..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > handan sadıker




31 Mart 2007
Geçmiş Bahar Senfonisi  
handan sadıker
"Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken... Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden. "


:BJED:
Dikkat, dikkat ! Bu akşam yazlık Saray sinemasında, saat 20.30 ‘da sezonun en iyi filmi! “Lekeli Kadın” ! Başrollerde Türkan Şoray, Neriman Köksal, Tanju Gürsu!

Temmuz’du. Saray sinemasında oynayan filmleri anons eden araba, parke taşlarla döşenmiş sokakta ağır ağır ilerliyor. Bozuk hoparlörün cızırtılı sesine, arabanın arkasına takılan çocukların bağırışları karışıyor.

-Lan oğlum, takılmayın şu arabanın arkasına. Akşam akşam başıma bela mı olacaksınız

Saat 19.00 olmalı. Küçük kız, kuyunun hemen yanındaki dut ağacının altına serdiği kilimde , bebeğini uyutmaya çalışıyor. “Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana” Sesi kısılana kadar ninni söylüyor bebeğe, ama Anne’nin evde kalan kumaş parçalarıyla diktiği bez bebeğin gözleri açık. Belma’nın yere bırakılınca gözlerini yuman bebeği var. Doğum gününde babası İstanbul’dan getirdi.

-Anne, bu bebek uyumuyor.
-Yüzünü ört, o zaman uyur.

Anne kuyudan su çekiyor kova kova, akşamsefalarını, kınakınaları, latinleri, papatyaları, sarmaşıkları suluyor. Taze toprak kokusu karışıyor, yan bahçede kızartılan patlıcanların kokusuna. Son kovadaki suyla, evin önündeki verandayı yıkıyor. Masanın üzerine pembe çiçekli bir örtü seriyor, tabakları, bardakları, çatalları,kaşıkları yerleştiriyor birer birer. Baba’nın rakısını çıkarıyor dolaptan. Küçük bir sürahiye iki duble doldurup masaya getiriyor. Bir dilim beyaz peynirle,kavunu beyaz porselen bir tabağa koyuyor. Yan yan doğrayıp tuzla yoğurduğu soğanları, maydonozları Arnavut ciğerinin üzerine serpiştiriyor. Küçük kız , Anne’nin her hareketini izliyor sessizce. “Anneler her gün aynı işi yapmaktan bıkmaz mı?”

Sofrayı hazırladıktan sonra içeri, odasına gidiyor. Saçlarını açıyor,kahverengi bukleler omuzlarına dökülünce, kendini geçen akşam sinemada gördüğü filmdeki kadına benzetiyor. Dudaklarına belli belirsiz ruj sürüyor, yanaklarına bir parça allık. Ela gözlerinin çevresine siyah kalemle hat çekiyor. Bluzunun yakasına geçirilmiş bağı gevşetiyor omuzlarını belli belirsiz açıkta bırakacak şekilde. Yasemin kolonyası sürüyor koltuk altlarına, boynuna, saçlarına. Eteğini giyerken, bahçe kapısının açıldığını duyuyor önce, sonra Baba’nın ayak seslerini. Üç kişilik, yaz kokulu bir gece başlıyor.

Otobüs terminale girdiğinde, yavaş yavaş hazırlanmaya başladı. Yol boyunca okuduğu kitabı yerleştirdi çantasına, gözlüklerini çıkardı. Katlayıp ,koltuğun üstündeki bagaj yerine koyduğu pardösüyü aldı. Otobüse binerken, muavinin bir tanesini valizine taktığı, diğerini verdiği numarayı aradı ceplerinde. Terminalde, yan yan dizilmiş otobüs yazıhanelerine girenler , çıkanlar, bilet bankolarının önünde sıralananlar, çığırtkanların çatlak sesleriyle yaptığı anonslar… Karnının acıktığını hissetti. Mola yerlerinde sadece sigara içmişti. Terminaldeki pastanelerden birinde poğaça ve çayla kahvaltı yapmayı düşündü, sonra vazgeçti. Bir an önce bu keşmekeşten kurtulmak isteğiyle kendini terminalin dışına attı.

Terminalin bulunduğu cadde, şehrin en işlek caddesi. Şehrin içlerine kadar uzanan caddenin sağında solunda, hemen hepsinin giriş katı ya ünlü bir markanın ürünlerini satan mağaza, ya banka şubesi, ya da lokanta, pastane, cafe olan sekizer, onar katlı apartmanlar. Mağazaların vitrinlerine iri puntolarla yazılmış kampanya ilanları, bez afişler. Apartmanların balkonlarında begonviller, pencerelerinde vual tüller, kadife perdeler. Terminalden yüz metre kadar ötede, bahçesinde fıskiyeli havuzu, ağaçların altına serpiştirilmiş bambu masaları , sandalyeleri, güneş şemsiyeleri, banklarıyla çay bahçesi/parkın yanındaki sokakta , değişik semtlere, yakın köylere giden otobüs durakları. Parkın karşısında vilayet binası, adliye sarayı, emniyet amirliği yan yana. Emniyet amirliğine bitişik iş hanının pencerelerinde, duvarlarında irili,ufaklı, beyaz zemin üzerine siyah harflerle yazılmış tabelalar.

1970 yılının bir Ekim akşamıydı. Akşamın erken indiği, boş sokaklardan geçmişlerdi. Üç kişi. Baba’nın elinde Kız’ın valizi. Anne hiç konuşmamıştı yol boyu. Otobüs hareket etmeden az önce sımsıkı sarılmıştı Kız’a. “Derslerine iyi çalış, bizi mektupsuz bırakma, okuldan sonra oyalanma sağda solda, ortalık kötü” demişti Baba. Sonra iki küçük nokta olmuşlardı buğulu camın ardında. Bir yıl sonra Anne, yıllardır alıştığı sessizliği içinde, uykusundan uyanamamıştı bir sabah. Baba’yı o günden sonra gören olmamıştı. Erkekler neden hayata karşı daha savunmasız? Mehmet’te son gece ellerine sarılıp ağlamıştı. “Beni bırakma, sensiz yaşayamam” İki ay sonra bir seminerde yanında sarışın bir kadınla görmüştü Mehmet’i.

Pastaneden, yan masadaki gürültücü genç bir grubu bırakıp çıktı, henüz kahvaltısını bitirmeden. Şehrin arka sokaklarına doğru yürüdü. “Sarmaşık sokak” 14 numaralı evdi aradığı. Şehrin her sokağı ayrı bir çiçek adıydı o zamanlar, bahçelerinden çiçek kokularının eksik olmadığı. On beş dakika kadar yürüdü. Şu köşeyi dönünce olmalıydı aradığı sokak. Yanılmasına imkan yoktu. Sağdan yedinci ev.

-Affedersiniz, ben “Sarmaşık Sokağı” arıyordum.
-Abla, sen ne zamandır uğramadın bu şehre? Sarmaşık Sokağın adı yirmi yıl önce değiştirildi. Şimdi “ Türkocağı Sokak” orası. Sağdan ikinci sokak.

Kapı numarası on dört olan evin önünde durdu. Üç katlı, cephesi yeşil ve turuncuya boyanmış , balkonlarında kurutulmuş patlıcanlar, biberler asılı evin pencerelerinden birinden bir kadın sarktı sokağa.

-Birini mi aradın bacım?
-Evet, çocukluğumu dedi dalgın bir sesle. Kadının şaşkın bakışlarına sırtını dönerek uzaklaştı. “ Bu gece ilk otobüsle dönmeliyim İstanbul’a”
     



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


handan sadıker kimdir?

ada

Etkilendiği Yazarlar:
virginia woolf, oğuz atay,tezer özlü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © handan sadıker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.