..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > hakan




21 Kasım 2005
14 Ekim  
hakan
güneşli bir günü pembeye dönüştürecek bir düş zamanımız bile yok bizim...


:AIBE:
14 Ekim 1994…gri ve puslu Ankara’nın bir o kadar flu görünümlü,soğuk duvarlarına malik salaş bir yetimhanenin 2.kat 213 no’lu odasında kaldığımız zamanlar…bu kat,diğer çocuklara nispeten biraz daha büyük yaşlarda olan kişilerden müteşekkil…o dönemde yetimhanenin en kıdemlisi Selçuk…benden 2 yaş büyük olmasına rağmen beynimin şekillenmeye başladığı zamandan beri hep beraber olduğum,ülfet ettiğim,ihvan bellediğim dostum…servi kamet, geniş omuz,yürüyüşü adeta ölümü korkutan,pejmürde görünümlü hülasa dışarıdan bakan göz için ilk anda heyula gibi gelen ve fakat yüreği karıncayı dahi incitmeyecek tarzda rikkat…Türkiye’de ki yetimhanelerin yönetmeliğine göre; 18 yaşına geldiğinde eğitim-öğretim hayatın devam etmiyorsa sana kalacak yer olarak dış kapı gösterilir…bu “dışarıdaki kapı” diye adlandırdığımız, “yeşil yol” emsalindeki yerler içinde en kötüsü, herhangi bir köprünün altı, en konforlusu ise penceresi,kapısı olmayan metruk bir mahalden maada bir yer değildir…hoş bıyıkların terlemeye başlayıp,baharının başına vurduğu lise başlangıcı çağlarında puslu havayı seven kocamış kurtlar açgözlerle seni beklemekte,kandırmak için en zayıf yanın,yumuşak karnın olan “para ve kadın”dan putları önüne sunmaktadır…Selçuk,okul hayatı ile barışık olmayan birisiydi…lise 2. sınıfa kadar direnebildi ve Jack London tadında okul hayatına siktiri çekti…diğer kardeşlerimizi kandıran ve onları en habis işlerinin başrol oyuncusu yapan kurtların peşine de takılmadı…sürekli hayal aleminde gezinir, “yarın “ denizinde yüzebilmeye çalışırdık…ne zaman geleceğe dair hasbihale başlasak,siyah-beyaz filmlerin vazgeçilmez konsepti olan pembe panjurlu eve öykünerek, pembe olmasa da,panjuru olmasa da en azından 2 göz odadan müteşekkil bir ev tahayyül ederdik, ikimize ait…ve hayalimizin vazgeçilmezleri;ben üniversite sınavlarını kazanacaktım…gündüz okula gidecek, akşamları part-time bir iş de çalışacaktım…Selçuk, alnından çıkan ifrazatın son damlasına kadar akıtabileceği, helal kazançlı bir iş bulacaktı…kardeşlerimize evimizi göstererek onlara kısa yoldan değil de,emek vererek ayakta kalınılabileceğini,başarılabileceğini gösterecektik…1 yılı aşkın bir süredir dilimizde pelesenk olan bu mülahazaların hayata geçmesi için ilk adım üniversite sınavını kazanmaktı…zaten Selçuk’un da 18 yaşının dolmasına az bir vakti kalmıştı…her ne kadar istisnai hallerde idarenin uygun görmesi ve yeterli kontenjanın olması durumunda bir müddet daha kalabilecek hakka sahip olmasına rağmen, biz üniversite sınav sonuçları açıklanır açıklanmaz ayrılmak istiyorduk…bu düşünceler zaten varolan hırsımı daha da törpülüyordu…ama ne olduysa Selçuk son günlerde dalgın görünüyordu…geceleri hayli geç yatıyordu,gündüzleri de bir o kadar geç kalkıyormuş…acaba paylaş(a)madığı bir sıkıntısı mı var dı? Yetimhanemizin yan tarafında bir lise vardı…belki benim okulda olduğum zaman zarfı içerisinde yüreğinin zembereğini kuran biriyle karşılaşmıştı…peki, öyle olsa neden paylaşmasın dı ki? Acaba utanıyor muydu?... “ son zamanlardaki bu kendinden bezmiş,sıkılgan tavırlarının bir manası,nedeni var mı?” diye bir çok kez sorduğumda “yookk”, “ya ne olacak ,yok bir şey” tarzında cevaplar alıyordum …belki de okulunun olmaması,ya da çalışmıyor olması,haliyle uğraşacak meşgalesinin bulunmamasından dolayı kısmi bir sıkılganlıktır diye fazla da üstüne gitmek istemedim…o meşum gece,mutat olduğu üzere ben ranzamda ders çalışıyorum, Selçuk’ta kendi yatağında elinde kağıt, kalem bir şeyler yazıp çiziyordu…derse ne kadar kaptırdığımı sonradan anımsıyorum, birden “hakkını helal et” diye bir sesle irkildim…dönüp baktığımda Selçuk ayakta,kendi dolabının önünde, elinde,boğazına dayanmış bir şekilde duran bıçağıyla bana bakıyordu…hemen hamle yapıp önlemek istedim fakat o kudrette bir insanın elinden o bıçağı almak imkansızdı…o anda neler düşündüm,neler hissettim hala anımsayamıyorum…hatırladığım yegane şey, bir vücuduma sirayet etmiş kanlara,bir yere yatmış Selçuk’un yüzüne baktığımdı…

bu elim hadisenin ardından yıllar geçti…bize kalan,her 14 Ekim’de olduğu gibi hala tesadüf eseri de olsa yaşıyor olabilen diğer kardeşlerimle toplanıp Karşıyaka Mezarlığı’na gitmek,Selçuk’un bana yazdığı son mektubu defalarca okumak ve tüm kanıksanmışlıklara rağmen gene de ufak çaplı bir isyan edip “aman ölüm zalım ölüm üç gün ara ver” diye sözleri olan Selanik Türküsünü terennüm etmek…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


hakan kimdir?

Grafoloji diye bir bilim vardır,insanın el yazısından yola çıkarak, yazı yazan kişinin karakteristik özelliklerini analiz eder. Teknoloji o kadar ilerledi ki;belki de internet üzerinde yazılan yazılardan kişilik tahlili yapılıyordur. Nasıl ki,ruhun sesi vardır,yazının rengi neden olmasın? Belki de dünyanın en güç işidir,insanın kendini anlatması. Çünkü kendini betimlerken ya olmak istediği insan modeline atıfta bulunur ya da sürekli iç dünyasına eleştirel bakış yöneltir. . . Dilerim yazılarımdan "kim olduğun o kadar bağırıyor ki,ne söylediğini duyamıyorum" gibi bir sonuç çıkar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © hakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.