..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Eda Gökmen




13 Mart 2006
Altı  
Eda Gökmen
Radyoda haber saatiydi, mezat devam ediyordu dünyada, bugün coğrafyaydı konu, geçmişi satmaya devam ediyordu bugün ve yarının da umudu yoktu. Prezervatif kullanıyordu bugün, yarın hiç olmayacaktı. Üremeyi reddeden kadınlar geleceği öldürüyor, bunu da bencil bugünleri adına yapıyordu. Bütün dünya bunu kabullenmiş yarını olmayacak bir yaşamın dününü satıp bugünü yaşamaya çalışıyordu. Kaostu yaşanan, felaket filmlerindeki gibi, göktaşı yola çıkmış herkes ölmeden önceki saatlerini geçiriyordu, satıyor, tüketiyor, korunarak sevişiyor sevişiyor sevişiyordu, sevişmelerin amacı ortadan kalktığından aşk da yoktu, kimse aramıyordu bile.


:BJFG:
Taksici “buyurun bir bira dedi”. Teşekkür edip aldı kız birayı. Sevdiği gibiydi bira soğuk ve hafif. “Radyoyu açar mısınız” dedi taksiciye, taksici açtı radyoyu. Radyoda haber saatiydi, mezat devam ediyordu dünyada, bugün coğrafyaydı konu, geçmişi satmaya devam ediyordu bugün ve yarının da umudu yoktu. Prezervatif kullanıyordu bugün, yarın hiç olmayacaktı. Üremeyi reddeden kadınlar geleceği öldürüyor, bunu da bencil bugünleri adına yapıyordu. Bütün dünya bunu kabullenmiş yarını olmayacak bir yaşamın dününü satıp bugünü yaşamaya çalışıyordu. Kaostu yaşanan, felaket filmlerindeki gibi, göktaşı yola çıkmış herkes ölmeden önceki saatlerini geçiriyordu, satıyor, tüketiyor, korunarak sevişiyor sevişiyor sevişiyordu, sevişmelerin amacı ortadan kalktığından aşk da yoktu, kimse aramıyordu bile. Radyoda mimarinin satışından bahsediliyor, taşlarla simgeleştirilen geçmişin pazarlığı yapılıyordu. Taksici elini radyoya attı ve sesi kıstı, anlayamadı kız, sonra çevresine baktı, mezarlığa girmişlerdi, taksici ölüleri rahatsız etmek istememiş olsa gerekti, taksici ölülerin bu sondan haberdar olmasını istememiş olmalıydı. “Müzik açın o zaman” dedi kız, taksici gülümsedi ve bir müzik kanalı açtı, sesini de sonuna kadar açarak. Radyoda çalan şarkı “harika bir gün” diyordu ölüler huzur bulmuş, uyumaya devam etmişlerdi. Bir kalabalık göründü az ileride ve kız taksiciden durmasını istedi. Arabadan indi ve kalabalığa doğru yaklaştı, kalabalığın arasından geçerek toprağa verilmek üzere olan bedene yanaştı, toprak atılıyordu yan yatırılmış cansız bedenin üstüne, boynundaki fuları çözdü kız ve attı mezara, bir kürek toprak atıldı fuların üstüne ve devam etti. Beden gözden kaybolunca döndü ve taksiye doğru yürüdü, tarihi düşündü, doğum günüydü. Taksici “yakınınız ya da tanıdığınız mıydı” diye sordu, “evet” dedi kız “bendim”, “başınız sağolsun” dedi taksici, kız teşekkür etti ve yola koyuldular.

