Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim |
|
||||||||||
|
Hani hüzünler sıcaktı o zamanlar, üstüne öyle tek yağmur damlasının düşmediği zamanlar... Belki sıyrılsaydım kalabalıktan mavi olacaktı gökyüzü ya da uzaklarda bir yerlerde iyot kokacaktı deniz. Ya esiri olacaktım iyotlu mavinin ya da esret zincirlerini koparacaktım... Böyle düşünürken bir gazete uzatıverdi eli nikotin kokan büfeci. Bıyıkları sararmış, eli günlük gazete mürekkebi ile harmanlanmıştı, gözlerine baktım önce belki gök mavisiydi gözleri, lakin iyottan habersizdi... Elimde gazetemle uzaklaşırken iş ilanları birazdan benimle tanışmanın ve yırtılıp atılmanın yokluğunu yaşayacaklardı... Altı saattir evden uzakta, evden uzak bir iş bulma çabasındaydım, önüme gelen ve beni ilk buyur eden bankın üzerine oturdum. Önümden geçen kalabalığa aldırmayarak, uzaklardan bir yerlerden tanıdık gelen melodinin içinde iş ilanlarıyla tanıştım; "Vasıfsız eleman" ilanlarını okurken ilk defa bir vasfım olduğu için bu kadar kızdım kendime... Gece yakındı, benim birazdan evde, gecenin ise o her sokağını bir bir adımladığım başkentin üzerinde olaması gerekiyordu. Vasıflı, yalnız ve beş parasızdım. Kızdım, kendime kızdığım kadar başkente, başkente kızdığım kadar geceye kızdım. Gazetemin kapısını kapatırken kendi yüzüme, yanıma birisinin oturduğunu farkettim. Belki o da benim gibi uzaktan gelen o tanıdık melodiyi hatırlamaya çalışıyordu veya bir içimlik sıgarasını bitirip kalkacaktı. Ama öyle olmadı... - Kimindi bu melodi? - !.... - Çok tanıdık, bana babamın alkol kokan bardaklarını hatırlattı... - Kimin oluğu o kadar önemli değil sanırım, önemli olan size babanızı hatırlatması. - Öyleya babamı düşünmeyeli kaç melodi geçmiştir üstünden. Hali çok garipti, üzerinde sırf eskitmek için aldığı belli olan yarı yırtık bir kot, kollarını geriye katladığı kirli bir gömlek ve kucağında, yırtık yakasını sakladığı bir mont vardı. Gözleri uzaklardan bir yerlerden gelecek birisini bekler gibi dalgındı. İçine çektiği her sıgara ile birlikte dudaklarına saçları yapışıyor, yarım parmak eldivenli diğer eliyle saçlarını dudaklarından arındırıyordu... - Ailenizden uzaksınız sanırım (?) - Evet, aramızda yollar değil, ahiret var! - !... - Ne de çok özlemişim bu alkol kokan notaları... - Özür dilerim. Sorduğum soruyla onu rahatsız etmiş olmamın mahcubiyeti ile kalktım yerimden. - Nereye? dedi - Bilmem. deyiverdim. - Seninle biraz yürümemin bir sakıncası var mı? - Tabi. dedim, az önceki mahcubiyetimle. Kızılay'dan bizi ayağa kaldıran o hüzünlü hayat hikayesi, Karanfil Sokağı'nın ortasına kadar sürükledi beni, zamanın ve olayların hiç farkında olmadan.... Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Akedemisi, Resim Öğretmenliği bölümünde okuyormuş bundan iki yıl önce. Babasını karşılamak için terminale gitmiş bir gece, 13 no'lu peronda kontağını kapatan ağır ve hantal otobüsten inen yolcuların yüzünde babasını aramış ama o yüz saatler önce oturduğu koltukta sırrını yitirmiş. Babası öldükten sonra okulunu bırakıp bir büfede çalışmaya ve kendisinden sonra üniversiteyi kazanan kardeşine ve annesine bakmaya çalışmış.... - Şurada birşeyler içer miyiz? Bu soru birden gömüldüğüm batakta daha çok çırpınmama neden oldu. Üzerimde sadece eve gitmek için ayırdığım son param ve elimde, sıkıntımı ondan almak için buruşturduğum gazetemden başka birşeyim yoktu. Tereddütle yüzüne baktım; - Ben ısmarlıyorum, hadi gel. Kendimi ezik hissettim birden, neden sonra kendime geldiğimde sarı neon ışıkları altında karşılıklı ve teklifini kabul etmişken buldum kendimi. İlk defa yüzüne dikkatle baktım; çaresizliğin, sahipsizliğin, ezilmişliğin ve bir de güzelliğin biri bin para... O anlatıyor ben ise anlattıklarını yerli yerine oturtmaya, kusmaya çalıştığı acıları paylaşmaya çalışıyordum. (.....) - Kalkalım mı? dedi aniden. - Tabi. diyebildim. Dışarı çıktığımızda gece buluta durmuştu, birazdan dinlediğim bu hüzünlü hikaye gibi patlayacaktı yağmur. Aceleci ve birazda tedirgin adımlarla uzaklaşıyorduk sokak aralarından, Ankara ilk defa bu kadar karanlık ve ilk defa bu kadar ağlamaya yakın duruyordu. Çok geçmeden bizi buluşturan ve beni buyur eden bankın önünde buldum kendimi. "Ne zaman, nerelerden geçerek geldik buralara ve neden burası..." Diye düşünürken benden uzaklaştığını farkettim. Nereye? Diyebilecek kadar güç buldum kendimde ve sordum; - Nereye? - NEREDEN GELDİĞİMİ HİÇ SORMADIN Kİ! O giderken ben de Ankara'ya eşlik edip ağlamak istedim ardından. Kulaklarımda bana hikayesini anlatırken kurduğu o eşsiz heceler; " Sana bugüne kadar kimseye anlatmadığım, şimdiye kadar bana ait kalan bir dünyayı anlatacağım. Anlamak için sadece hayal gücüne ihtiyaç duyduğun bir serüvenin sonuna geliyoruz... Bundan sonra serüven yine sürecek, hayal gücüne yine ihtiyacın olacak... Ama bu kez hayal gücünü, sana sunacağım dünyayı doyasıya anlamak, alabildiğine hissetmek için kullanacaksın... Sana kapıları açtığım bu sorunlu dünya, sana cömert bir dünya olacak... Varlığını sadece hüznü anlayanların mutluluğu için adanmış bir dünya... Işıklarını sadece onu anlayanlar için parlayacak, sıcaklığını sadece onlara sunacak... Bu dünya başkaları için gözdağı veren bir fırtına, hüznü anlayana huzur ve dinginlik olacak... Biliyorum, bütün bunlar biraz gerçek dışı... Aslında güç şey gerçeği açıklamak... Çünkü açıklanabilecek tek gerçek var o da gerçeğin sürekli biçim değiştirdiği... Senin hayallerinde canlandırdığın gerçek nasıl birşey bilmiyorum. Ama anlatacaklarımdan sonra benim gerçeğimin seni, bugüne kadar hiç yaşamadığın derecede etkileyeceğini biliyorum... " Adını ve nereden geldiğini bilmediğim bu "yokluğum"dan sonra Ankara'da ne zaman gözümü gökyüzüne diksem her yer gri bulut... Şimdi kim bilir "yokluğum" hangi bulutla yağar... Hangi bulut onu kıskanır... Suyu yağan bulut... Bulut desen su... Suya değse elim, elim kuru kalır... Elim Suya Değse, Su Islanır!... Aykut POLAT
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aykut POLAT, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |