..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Öyküsel > Nesrin




6 Mayıs 2005
Alleben  
Alleben'de Boğulmak

Nesrin



:BBID:


-Ülkü Tamer’e saygılarımla-

ALLEBEN

Dedemi hatırlayıp, onunla yaşadığım geçmişimi yazmak isteyince, ister istemez kalemime mürekkep yerine gözyaşı dolduruyorum. Kalın, demir belbetlerden yine dışarıya bakıyorum o günleri yeniden yaşayınca, hayalimde. Kuşların, bir adam boyundaki ahşap pencerelere yaptığı yuvalardan dökülen tüyleri, tandır başındaki sıcak ve uzun sohbetleri anımsayarak yürüyorum yine, dedemin evine giden dehlizden. Bir soba bacasından çıkan duman kadar koyulaşıyor düşüncelerim. Şosede yürürken hatırlıyorum, hiçbir şeyi umursamadan önümde koşturan çocukluğumu. Dedem demek, zaman demek, geçen zaman, buruk hatıralar, sararmış bir fotoğraf karesi. Başım önde, düşüncelerimi biriktirerek yürüyorum geleceğim olan en kısa yarına, bir saniye ileriye ve sonrasına. Neye? Nereye?

Dolu dizgin umutlarımı, damla damla akıtarak yürüyorum Alleben’in kenarında. Alleben ile Kavaklık birbirinden ayrı gibi görülen anayla çocuğudur benim için. Alleben, suyuyla emzirmiştir Kavaklığı. Kavaklık, yeşeren yapraklarıyla öpmüştür Alleben’i. Birbiriyle bir bütün oluşturan bu kan bağı, Antep’i yaratmıştır olanca cömertliğiyle.

İlk baharda Cuma günleri, tatili getiren bu günün okul dönüşlerinde sabırsızlıkla ertesi günü beklerdim; çünkü Cumartesi’leri, halalarımın, teyzelerimin, ablalarımın, ağabeylerimin seyrengah dedikleri Alleben’e giderdik. Halamın evde doldurduğu acı dolmayı, bakır kazanın dışını külleyerek ocağa oturtuşunu görüyorum sisli gözlerinden. Hiç olmazsa halam çok yaşasa...
İrice taşları hilal şeklinde yan yana dizerek yaptığımız ocağın üzerine kazanı büyük bir itinayla yerleştirirdi halam. Biz çocuklar, ocağa yakacak olarak çalı çırpı toplardık heyecanla; bir oyundu bu bizim için. Dayımın hanımı köfte yapar; ablalarım sofrayı kurardı. Babamla eniştelerim, iğde ağaçlarının diplerine sakladıkları rakı kadehlerini yudumlardı bizden gizli. Ama görürdük biz, gizlemeye çalıştıkları kadehleri.

İs sinmiş dolmalı akşam yemeğinin unutulmaz keyfi sarardı bizi açık havada. Hepimiz gönülden mutluyduk, huzurluyduk; henüz, bizi bekleyen dertlerden sıkıntılardan uzaktık, çok uzak. Gelecekten. Sanki acılar, sıkıntılar, dertler sadece acıklı hikayelerde yer alırdı. O hikayelerse yalan gelirdi, uydurmaydı, gerçek olamayacak kadar ıraktılar bize. Biz çocuktuk.
Bir at arabası zevki var mı şimdiki BMW’lerde, Mercedes’lerde? Nerede!.. Nerede çocukluğum? Nerede ben? Kaybolup gittiler, o arkası açık, cam el arabalarının dikdörtgen köşelerinden. Cam arabaların ardı sıra düşlerimi görmekteyim. Henüz dün gibi yakınlar. Rengarenk pamuklu şekerler, küncülü helvalar... Alleben’in kıyısına sıralanmış çekirdekçiler... Herkes, kendisini kahkahalarla güldüren bir oyunun içinde; kimi kaçıyor, kimi kovalıyor; kimi salıncak kurmuş kocamış ağaçlara; kimi top oynuyor… İp atlardık doğal bir yaşamın doğallığında. Alleben gürül gürül akardı yanımızda, serinletirdi, ferahlatırdı etrafındaki her şeyi, gönüllerimizi.
Mezopotamya bereketi vardı Alleben’de. Yüzyıllar boyu, umutlarımızı derelere, suya bağlamışız. Bereket için, umut için. 6 Mayıs’ta Hıdırellez kutlanırdı Alleben’de. Rahmetli, nur yüzlü anama ne inatlar ederdim Hıdırelez’e gitmemek için. Şimdilerde, neden gitmek istemezmişim diye kızıyorum kendime. İnatçı ruhum, burnunun dikine giden mizacım, kendi doğru bildiğinden şaşmayan kişiliğim, küçüklüğümden bu yana çok dolandı ayağıma. Hayatta çok engelle karşılaştım, sırf bu yapımdan dolayı. Hepsinin üstesinden gelmeyi bildim de, insan o yaşlarda, Antep gibi bir yerde, anasının dediğinden çıkamıyor pek. İnadımı kırıp, anacığımın ardına düşer giderdim kutlamalara. İyi ki de gidermişim. Şimdilerde mumla arasan bulamayacağın anlarmış onlar. O huzur, o sükunet. Dalar giderdim o hareler çizen suyun yüzüne bakarken, derin derin. Bu su nereden gelir, nereye giderdi? Su demek, umut demekti. Acaba bana ne getirecekti Alleben? Beni de yeşertecek miydi Kavaklık gibi, bunlar geçerdi çocuk kafamdan. Diğer çocukları seyrederdim. Neşeyle suya girerlerdi zıbınlarını çemreyip . Dizlerine kadar suya batıp, Alleben’den çıkarttıkları kağıtları okurlardı ferman gibi. Gülerdim yaptıkları çocukluklara.
Kızlar... Biz Antep kızları. Okul kapanıp da yaz tatiline girdiğimiz vakit, dikiş nakış ustasına giderdik, gitmeliydik. Elimiz iğne iplik tutsun diye bize dikiş nakış öğreten ustamızın da hizmetini görürdük bir taraftan, görmeliydik. Çok çalışıp didinmeyi ve bundan hiç şikayet etmemeyi öğrenirdik, öğrenmeliydik, el kapısına hazırlık niyetine. Sen, Nezihe ablam... Neşeli, gülen gözlerinle umudu aşılamıştın o günlerde bizlere. Sıcak bir Tomus günü ikindi serinliğinde, Nezihe ustamızın yıkanacak kilimlerini, yünlerini taşımıştık Alleben’e. Ama ne neşe, ne keyif, ne unutulmaz anılardı o anlar, geleceğimize, genç kız yüreğimize ne güzel hatıra. Öyle yaz tatilleri, beş yıldızlı otel keyifleriyle kıyaslanır mı? Sulaşmak , bir Alleben adetiydi. Hem iş tutar, hem de suyla oynardık, Alleben’i oyuncağımız yapıp. Üstümüz başımız sırılsıklam olurdu. Kimin umurunda? Neşe içinde yediğimiz o bir öğün yemeğin anlatılmaz tadı dolaşırdı damaklarımızda gün boyu. Alleben, genç neşemizin içinden akıp giderdi çağıl çağıl, hayallerimizi de peşine takıp...
Büyüdük. Büyümeye direnmek isterdik. Ama mümkün mü? Bu devr-i devranın yasası bu. Değişiyor, her şey değişiyor. Hiçbir şey aynı kalmıyor ve hiçbir şey, bize çocukluğumuzu, gençliğimizi geri getirmiyor, biz ne denli istesek de, gözlerimizde hüzünle, yüreklerde kederle...
Düşünüyorum, Alleben’e bakarken düşünüyorum; bana mı öyle geliyor yoksa zaman gerçekten kötüye mi oynuyor, diyorum. Eski, aynı zamanda eksilmek mi demek yoksa? Evet, zaman. Zaman, yılları eskitti, tıpkı Alleben’i eksilttiği gibi. Alleben’e bakıyorum, bir park köprüsünün üzerinden. Geride kalan, gördüğüm, korunmaya muhtaç bir Alleben, şehrin orta yerinde. Beton bir oluğun içinden akmakta. Ama yine de umutla, yanından geçenlere hala birilerine umut vermekte belki, diye düşünüyorum. Hala akıyor, diyorum kendi kendime. Doğallığı bozulmuş, yaşlı ninem gibi cılız olsa da. Hala akmakta içime, geçmişi dün gibi yaşatarak, o günü gören özüme buruk bir umudu sızdırarak...

Nesrin Özyaycı












.Eleştiriler & Yorumlar

:: Mazi kalbimde bir yaradır.
Gönderen: gürcan erbaş / İstanbul/Türkiye
27 Haziran 2005
Bu güzel yazınızı içim burkularak okudum.Eskiden herşey, her yer güzeldi, saftı, doğaldı, komşuluk, arkadaşlık, kardeşlik; çıkarsız ve özveriliydi. Dünyanın ve çevrenin bu kadar kirleneceği kimin aklına gelirdi.Bu kadar içten ve su gibi akan nesrinizle bizleri ihya ettiniz Nesrin hanım. Başarılarınızın devamını dilerken saygılarımı sunarım. Gürcan Erbaş, İstanbul Not: Buyazınız beni teşvik edecektir, ben de anılarımı bir yoklayıp eski İstanbulu anlatırım sizlere bir gün. Esen kalınız. Not II: Başlığı eski bir tangodan aldım!




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın öyküsel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Güvercin
Olymposta İki Mülteci

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yağmur Duası
Sevgi ve Işık

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Olympos’ta İki Mülteci [Öykü]


Nesrin kimdir?

Nesrin Özyaycı-(Gaziantep, 1955) Hacettepe Üniversitesi, İngiliz Dil Bilimi Bölümü’nden mezun oldu. Körlere İngilizce Eğitimi konusunda dört yıllık bir yurtdışı bursu kazandı, ancak ailesinin isteği üzerine bu olasılığı değerlendiremedi. Bir dönem Gaziantep Anadolu Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği yaptı. ODTÜ Lisan okulu’nda Öğretim görevlisi olarak çalıştı. ODTÜ bursuyla İngiltere de eğitimini sürdürdü. ODTÜ’de “Language Teaching” konusunda yüksek lisansa başladıysa da devam edemedi. YÖK’ten sonra işine bir yılbaşı günü son verildi. Öğrencilerini halen özlemekte. Daha sonra ODTÜ’deki görevine Yargıtay kararıyla yeniden başladı ancak, yirmi dakikalık çalışma sonunda istifa etti. Gaziantep’te, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak Bilgisayar İngilizce Eğitim Merkezi’nin kurucusudur. 1984’ten bu yana kurucusu olduğu, BİEM(Bilgisayar İngilizce Eğitim Merkezi)Kurslarının yöneticisi olarak Anadolu da zor bir uğraşı olan “iş kadınlığı” görevine devam etmektedir. Gaziantep’te ve ülke genelinde radyo ve televizyon programlarına katılmakta, dergi ve gazetelerde, insani kadının toplumdaki yeri, sevgi, barış ve eğitim üzerine yazıları yayınlanmaktadır. Mayıs 2002 tarihinde IŞIK adlı şiir kitabı, Temmuz 2003 de KANKA isimli anı kitabı, Şubat 2005 tarihinde “Alleben’ de Boğulmak” adlı Öykü kitabı yayınlanmıştır. Rotterdam’da hazırlanmakta olan, Anafilya, Türkçe Edebiyat, Kültür, Sanat, Dergisi’nin seçkilerinden derlenen, İzdüşüm I kitabında “Irak için Tırlarla Papatya” isimli denemesi pek çok yazarla birlikte(Temmuz/2003)H@vuz Yayınları tarafından Almanya’da yayımlanmıştır. Varlık, Berfin Bahar, Kum Edebiyat dergilerinde , yazıları, yazıları ile ilgili eleştiriler yayınlanmaktadır. Kum Edebiyat dergisi’ nin Gaziantep temsilcisidir. Türkiye Edebiyatçılar Derneği’nin üyesi olup Gaziantep temsilcisidir. Edebiyat alanında adını hızla duyuran, bugüne kadar kişisel çabalarıyla iki yapıta imza atmış olan Nesrin Özyaycı, istem üzerine yeni şiirlerini de ekleyerek-ilk baskısının 2000 adet olarak gerçekleştirildiği ve tükenen- IŞIK kitabının ikinci baskısını, Almanya’da bulunan Havuz yayınları aracılığı ile baskıya hazırlamıştır. Bir –ROMAN- çalışması basıma hazır aşamasındadır. Bundan sonra da birçok “IŞIK” dolu yapıta imza atacağından eminiz. Nesrin Özyaycı

Etkilendiği Yazarlar:
Shaekspear, Arthur Miller, Hemingway


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nesrin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.