Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Son sözüne sadık kalmalıydın. “Geleceğim, döneceğim sana bir haziran gecesi” diyordun da gelmedin. Aradan bilmem kaç bin gece, kaç bin sabah geçti de gelmedin. Ben o gün bu gündür, tutulmamış yeminlerin hatıralarıyla ağlıyorum, kanıyorum boyuna. Sevgili, sen gelmedin. Kaç haziran gecesi geçti takvimlerin paslanmış yüzlerinden bilmiyorum, artık yüzüm varmıyor takvimlere bakmaya. Bekleyişlermiş insanı hayata bağlayan ve göbek kordonunu hayattan kesen. Benim göbek bağımı senden kesen, senden ayıran neydi ki gidişin bir dönülmez macera oldu. Gidişin içimde fırtınalar koparan bir tufan oldu. Yüzünün gölgesi hangi suya düşse kâğıtlarda gülün sureti belirirdi. Ebrû ebrû işlenirdi kağıtlara yüzün. Şimdi gül rengini attı, bir bağbozumu yaşadı bütün gülzarlar. Baykuşlar gül bahçelerinde bülbüllerin kanını döktüler, şimdi gülistanlarda baykuşlar hüküm sürülüyor. Gittin ya güller küskün bütün gülüşlere. Gidişinle karıştı bütün âlem. Altüst oldu bütün nizamlar. Artık Leyla Yusuf’un panayırında satılmakta, Züleyha menzilini şaşırdığından beri mecnun çöllerin yolunu tuttu. Artık Mecnun saraylarda, Yusuf ise çöllerde ikame etmeye başladı. Ellerini kesen kadınlar şaşkın, dayeler kime süt emdirdiklerini hatırlamıyorlar. Leyla ile Mecnun sarayında yabancı, Yusuf ile Züleyha çöllerde pejmürde… Kim kimi sevecek, nerde ve ne zaman sevecek çetin bir muamma oldu. Sevgili sen gittin ya karineler yol, pusulalar yön göstermez oldu. “Hicranı göze almayan aşkın gazelini okuyamaz” diyordun. Yokluğunda ne gazeller yazıldı Sevgili, ne kasideler söylendi, hicranın elifbası itina ile hatmedildi. Gecelerin satırına hicranın kelimeleri cümle cümle dizildi. Divanlar tertip edilirken, sanatlar altın çağını yaşadı. Hicran bütün inceliği ile işlendi, yazıldı ve çizildi. Zaman geçti, zamanı eledim mehtabın her on dördünde. Vuslatı hece hece ayırdım da vuslatın gazelinden bir harf bile okuyamadım. Hicranın bütün ihalesi bende kaldı da vuslata sermaye biriktiremedim. Ama hep bekledim seni. Ihlamur kokulu bir uykuya dalacakmış gibi bekledim seni. Zahmet çölünde aşk padişahının tahtına kurulup bekledim seni. Sen her zaman gitmeleri sevsen de ben bütün aylara, bütün zamanlara bir haziran türküsü yakıp bekledim seni. Gel, çözülmeye hazır bin yıllık sır gibi gel, Kutsi aşkların yaşandığı asır gibi gel. Gel, vahaların beklediği yağmur gibi gel, Siyah Gecelerin beklediği nur gibi gel. Kulak ver çağrılarıma, ses ver ne olursun. Madem “Geleceğim, döneceğim sana bir haziran gecesi” diye bana sözler veriyorsun. Gel artık Sevgili, Artık gel, bir haziran gecesidir her bir gecem. Artık gel, gel artık tükeniyor ömür sermayem. Burak İsmet BAŞARI
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Burak İsmet BAŞARI, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |