İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld |
|
||||||||||
|
Karanlığın turuncu şapkalı çocuklarını görüyorum rüyalarımda. Kafaları güzel sarhoş ve pembe. Su yosunu düşlerimde badem ağaçlarına kurulu salıncaklar, huzur tenha bir şey. Yosma dikenlere takılıp düşüyorum dizlerimin üzerine her defasında ağlatılarak uyanıyorum. Kadınlar acıtıyor sanma sözcükler acıtıyor artık. Yazıp kanamalar var avuçlarımda, öfke intiharlarını asmış birileri dudaklarıma. Kendini tanıma sürecinin sosyal çırpınışında kalıyorum bazen. Merkez soldan ağrılarım var. Kalbe yakın, kalbe zarar. Tren garlarında kaybolma heveslisi birkaç tuhaf anı var içimde. Bankamatiklere yatıp zengin uyanacağını sanan çocukların masum hayalleri kemiriyor zihnimi. Sarı sayfalarda umutlarım, dar koridorlarda intiharlarım. Toplamına yaşama süreci belki de sevinci demeyi öğretildim. Bildiğimden değil ezbere gidiyorum iş görüşmelerine. Ezbere sözlüleri beceremiyorum kahretsin. Şurada doğdum, şu kadar iyi biriyim, çok acayip eğitimliyim diyemiyorum! Nah bu kadar saçma işte her şey… kovuluyorum… Mutluluğun resmi sorulduğunda kaçacak delik lazım oluyor. Her soru fütursuzca sorulmasın istiyorum. Soruların bazılarını sormayın işte… Ben size sorunların hepsinden bahsediyor muyum! Şehir sormaz ölürsen… Dibi doludur bazen rasgele gömerler ölünü bulamazsın. Erkekliğini cebinde taşıyan arkadaşların olur bazen, normaldir sinirlenmeye lüzum yok. Bir anda çıkarır cebinden falan kızla özdeşleştirir şekilsel öyküsünü. Tuhaf sözcüklerle sakız gibi anlatır, sakız gevşektir içine yapışır. Dinlersin uzun uzun ses etmeden. O sana öğretmen olmuştur artık, sen de onun kadınlardan bir haber mecburi talebesi. Kırk dakika değildir bu ders ömür boyu sürer. Belli dönemlerde çıkarır cebinden erkekliğini senin teneffüsün o an biter. Oturur ondan öğrenirsin kadını, erkeği. Tuhaftır, seni sana anlatan bir sosyal sakatlık yaşarsın. Özürlüdür bir yanın, kaçamazsın. Samimi olmayan ikramları geri çeviremezsin küstahlıktır. Senin küstahlık edebilme hakkın elinden çoktan alınmıştır. Onu da içirirler, içersin. Sonra ben koyun muyum? sorgularına gömersin de kendini bir süre geri alamazsın. Sistem tokatlar ayılırsın, kadının öper yeniden bayılırsın. Böyle garip tekrarlara şifa niyetine sarılırsın. Şehir sormaz ölürsen… Dibi karanlık olanı kimse sormaz aslında ayıptır söylenmez ulu orta. Ben söylemiş bulundum hadi iyisin, bu ara terbiyesizim. Sabah olur tanrı güneşi gönderir. “İşte mucize” dersin, akşam ne diyeceğini hesapladın mı? Hesaplamadın çünkü bilemezsin. Ezbere yaşamının hoş sözleri çıkıp gider içinden. Nerede kaldı şairliğin? Ayıp ettin kendi mucizene. Mucizen için sakladığın bütün tenhalarını yok ettin, aferin. Alican Doğar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alican Doğar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |