Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
Kapıyı açtığımda, bir tiyatro sahnesinin ortasında yalnızdık. Sahne, dekor, ışık tamam... Ya seyirciler, onlar nerdeydi? İkimizin arasında küçük bir sır mıydı bu? Senaryodan senin haberin var mıydı? Hangi tasedüftü bu seni karşıma çıkaran, oynamalı mıydık bu oyunu? Kendimi birtakım anlamsız sözler mırıldanırken bulduğumda sen bir yandan gözlerini gözlerime dikmiş dinliyor, bir yandan yüzüne dökülen saçlarını geriye atıyordun. O tekrar düşüyordu, belli ki nefesinin sıcaklığını hissetmek istiyordu, sense inatla her seferinde tekrar geriye atıyordun o beyaz ellerinle. Gülümseyerek seni izlediğimi farkedince, utangaç bir çocuk edasıyla indirdin ellerini. Mahçup bir bakış, kaçamak bir gülümseme:''Alışkanlık işte...'' O an farkettim, gülmek en çok gözlerine yakışıyordu senin. Her tebessümünde nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde sana doğru aktığımı hissediyordum. Kendimi nerede bulduğumu bilmiyordum ama duyuyordum sessiz çığlıklarını, en çıplak arzularını hissediyor ve görüyordum ortak sırrımızı. Bu yüzdendi seni radyodaki o çok komik bulduğun DJ den bile kıskanmam .Hayır, benden başka kimse bilmemeliydi saklı günahlarını, benim gibi kimse güldürmemeliydi seni. Akşam tekrar geleceğini söyleyip, gittin. Ne vakit geçmek biliyordu, ne ben kapının önünde gidip gelmekten vazgeçiyordum. Arada gitarımı elime alıp sana şarkılar yazıyordum, şu sonlarını getiremediklerimden... Bilirsin, sonları hiç sevmem. Sancı dolu saatlerin ardından 19'u buldu saat. Kapı birazdan çalmalıydı. 20, 21, 22... Kapı çalacaktı... Gece yarısı, hala dönmeni bekliyordum. Dönmek zorundaydın, yoksa en nasıl bulurdum izini? Kafam bulanık, kulağım kapıda, koltukta sızıp kalmışım. 6 Eylül'dü kapıya bıraktığın notu okuduğumda, ılık bir heyecan sardı sol tarafımı. Dün panik atak krizinin geldiğini, arkadaşlarında kaldığını, en kısa zamanda geleceğini yazmışsın. Artık geleceğini biliyordum ya, daha bir istekli açıyordum çalan kapıları. Zile basıp saklanan çocuklara bile kızmıyordum, inan. Yeter ki sen gelseydin... Saat 19... Son açışım kapıyı, sen yüzüne dökülen saçların ve o ilk günkü mahçup gülüşünle karşımdaydın. Birden o kadar güçlü bir istek duydum ki içimden seni sımsıkı sarıp, dudağına sıcacık bir hatıra bırakmak için. Oysa sen sadece bakışımı görebildin aramızdaki cam duvardan. Her akşam 19'da sana açıyordum kapımı, sohbete dalıyorduk. Ben anlatıyordum, sen gülüyordun. O kadar istiyordum ki anlattıklarıma benden sonra da gülmeni, en aptal olduğum anımı bile anlattım sana:şu dilimin kola şişesine sıkışıp kaldığı... Sanırım en çok ona gülmüştün. Sonra saat 23 oluyor ve sen önce ışığı, sonra kapıyı kapatıp gidiyordun. Biliyordun, gidişini görmeye dayanamazdım. Kapının kapandığını duyunca, radyoya sarılıyordum. Biraz olsun senden kalan sessizliği örter, bir ihtimal hala yanımda olduğuna inandırır beni diye... Yine o gecelerden biriydi Nihat Ulvi Akgün'ün sanki bizim için yazdığı şiirin dizeleri yanağımdan süzüldüğünde: Bir şey var aramızda; Senin bakışından belli, Benim yanan yüzümden. Dalıveriyoruz arada bir, İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki.. Ne güzel söylemişti şair! Sahi, neydi aramızdaki o adını koyamadığımız şey? Sen gerçekten anlıyor muydun beni? Belki içimdeki çocuğa dokunmayacak kadar olgundun, ya da sen de onun gibi korktun. Söylesene, neler büyüttün bana karşı? Şevkat mi, acıma mı, korkuyla karışık tutku mu, kin ve nefret mi? Söylesene, hiç sevdin mi beni? Zamanın aşkı vurduğu bir gece, sen hiçbir şey söylemeden kapıyı çekip, gittin. Hangisi daha zor olurdu bilmiyorum. Gerçi nasıl izin verirdim buna söyleseydin gideceğini, ya sen gözlerime baka baka yine gider miydin? Şimdi ne vakit yüzüne dökülen saçlarını geriye atan bir kadın görsem, gülüyorum. Artık dönmeyeceksin, biliyorum. Çalan her kapıyı beklentisiz, yine de sen olmanı dileyerek açıyorum...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © EceM AynA(Sen git,ben toplarım kalanları...), 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |