..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Selda Eruzun




27 Eylül 2006
Hoş Geldin Bartu  
Selda Eruzun
Hoş Geldin Bartu12-05-200513:10:03


:CAEA:
Yaşamı duyumsuya bilmek için büyük çaba harcamasına rağmen henüz tam zamanı gelmemişti. Hayatın içinde onu nelerin beklediğini bilmek ve kendini görmek istiyordu. Vücudu artık şekillenmeye, bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir fetustu. Erkekti ve isminin Bartu olacağını çok iyi biliyordu. Bulunduğu yer atık iyice daralmıştı, arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kabartıp bu anlamadığı seslerin ne olduğunu dinliyordu. Acaba nasıl bir yerdeydi, ah bir dışarıya çıkabilseydi her şeyi görebilecekti. Yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştı bulunduğu yerden, bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. Derinden duyduğu o seslerin sahibini, annesini görmek istiyordu. Bazı zamanlar bulunduğu yerin üzerinde gezen bir şey fark ediyordu. Herhalde annesinin eli olmalıydı. Onu fark ettiği anda heyecanlanıyor, küçük kalbi küt küt atıyordu. Farklı bir şeyler hissediyordu, sanki bir tutku, sanki değişik duyguların karışımı vardı annesinde.. Ah annesini bir görebilseydi.. Günler çok yavaş ilerliyordu ama zaman zamanı kovaladı . Ve artik dışarıya çıkma zamanı gelmişti. Birazdan son zamanlarda oldukça fazla sikici olan bu mekandan kurtulacaktı. Sonunda annesine kavuşabilecek, gözlerini açabilecek ve onu görebilecekti. Üzerinde dolaşan bazı kesici aletlerle onu dışarıya çıkartacak bir yol açıldı. Sert iki el onu başından tutup hızlıca çekti. Aynı eller onu öylesine yükseltti ki, içi acıdı. Yüzü gözü mukozalar içindeydi, koyu lacivert gözleri ufacık açılmıştı. Ne olduğunu bile anlayamadan soğuk bir alana çıkmıştı. Sikici yerde onu saran sıcak su bile yoktu. Sert eller hızla poposuna vurup, onu salladılar. Sislerin çekilmesinden sonra hayal meyan annesini gördü. Daha gözlerini açar açmaz, ona gülümseyen annesini gördü. Daha fazla dayanamayıp ağzını açarak oda " Anne ağlama.. Lütfen ağlama.. " diye bağırmaya başladı. Üşümüştü ve her bir yanına bir takım şeyler takmaya çalışıyorlardı. Çok yorulmuştu ve bir an olsun uyumak istiyordu. Ama, onu daha bitmek bilmeyen bir yığın devinim bekliyordu. Önce üzerindeki mukozaları temizlediler, sonra onu alıp buz gibi sularla yıkayıp, bacağına canını çok acıtan bir iğne yaptılar. Tüm bunlar olurken annesini hiç göremedi, sesini hiç duyamadı. Annesi bu sırada neler yapıyordu, nelerdeydi acaba...

Sonun da onu anlayamadığı bir şeye sımsıkı sardılar. Kollarını ve ayaklarını oynatamıyordu.. Aniden iki el bulunduğu yerden aldı ve onu annesinin kucağına yerleştirdi. Annesiyle tekrar buluşmuştu ve yüreği yine küt küt atmaya başlamıştı. Bir zamanlar sadece hissedebildiği o sevgi dolu, tutkulu eller onu alıp yumuşacık bir yere yerleştirmişti. Kendini alan kişinin annesi olduğunu çok iyi biliyordu.... Annesi puslu gözlerle kendisine bakıyordu. "Acaba annem neden ağlıyor ?" diye düşündü. Herhalde kendisinin geldiğine çok sevinmiş olmalıydı. Soğuk nedeniyle annesinin göğüslerine başını yasladı. Annesinin kalbide tıpkı onunki gibi hızlı hızlı atıyordu. " Canim annem, biricik annem " diyerek tekrar bağırmaya başladı. Annesi yavaş ve şefkat dolu hareketlerle minik bebeğinin ağzına göğsünü verdi. Karnı çok acıkmıştı ve annesinin göğsünden gelen sıvıyı içmek istiyordu ama üzerinde öyle çok el vardı ki, bir türlü rahatlıkla içmesine fırsat vermiyorlardı. Sıcaktan ve kalabalıktan bunalmıştı. Fakat hala annesinin kollarındaydı. Başını annesinin göğsüne iyice yasladı. Annesi bu kadar kalabalıkta ne yapıyordu acaba ? Bir beşikte sallanırcasına, annesinin kucağında uyumaya çalıştı. Çok uykusu vardı, eğer kalabalık canini yakmasaydı bu şefkat dolu sıcak kollarda hemen uyuyabilirdi. Asla buradan ayrılmayacağım diye düşündü. O büyüyüp, abi oluncaya kadar hep annesinin kucağında kalacaktı. Böylesine sevgi dolu sıcacık yerden kim ayrılırdı ki.. Öylesine seviyordu ki annesini, konuşmayı öğrendiğinde ilk onun adini söyleyecekti.
Sonra aniden şimdiye kadar sadece sesinden tanıdığı, babasını gördü. Babası bu kadar karmaşanın içinde onu ancak kucağına alabilmişti, bu sıcak kucağa sahip, gözü yaşlı annesi ve babası onun için yeterdi.. Diğerleri neden onu bu kadar rahatsız ediyordu ki. Bartu bebek gözlerini açıp etrafa baktı. Ama her yer insan sesleri ve bağrışlarla dolu olduğundan hiç bir yere dikkatini veremedi. Tekrar annesinin kucağındaydı ve yüzüne garip duygularla dansetmiş, ilik ve tuzlu bir damla düştü. Annesi, gözlerinden minik bebeğin yanağına damlalar damlatıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu, annesi neden ağlıyordu? Gözlerini kapattı. Yanaklarında annesinin dudaklarını hissetti. Sıkıntıdan ateş gibi olmasına rağmen, tutku ve sevgi kokan dudaklar, yanaklarından yumuşakça öptü. Bu öpücüğü asla unutmayacaktı. Yasadığı saatlerde hissettiği en güzel duyguydu. İtinayla ve yavaşça yere bırakıldığını fark etti. " Hayır , hayır anne bırakma beni kucağından " diye haykırmaya başladı. Sıcacık ve sevgi dolu kucaktan, soğuk ve sert beşiğe koyulmuştu. Hala haykırıyordu. Annesinin kucağından inmek istemiyordu, üstelik çok bunalmıştı. " Anne, ne olur gitme, anneciğim lütfen beni bırakma! " diye son sesiyle tekrar haykırmaya başladı... Ne kadar ağlayıp haykırdığını bilmiyordu. Tek hissettiği açlıktı. Yemek yemek artık onun için eskisi kadar kolay olmayacaktı ve doymak için artık emmeyi öğrenmek zorundaydı. Ve bu onun son öğreneceği şeyde olmayacaktı. İnsan olmanın ve yaşamın bir yığın kuralları vardı ve bu onun daha ilk sınavıydı. Neyse ki onu koruyan ve saran bir annesi, bir meleği vardı.


Selda Tetik.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Selda Eruzun kimdir?

Ben çok konuşan, bir o kadar da çok düşünen ama yine de hayatın tüm saçma kural ve düzenine gülmeyi seven biriyim

Etkilendiği Yazarlar:
Murathan Mungan, Nietzsche,Herman Hesse,Paulo Coelho,Milan Kundera,Jane Green,Adalet Ağaoğlu,İnci Aral


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Selda Eruzun, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.