İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
Kir pas icinde bir güzellikti kirin pasın içinde bulduğum.Çekip çıkartmamı istedi yakararak.Gözlerinde yakarma,dilinde acınası değilim ifadesi vardı.Ben aşkı tek kişilik de yaşarım diyordu.Yeterki kurtar.Bir buz kütlesiydi kalbi.Yalandı tüm vaadleri.Çünkü sevmeyi bilmiyordu.Bildiğini sanıyordu fakat bilmiyordu.Öğrenemezdi de.Çamurdan ellerini uzatmıştı ve kurtar diyordu. Çamurdan ellerini tutup,çamurdan bedenini çekip çıkarttım kirin içinden.Şimdi kendi içini,kendi içinden çıkartmam gerekiyordu. Asıl kirin içinden... Onu çömlek yaptığım atölyeme götürdüm.Bir zamanlar kendi toprak bedenimi çamurlayıp,ısıtıp,fırınladığım yere.Ona baktığımda alaycı,sabırsız,sonrasını düşünen gözler,yanağının sadece bir yanını şekillendiren bir tebessüm gördüm.Acaba herşeyin farkında olduğumu hissediyor muydu?Hissediyor olmasını umdum bilgece.Hissediyor olsa kalkıp giderdi çünkü.Gitsin istiyordum.Farkındalığım bir yandan onun için hazırlanmamı engellemiyordu.Gitmeyecekse benimleydi ve ellerimde şekil bulacaktı.Gitmedi. Yeni bir çömlek için yaşlı hissediyordum kendimi.Belki bedenim değil ama içim çok yaşlıydı ve sebebi,yeni başlayacak işim gibi birçok başlangıç yapmış ve mecburen,mütemağdiyen bitirmiş ve elimden yitirmiş olmamdı.Pislikten çıkarttığım birini o haliyle sevemeyeceğimi bildim hep.Onları temizleyip şekilendirmeye çalışıyor olmam,beni sevebilmeleri için yeterli süreyi yaratıyordu hem.Ama hepsi yitip gitti.Bana,pustuğu duvar dibinden,sonrasını düşünen ve pisliğini ayakları dibine akıtan buz kalpli gibi,çekip çıkart diye yakarmıştı hepsi.Onları pisliğe batıranları hala sevdiğini düşünürlerdi.Ve hiçbir zaman pisliğe batıranını unutamayacağını atardı soğumaya başlayan kalpleri.Sonra da buzlaşırdı zaten.O sıcacık kalplerine soğuk bir kenara,serin bir nefes bile üfleyemeyen,bundan, onu incitmek adına kaçınan birini neden sevemezdi insanlar?Neden?Ya da ben neden pisliği ile sevemedim bir tanesini? Sessizce izliyordu hazırlanışımı. Daha rahatlamış, daha güven dolmuştu içi. Tamamdı. Aradığı insan bendim.Onu eski günlerine döndürüp yeniden pisliğe batıracak birine salıverecek kişi bendim.Bundan emindi artık.Saf olduğumu,çok temiz kalpli biri olduğumu düşünüyordu.Ama böyle insanlara sadece kardeş gözüyle bakılırdı hep.Sevgili olmazdı ondan çünkü.Acaba herşeyin farkında olduğumu ne zaman anlayacaktı?Ve o zaman geldiğinde çekip gidecek miydi?Anlamadı...Gitmedi... Toprağı çok kalitesizdi.Yaşamın kaynağı suyu sonuna kadar kabul edip iyi bir çamur oluşturamıyordu.Suyu verdikçe düzelir sandım ama balçık gibi yapışıyordu ellerime.Ya çok katı,ya da çok sulu bir hal alıyordu.Asla işlenecek duruma gelemezdi.Daha baştan yorulmaya başlamıştım.Onu şekillendirmeye çabaladığım her dakika,bana eskileri hatırlatıyordu.Herşey aynıydı.Kimisi çabuk şekillenir çabuk yiterdi,dokunmazdı.Kimisi beni çok zorlar,çok vaktimi alırdı,alışırdım ve benden koparken acı çekerdim. Topraklarının her zerresine dokunurdu ellerim.Avuçlarım arasında döndükçe benden bişeyler kopar giderdi içlerine.Yavaş yavaş ben olurlardı.Yavaş yavaş terkediliş kokusu işlerdi kızıl renkli avuçlarıma.Yastığa başımı koymam unuttururdu bunu,silerdim usumdan birkaç nefes alış veriş süresi kadar.Ve ardından gün boyu sol ayağımla çevirdiğim pedalın,baş parmağımdan başlayıp dizime kadar uzanan sızlama şeklindeki ağrısı hatırlatırdı terkedilişi.Uykum kaçardı.Belki olmaz diye kendimi kandırmaya çalışmam erken kalkacak olmamdandı.Son bir kez saate bakardım ve onu avuçlarıma yeniden ne zaman alacağımın hesabını yapar ve gözümü kapatırdım. Benden erken kalkmış, hazırlanmış ve beni bekliyordu. Onun için vermeyi düşündüğüm emek karşısında beni bırakıp gidecek olması ne kadar da acı vericiydi. Acı çekecek olmamın farkında mıydı acaba? Farkındaysa bile umursamazdı sanırım.Kendisi bir sürü acı çekmişti çünkü. Nasıl kimse onu umursamadıysa, acımadıysa, ezip geçtiyse, kırdıysa, ona, çektiği acıların sebebinin onun kendi aptallığı olduğunu söyleyip, ona arkasını döner dönmez unuttuysa, o da aynını bir başkasına, vicdan terazisinin tek kefesine bile, tek bir vicdan gramı bile koymaksızın yapabilirdi. Bu hakkı kendimde görüyorum diye düşünüyordu.Yapmak istiyordu. Bunu yapmanın acı çekmenin ta kendisi olduğunu ve kalbinin en zayıf anında ortaya çıkıp onu bitireceğini bilmeden. Düşünceli, kuşkulu gözlerle bakıyordu bana. O, ortada çömlek yaptığım tezgahım ve ben. Üçümüzde sessizdik. Bu sessizliği bozacak tek kişi bendim ve bozmak niyetinde değildim. En azından yeni düşüncelerimden sıyrılana kadar. Kuşkulu gözlerle bakmasının sebebinin farkında olduğunu farkettim birden. Düşündüğümü biliyordu. Bir ona, bir tezgahıma bakıyordum. Bir bana bir tezgahıma bakıyordu. Saçlarına işlenmiş toprak kızılı bulaşmıştı ve bir tutamı gözlerinden birini, görmesini engellemeyecek şekilde örtüyordu.Ne düşündüğümü merak ediyordu ama soramıyordu. Soramadığı sadece buydu o an. Çünkü korkuyordu ondan vazgeçmemden. Onu işlemeden geldiği yere göndermemden korkuyordu. Bakışlarım bunu anlatmıyordu ama o bunu böyle anlamıştı. Bunu bakışlarından anlamıştım. Bakışlarımdan anlaması gerekeni öğrendiğinde koyulacaktı son nokta. Bunu yaptığımda beni sevmeyi ve beni terketmemeyi seçerse çömlek tekerim başka birisi için bir daha dönmeyecekti. "Seni olduğun gibi, bütün bu pisliğinle, hiç değiştirmeden seversem eğer, beni genede terkeder misin?" Bunu sorarken sesim titredi, bütün bedenim soğudu ve sanki hiç cevap alamayacakmışcasına korktum. Bunu nasıl yapacağımı bilmeden sordum.Belki yapabilirim diyordum kendi kendime. Edinmek istediğim erdemi kendime kendim verebilirdim belki. Cevap bekleyen gözlerimin arada bir kaydığı çömlek tezgahımın çalıştırılmayı beklediğini gördüm. Sanki ruhu vardı ve beni çağırıyordu. "Hayır" diye bağırmak istedim ama boğazım kilitlenmişti. Tek kelime bile çıkamıyordu ağzımdan." Evet. Galiba evet. Hayır, galiba değil. Kesinlikle evet. Severdim seni. Terketmezdim. Sevmeyi bilmediğimi sanıyorsun. Sanma. Biliyorum. " dedi. Çömlek tezgahıma baktım hemen. Hala aynı çağrıntıydı gördüğüm. Anladım ki baştan beri beni çağırıyordu. Beni eksik çevirmişti eskiden. Tamamlanması gereken ama bunun farkında olmayan, ve eksik fırınlanan asıl bendim. Yıllardan sonra yeniden girecektim o fırına. Ve ne aynı hamlığımla çıkıp en ufak su birikintisinin üstüne konduğumda su geçirecek, ne çok fazla pişip en ufak darbede kırılacaktım. Pislikten çıkarttığım birini o haliyle sevebileceğimi öğrenecektim. Ve yitip gitmeyecekti, ne aşklarım, ne dostlarım... Asrın Şükrü ÇATAR
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Asrın Şükrü Çatar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |