Ormandan gelen fısırtılar var karanlığın sessizliğiyle bağdaştıramadığım. Merak ettiğim o şeyi görebilmek için ilerliyorum derinliklere doğru. Ayak seslerim sarıyor ağaç gövdelerini, devam ediyorum koşar adımlarla. Ateş var uzakta, sıcaklığını getiriyor uğuldayarak esen rüzgar bana. Bütün hızımla ilerlerken, ayağım takılıyor, düşüyorum ıslak çimenlere. Üzerimde sarı bir elbise var, akşamüstü kokulu. Gökyüzü buğulanıyor birden düşüşümle. Bir süre yatıp kalıyorum orada hiç kımıldamadan. Ateş var uzakta biliyorum. Sıcaklığını hala hissettiriyor bana dostluğunu yanımda bildiğim rüzgar. Bedenimi yarıp geçen mor bir ışık var kendiliğinden oluşan, sarmaşık gibi sarıyor kısa zamanda bütün vücudumu, parmak uçlarıma kadar. Öylece donuk bir bedenin içinde milyonlarca hareket eden köşeler gösteriyor bana ve sonra ılıklaştırıp da bedenimi ayrılıyor çok yükseklere doğru. Birdenbire kendime gelip, kalkıyorum yattığım o ıslak çimlerin üzerinden. Takıldığım şeyin ne olduğuna bakmak üzere yere eğiliyor ve ellerim titreyerek onu alıyorum. Avuçlarımda gördüğüm şeye inanamıyorum. Alıyorum onu elbisemin içine ısıtabilirim ümidiyle. Daha hızlı koşmam gerek şimdi artık. Ateşin geldiği yeri bulmalıyım. Rüzgar, beni götür sıcağın geldiği yere! Isıtmalıyım o’nu..