eğilmiş başına benziyordu. Dalların hepsi aşağıya doğru sarkmıştı. Yoksa bu ağaçlarda mı tanrıdan ateş çaldı? diye içinden geçiriverdi. Kendisini bu durumdayken, bir şiir de okuduğu "tanrılardan ateş çalmak" deyimine benzetiyordu. Sanki soğuk bir kış günü hiçbir yerde ateş yokken gidip tanrıların ateşinden bir parça çalıp getirmişti. Tanrılar bunu anladıktan sonra, onu mutsuzluk ve yalnızlık cezasına çarptırmıştı. Mutsuz ve buruk anında gördüğü her şeyi kendisine benzetiyordu. Aklından hep mutsuz anılarını geçirdi. Kaybettiği zamanları, geçirdiği kritik anların hepsini aklından geçiriyor ve sanki yeni olmuş gibi acısını hissediyordu. Sessizdi, parasızdı, neredeyse parasızlıktan evden kovulup dışarı atılacaktı. Kaldığı ülkenin dilini bilmiyordu diye her gittiği ve iş sorduğu yerlerden kibarca kovuluyordu. Sanki bu cehennem ülkesinde hayat onu köşeye sıkıştırmak istiyordu ve köşeye sıkıştırılmış bir boksör gibi ha bire yumrukluyordu. Dengesini kaybettirip, onu nakavt edecekti ammaaaa hayat galiba bir şeyi bilmiyordu. O direnecekti... Karşısında yenik düşmeyecekti. Sadece şu an maçı kaybediyor gibi görünüyordu. Son hamleyi o yapacaktı. İşte bu son düşünceleri ile yüzünde tekrar umut beliriverdi, birden bire değişti. Yavaş yavaş suratının şekli, çatık kaşları, kırış kırış olmuş anlı umudun şekline giriyordu. O artık umuttu ve her yer umut kokuyordu...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © o adam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |