"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Herkes buradaydı. Çocukluğunu paylaştığı buradaydı,gençliğini paylaştığı buradaydı… Aslı şimdi ömrünün en ipek kokan yıllarını geçirdiği en kendisi olduğu yıllarını yaşadığı,ortasından uzun yol geçen ve zamanında bol bol yeşillikleri olmasıyla övünen bu şehrin çocuğuydu Aslı. Bir Kasım sabahında doğduğu şehre bir Kasım sabahında geri döndüğünde o doğduğu gün üstünden 26 yıl geçmişti. Mevsimlerin soğuk geçtiği,gündüzlerin bile insanların yüzlerinden okunan karanlığa teslim olduğu ülkeden döndüğünde doğum günüydü… Masadan uzaklaştı yavaş yavaş salona doğru giderken düşündü.. Neredeymişim ben?... Uykulu sesiyle Cenk Taner çalıyordu… "Sen hep belki dedin…" diyordu şarkı . Bir adamın sonsuz yalnızlığına uzanan köprüde yürüyordu Aslı. adamı düşünüyordu. Sevdiği kadınları hayal ediyordu veya onu seven kadınları.. Nasıl bir kadın her şeyi bırakıp müziği seçen birini sevebilirdi. Ben diyordu Aslı içinden.. "Ben seçerdim." Uzun zamandır yalnızdı.. Birilerinin onu uyandırmadığı bir uyku gibiydi hayatı. Sürüp giden sonsuz bir yoldu!.. Şimdi o sonsuz yolun ortalarında bir kavşakta diğer yönden gelen bir hayatla karşılaşmayı bekliyordu. Peki bu muydu hayat? Biriyle yolda çarpışmak,anlık bir göz teması… Oysa günde kaç kişi bakıyordu gözlerinin içine… Güzel bir kadındı. Özellikle mevsimlerin hep üşüttüğü ülkede onlarca erkek O'nu elde etmek istemişti. Oryantal güzellikleri taşıyan bir kadının bu kadar Batılı olması O'nu elde etmeyi ne de cazip kılıyordu kadın kanından hoşlanan o vampirler için. Aslı tüm bunların farkındaydı. Geçmişte,çok derinde bir yerde yaşadığı o aşktan bu yana kimse olmamıştı hayatına. "Bir kadın yalnız ve mutlu olabilir mi?" sorusuna yanıt vermişti yıllarca. Sonra yıllar bir bir geçerken anlayacaktı ki yalnızlık karşı cinsin kollarından uzak olmaktan ibaret değil;bir dostla karşılıklı içilen kahvede silip atıyor insanın yalnızlığını. İşte sırf o kahvenin özlem kokan çekirdeklerinin izinden buraya bu kutsal şey için geldi: Birinin ondan yalnızlığını alması için. Şimdi bu lanetli yükü omuzlarımdan alacak kimse yokken,yalnızken gece kavuşacağı mehtabı bekleyen sarhoşlar gibi birinin çıkıp gelmesini beklerken kendi yüzünün aynadaki aksinden ibaretken,arkasında bir ülke bırakmışken ve daha önce bıraktığı bir ülkeye çok uzaktan dönmüşken her gece en sevdikleri yanına gelip O'nla vakit geçirirken… Aslı hep mutluydu. Peki kimse yokken. Aslı Aslı oluşuna terk edilmişken nasıldı hayat? Bir iz bırakamıyordu hayata. Nereden tutunsa elinde kalacak gibiydi. Sanki hayat kocaman bir kelepçeydi ellerindeki ve kelepçenin kilidini her kırışına avuçları kanıyordu. Şehrin sokaklarında buluyordu böyle anlarda kendini. İlkokulunun bahçesinden geçiyordu. Biricik dostuyla gittikleri herkesin buluşma mekanı olan o pastanenin önünden geçerken geçmişe bakıyordu. Yavaş yavaş büyüdüğü gerçeğini tanıyordu. Bütün arkadaşları herhangi birinin soyadını almışken Aslı'ydı