Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Bir süre seyrettim baş ucumda duran portakalı kalın kabuğunun altında kalan gecelik ya da sabahlık misali ince örtüsüyle tam on iki dilimden ibaret bol sulu tombul bir portakaldı daha çok batmakta olan güneşi andırıyor üzerine takılan bulut parçacıklarından kendini sıyırmaya çalışıyordu fazla değil birkaç ay önce Akdeniz’in herhangi bir yerinde mütevazı bir portakal ağacının dalında arkadaşlarıyla var olma savaşı veriyordu dışarıdan bakıldığında bir bütün görünmesine rağmen iç dünyası çeşitli bölünmelere maruz kalıyordu hani ar duygularımızı koyup ardımıza soymasak garibanı içinde olup bitenin farkına bile varmayacağız. Tıpkı insanlar gibi o da mercekle bakıldığında insan derisine benzeyen gözenekli şizofren rengi kabuğu altında farklı bir biçimde oluşuyor,olgunlaşıyor,çürüyordu... benim soyduğum ve baş ucuma koyduğum daha sonra yemeyip yanına yatarak seyre daldığım portakal gençti, güzeldi, kendisini yemememi gerektirecek hiçbir çirkinliği bulunmamaktaydı... Bana keyifli gelmişti onu seyretmek bir ara baş ucumdan hoplayacak kabuklarını attığım yatak odamdaki eski poşetin içinden alarak giyinecek sandım bakışlarım onu rahatsız etmişti sanki artık bana ne yapacaksan yap dercesine titrediğini hissettim, kabuğunu soyarak bütün gizemine son veren kendisi hakkında çok şey bilen bana yaranmak istemiyordu ama üzerinde bol miktarda c vitamini olduğu da bir gerçekti.... Ben kararlı gözlerle onu seyrediyordum hakkında bilmediğim daha bir çok şey vardı, örneğin onu var eden ağaç nasıl bir ağaçtı kim bilir hangi ağacın meyvesinden fide olmuştu, hangi ağacın aşısı bedeninde tutmuştu topraktan aldığı besinleri kendisine ve kardeşlerine eşit olarak paylaştırıyor muydu, bazı meyvelere imtiyazlı davranıyor muydu... kafamda az önce soyduğum ve baş ucuma koyduğum daha sonra seyre daldığım portakaldan öğreneceğim binlerce soru uyumuşum uyandığımda portakalı baş ucumda bulamadım kabukları da eski poşette yoktu ortada panikle doğruldum yatağımdan odanın içinde dört dönerek portakalı ararken gardolabıma yapışık duran boy aynasında kendimi gördüm gözlerim yerinden fırlayacaktı az daha, yanağımda dudağıma yakın bölgede rujdan bir dudak izi vardı bunu portakal yapmış olamazdı... Ama portakalın akıbetinden bu dudak izinin sahibi mutlaka haberdardı mutfağa gittiğimde portakalın kabukları ve üzerinde son kalan beyaz kabuğu mutfak tezgahının üzerine atılmış buldum. o günden beri soyduğum şeyleri anında yemeği adet edindim kendime, birileri benden önce davranabilir korkusu içime nasıl yer ettiyse dudak izinin sahibinden ayrılalı on yıl kadar oldu hala o portakalı unutamadım. İşte böyle Portakalı soymuştum Baş ucuma koymuştum Sırf ona bir şeyler yazabilmek için Bir yalan uydurmuştum... Yavuz İgret
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yavuz İgret, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |