..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > İlker




7 Nisan 2007
"Biz"  
İlker
O sesin sana ulaşmadığını gördükçe ben, sen daha çok gitmiş oluyordun. Sen uzaklaştıkça ben, daha çok bağırıyordum…


:BBHD:
Yalnızlığımın ilk günlerinde hiç hissetmedim yokluğunu. Kırılan bir kemiğin acısının ilk anda hissedilmediği gibi. Sıcaktı acın, sensiz kaldığımı neredeyse farketmedim bile…
Sonra yavaş yavaş, sudan çıktığımı, üşüdüğümü hissettim. Sudan çıkıp tekrar suya girdiğinde iliklerine kadar ısındığını hisseder insan. Acının soğuyup hissedilmeye başladığı an, benim o suya bir daha asla giremeyeceğimi, sıcaklığının artık beni iliklerime kadar ısıtamayacak kadar uzakta olduğunu fark ettiğim andı. Kara bir ceza gibi çökmüştü sensizlik hayatıma. Bir türlü bitmek bilmeyen, ve işin kötüsü ne zaman biteceği de belli olmayan bir ceza…

Gitmiştin gerçekten…


Afallamak mı lazımdı şimdi..? Yoksa her yaptığımı görüyormuşsun gibi davranmak mı..?

Görüyor muydun gerçekten..?

Ya da her köşebaşını kollayarak yürümem lazımdı belki de. O köşeden ansızın sen çıkıverirsin diye. Karşıma hiç ummadığım bir anda çıkarsan nasıl görünmeliydim..?

Görünmeli miydim…?!

Gitmiş olmandan çok, gittiğine alışmak zorunda olmak daha çok kemiriyordu içimi. Yüreğim avazı çıktığı kadar seni bağırıyordu. Ne kadar kuvvetli bağırmıştır, kaç oktavlık ses çıkmıştır yüreğimden bilemem ama, o sesin sana ulaşmadığına emindim… O sesin sana ulaşmadığını gördükçe ben, sen daha çok gitmiş oluyordun. Sen uzaklaştıkça ben, daha çok bağırıyordum…

Kocaman, üstüme üstüme gelen bir dünya, sensiz küçücük kalmış bir ben…


Önce şarabın kırmızısında aradım seni. Damarlarıma işleyen her sevda şarkısının sözlerinde, hatta duvardaki örümcek ağının ahenkle birbirine geçmiş halkalarında bile. Uykularımı katletmeye başladın sonra. Lanet olası rüyalarımdan neredeyse hiç çıkmaz oldun. Her rüyadan uyandığımda, seni bir daha rüyamda görmemek için dua ettim. O rüyalar seni birkaç dakikalığına bana getiriyordu belki ama, sonrasında koca bir gün, herzamankinden çok daha çekilmez bir özlem dolduruyordu içimi. Daha yatağımdan kalkmadan sana teslim oluyordum yine.

"Ah, yanımda olsaydın…"


Bir tek selam gelseydi en azından senden. Bana, beni arada sırada da olsa düşündüğünü gösterecek bir tek selam. Belli ki hiç aklına gelmiyordum. Belli ki artık tümden unutulmuştum. Ne acı, artık ne için ağladığımı bile bilmiyordum...


Şimdi aylar geçti üzerinden. Hala benden çok uzaklardasın. Oradasın. Aramızda kilometrelerce yol. Acının dozunda değişen birşey yok. Tek değişen nasırlaşmış olmak. Tek değişen, dozunu bir tek an bile azaltmamış olan acıya alışmış olmak. Senin sesine, senin kokuna, varlığına, herşeyine alışmış olmaktan, yokluğunun acısına alışmış olmaya geçişe yaradı sadece bu geçen zaman. Dalgaların sahilden çekilirken kum taneciklerini de yanına alıp götürmesi gibi, her geçen gün de eksiltti eksiltmesi gerekeni...


Bende senin aradığın, sende benim aradığım, aradıklarımızı başka bedenlerde arayarak yaşamaya devam ettik. Aradığımızı bulacağız derken, belki bulduklarımızı da kaybettik.

Aşkı kaybettik örneğin…!


Mutlu sonla biten, daha doğrusu hiç bitmeyen bir aşk masalıydı yaşamak istenen. Başrollerinde kırmızı panjur, gül bahçesi ve bizim oynadığımız bir aşk masalı… Gelgelelim sevgili, bu masalın en başınabuyruk yerine denk geldik biz. Gökten düşürdük üç elmayı düşürmesine ama, kimsenin kafasına denk getiremedik. Aynı gelecekte bir olmaktı masalın gerektirdiği, ama ayrı ayrı geleceklerin, dekorsuz tozlu sahnelerinde hayatımızın rolünü kesmeyi seçtik biz...

Ne şarabın kırmızısı, ne sevda şarkısının iç acıtan sözleri, ne de bir dost selamında buluşamadık ikimiz...

Söylesene sevgili, haksız mıyım...?

Zaten hiç "biz" olamadık ki biz...






Kasım 2001



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve aşk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ya Gerçekten Gelirsen...
Sarı


İlker kimdir?

Kıblesi Aşk, Duası Aşk, Dünyası Kırmızı. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.