Mezarlıktan çıkar çıkmaz otobandalardı, otoban hep çok sıkıcı gelmişti kıza, bir süre ses çıkarmadan sabretti, otobanın kenarındaki refrüjlere baktı, hepsi birbirinin aynı, sıkılmış, ruhsuz refrüjlere. Bir süre de otobanın kenarındaki gece kondulara baktı, çok uzaktılar. Biraz gittikten sonra dayanamadı ve “eski yoldan gidemez miyiz” dedi, taksici “daha uzun ama” diyecekti ki kesti kız sözünü “otoban beni tutuyor da”. Biraz ilerideki otoban çıkışından ayrıldılar, kız kendini güvende hissetti. Terk edilmiş eski yolun sağında solunda yine terk edilmiş hayatlar vardı. Gece kondu olmayan, üzerinde oldukları toprakların asıl sahipleri olduklarını haykıran, direnen hayatlar vardı. Asık suratlı, sert insanlar yaşıyordu burada. Gözlerinden hayal kırıklığı okunan, kaybetmeyi tercih etmiş ve kalan dünyaya küsmüş insanlar. Yoldan geçen tek tük otomobile yabancı bakan gözler görüyordu kız. Müzik kanalını değiştirmiş, haber kanalına geçmişti taksici. Belli ki bütün bu olan biten hakkında konuşmak istiyordu. “dün yakalanan adam birkaç gün önce benim taksime binmişti” dedi aynadan kıza bakarak. “Çok sağlam bir adamdı, ne yaptığını biliyordu, boşuna uğraşıyorlar o bütün bu olan biteni de hesaplamıştı zaten “dedi. Kız haberi hatırlamaya çalıştı, Bilecik’te yakalanan bir iş adamıydı konu, bir gün delirmiş ve bütün çalışanlarını fabrikaya kilitlemiş ve fabrikayı ateşe vermişti, daha sonra da karısı ve çocuklarının yanına gitmiş, onları yakınlarda bir çiftlik evinin bahçesine canlı canlı gömmüştü. Kızı önce yalvarmış kurtulamayacağını anlayınca ona bütün hayatının hesabını sorarak vermişti son nefesini, çığlıklarını yakındaki köyden duyanlar olduğu söyleniyordu. Çiftlikten dönerken bu taksiye binmişti, taksicinin anlattığına göre kızın oturduğu tarafta oturmuş bir de sigara içmişti. Kız hemen sağında, kapıdaki kül tablasını açtı sönmüş izmariti buldu, taksicinin onu görmediğinden emin olduğu anda çantasına attı. Olan biten hakkında kimsenin bir fikri yoktu ama dedikodular adamın inancını ve umudunu kaybetmiş olduğu üzerineydi. Doğaldı, olağandı ve kabullenebilir, anlaşılabilirdi bu bütün dünya için, adam mücadeleden vazgeçmişti.
Hikaye bittiğinde bir köye girmek üzereydiler, kız ileride bir köy kahvesi olduğunu hatırladı, taksiciye orda durup bir çay içmek istediğini söyledi, taksicinin de canına minnetti, çok saat olmuştu direksiyonun başına geçeli, saat taksimetrenin üzerinde yazdığına göre 14:23 olmuştu. Köy kahvesinin önünde durdular, ortasında çok iri gövdeli, yaşlı ve ihtişamlı bir çınar ağacı olan, beş altı masadan oluşan, altı toprak bir kahveydi burası. Kız kapıyı açtı taksiciden önce. Tanıdık geldi bütün bu doğa, masalar, yüzler. Kendini ait hissediverdi yine. Kahvenin kapalı bölümüne yakın masada oturan, kafası fötr şapkalı, takım elbise bellediği bir kıyafetle kendinden emin oturan, asık suratlı, oldukça yaşlı adama yanaştı kız. “Selamün aleyküm” dedi. “Aleyküm selam”ı biraz zor olsa da verdi adam. İlgilenmediğini göstermeye çalışan bakışları ve vücut diliyle içmeye devam etti nargilesini. Kız hemen yanı başındaki masaya oturuverdi yüzünde aidiyetinden kaynaklı tebessümüyle. Bu arada taksici de kapıyı kilitlemiş gelmişti kızın oturduğu masaya. Selamı vermemiş ve cevabını da almamıştı. Sert bir tonla “iki çay” diye içerideki ocağın başındaki adama seslenecekti ki kız kesti eliyle işaret ederek sözünü. “Biz söylemeyeceğiz, birazdan ısmarlayacak bu köy bize bir orta kahve, siz bana bırakın lütfen”dedi taksiciye. Yaşlı adama doğru dönüp “nasıl toprak bu sene, sizi mutlu etti mi” dedi. “Ben yaşlandım artık, çocuklarım ilgileniyor toprakla” dedi yaşlı adam, nazlı bir umursamazlıkla. Kız devam etti, “demek oğullarınız köyünü terk etmeyen nadir gençlerden, çok şanslısınız”dedi en sevecen ses tonuyla ve yüzünde hayranlık ifadesiyle. “Benim oğullarım toprağın hayat demek olduğunu bilir, terk etmezler, onları öyle yetiştirdim ben” dedi gururlu ve daha da yumuşak bir tonla. Yan masadaki nispeten daha genç adam atıldı lafa “benimkiler İstanbul’a gitti okumaya, orayı kurtaracaklar”dedi hüzünlü ve acıklı bir tonla. “Siz nerden böyle, hem de taksiyle”dedi kıza dönüp. “Çocukluğuma” dedi kız, “Geleceğimi defnettim İstanbul’da, bu beyefendi de bana eşlik ediyor” dedi. Sessizlik oldu, yaşlı adam sandalyesini kımıldattı yönünü çevirdi belli belirsiz kıza doğru. “Başın sağolsun kızım” dedi, ekledi “iki kahve ver Ömer misafirlerimize”. Kız taksiciye baktı gülümseyerek, taksici ortadaki dev gövdesiyle haşmet saçan ağaca bakıyordu. “Kaç yıllık bu ağaç amca”dedi. “Bir kaç asırlık dedi nispeten genç olan yaşlı, “ağlayan çınardır o, bak üzerinde çeşmesi var” dedi. Gerçekten de ağacın boy hizasına yakın bir yerinde bir çeşme vardı, bir açma kapama musluğu olmayan ve sürekli ince ince akan. Kız kalktı yerinden, ağaca yanaştı, suya dokundu, yüzüne sürdü, “İda’nın suyu değil mi bu” dedi, oldukça yaşlı olan adam cevap verdi “efsanesini biliyorsun demek sen” dedi. Kız sessiz kaldı gülümsedi. “Gidebiliriz artık” dedi taksiciye, “yerinde olsam bu suyu kaçırmazdım, bu dağların verdiği suların kıymeti bilinmeli, dağların suyu değerlidir, iç biraz” dedi. Taksici önündeki kahveden son yudumunu aldı, ağaca yanaştı, elini yüzünü yıkadı, avuç dolusu suyu içti. “Görüşeceğiz” dedi kız kahvedekilere oldukça yaşlı olana yüzü dönük, “kalın sağlıcakla” “Selamatle gidin, yine bekleriz dedi” kahvedekiler kıza. Oldukça yaşlı olan ise “dönme” dedi, “burasıyla bitmiş işin senin”. Kızın içi acıdı bir an, adama baktı, son kez olduğunu bilerek, “hoşçakal”dedi. Kahveci bir poşet yetiştirdi kıza, “Salih amcadan, gerekecekmiş” dedi. Kız anladı ve aldı poşeti, “ona teşekkür edin lütfen yerime” dedi. Taksi köy kahvesinden uzaklaşırken kız bir bölümü daha bitirmişti romanın sanki, sindirdiği nadir bölümlerdendi bu, olukça yaşlı adamı hiç unutmamıştı, unutamayacaktı. Taksimetredeki saat 15:44’ü gösteriyordu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Beş
Bir
İki
Son
Üç
Dört


Eda Gökmen kimdir?

Kendinden sözetmek çok soylu bir iki yüzlülüktür. F. Nietzsche


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Eda Gökmen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.