O ve herkes O'na önünde ne kadar güzel bir yol olduğundan ve bu yolu kendisinin çizeceğinden bahsediyordu. Geri döndüğü ilk günlerde bir cenneti andıran bu şehir onu dağların arasındaki çukura hapsetmiş gibiydi. Deniz dağların arkasındaydı. Aslı okyanusa bakan ülkeden gelmişti oysa.. Bir trene binip gitmeliyiz diyordu yazarın biri. Yıllar önceden kalma bir kitap olmalıydı. Eski bilgisayar odanın bir köşesinde terk edilmiş Aslı'yı beklemişti yıllarca.Annesi O'nu satmamıştı. O'nun evdeki yokluğunu dolduramazdı;ama yer kaplayabilirdi ev dediğimiz küçük evrende. Havanın soğukluğu caydırıcı olamıyordu;ama eldivenleri ve beresini havaalanında unutmuştu. Oysa sıcağı unuttuğu ülkede ikisi de birer parçası olmuş gibiydi.Sanki burda hiçbir şey onu üşütemeyecekti! Dışarı çıkıp kış mevsiminin gereğini yerine getirmek istedi. İçinden yol geçen uzun dükkanlar aleminin kaldırımında yürüyordu.Evinden buraya gelmek bir dakikasını bile almamıştı.Şehrin içinde olmayı seviyordu.Şehri solumak tam da ona göreydi. Bu ülkeden kaçışının kısa sürmesinin bir sebebi de bu şehrin kokusunu ritmini özlemiş olmasıydı. Küçücük bir dükkana girdi. Burdaki mağazaların bir evi andırdığı büyük yerlerin hiçbirine benzemiyordu.İçeride ortayaşlı bir adam sanki o güne kadar hiç müşteri gelmemiş gibi heyecanla ayağa kalktı. Gülümsemesi bile bir müşteriyi dükkandaki her şeyi satın almaya ikna edebilirdi. Adam ne aradığını sorduğunda dili tutulmuş gibi oldu. Sonra eldivenleri gösterdi parmak ucuyla. Susmak için ne güzel bir sabah değil mi dedi yaşlı adam. Böyle oyunlara alışıktı Aslı. Bu arkadaşlarıyla oynamayı sevdiği türden bir oyundu. tanımadığı bir adamla paylaşılabilecek kadar masum bir oyundu aynı zamanda. Gözlerini kırptı ve gülümsedi.Adam bunun oyuna davetinin kabul edildiğine işaret olduğunu anladı. Bir an sessizlik oldu. Sizin eldivenlerinizin en iyisi olduğunu duymuştum dedi. Böyle bir şey olmamıştı;ama bazen insanların yüzündeki mutluluk O'na öyle bir güç veriyordu ki işte o zaman kendini,gençliğini,çocukluğunu hatırlıyordu.Adam mutluluk ve bilgelikle cevap verdi: "Ben gençler renkli vitrinlere önem verir zannederdim hep!" Aslı genç olduğunu hatırlamanın verdiği sevinçle cevap verdi:"Her genç birbirine benzemeyebilir." Adam usta bir satıcı gibi verdi cevabını:"Buna en güzel kanıt sizsiniz." İltifat hoşuna gitmişti. Böyle şeyleri içten söyleyen birinden duymayalı uzun zaman geçmişti. Sevindi. Duvardaki şiire takıldı gözü,"Siz mi yazdınız?" dedi Aslı. Adam duvara baktı. "Evet" dedi ,"ben yazmıştım." Birinin böyle şeyler yazması hiç de yabancı değildi Aslı'ya. Kendisi içinde öyküler şiirler yazan biri olmuştu çok eskiden. Üzerinden yüzyıllar geçtiğini sandığı o günlere dönmüştü bir anda. Oysa bütün görüntüleri sildiğini sanıyordu. Her ne kadar hatırlamaktan hoşlansa da kaçtığı bir yer vardı geçmişinde. "Hüzünlü bir ayrılık olmalı." dedi Aslı.Sonradan bunu kendisinin mi söylediğini kendine soracak kadar utandı. İki dakikadır dükkanında olduğu gamzeleriyle davetkar gözüken ama içine kapanık olduğu her halinden belli olan bu adamı utandırmış olmalıydı. Yanakları kızarmıştı. Adam gülümsedi. Aslı attığı her adımı sevecenlikle karşılayan bu adamı merak ediyordu. "Bu eldivenler" dedi. Onları siz mi yapıyorsunuz? Gülümsedi adam. "Onları alıyorum." Adam Aslı'ya baktı ve az sonra dükkanın sahibinin geleceğini söyledi. Aslı bir an duraksadı. Şiirin sahibi dükkanın sahibi değildi. Oyuna başladıkları yere dönmüşlerdi. "Nasıl yani,siz buranın sahibi değil misiniz?" "Ben size böyle bir şey söylemedim küçük hanım." "Ama bana yardım ettiniz dükkanla ilgili bir şeyler söylediniz." Adam gururlu bir biçimde "Sanırım bu güzel dükkanı benimsemem bunun nedeni,uzun zamandır gelirim buraya.Eski bir öğretmenimin dükkanı burası. Bir yere kadar gitti. Ben de gözkulak oluyordum." "Öyleyse ben Aslı" dedi. "Ben de Barış. Memnun oldum." Aslı şimdi daha dikkatli bakıyordu bu adama. Ciddi işi olan sıkıcı insanlar sürüsünden biri gibi gözüküyordu çantası ve kravatı olmayan takım elbisesiyle. Barış sen buralı mısın diye sordu? "Evet,bu aralar buralıyım." "Ben de!" dedi heyecanla. Neden heyecanlandığının kendisi bile farkında değildi. "Öğretmeniniz gelmeyecek galiba." dedi Aslı. "O gelene kadar size eşlik edebilirim - o gelene kadar biraz daha geç kalması için dua edebiliri. Seni gördüm,bu ilk kez oldu.Oyun oynuyoruz,kazanan biz olabiliriz,ne olur gitme'- hem bu aralar işleri pek iyi gitmiyor,müşteri görmek ona da iyi gelir. Önce konuştular. Aslı radyodaki işinden,Barış dışişlerinde çalıştığından,konsolosluktaki anılarından,yurtdışı seyahatlerinden bahsetti. Sıra ortak paydalarına.Kaçtıkları ve döndükleri şehirlere geldi. Aynı kader çizgisinde yürüyen iki insan için bunu kabullenmek zor olmalıydı;ama olmadı. Barış o adam olmaktan çıkıp Barış olmuştu Aslı için.. Aslı mı? Aslı Barış'ın yarınlarındaydı. Korn'un solistinin ölümünden,Axl Rose'dan,Barış Manço'dan ve Yavuz Çetin'den bahsettiler birbirlerine. Ölümlerden,yaşamlardan,geçmişten,... Dükkan sahibi içeri girdiğinde 30larında iki ergin şarkı söylüyorlardı. Her şeye inat bir melodinin izini süren iki yetişkini izledi..Onları yalnız bırakmanın uygun olacağını düşündü. Girdiğini hissettirmeden dükkandan çıktığında ortalığa keskin bir kahve kokusu hakimdi. O gece son on yıldır hiç gülmediği kadar bir güne elveda etmeden önce Barış'ın bildiği bütün dualarda Aslı elinde de onun telefon numarası vardı. Bir cumartesi akşamı kutup yıldızı Güneydekilerden kaçıp tüm ihtişamıyla onlara gülümserken geceleyin güneşi doğurmak üzere sözleştiler. O şehire bir şekilde yolu düşen herkesin adını bildiği sinemanın önünde bekleyeceklerdi birbirlerini... İkisi de diğerinin gelmeme ihtimalini düşünmemişti. Belki farkında olunmayan aşk böyle bir şeydir. Sonsuz bir tutku sözleşmesidir bilinmeden imzalanmış...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sarphan Uzunoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |