Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Gözüme bir kahve ilişti.Kahvelere gitme alışkanlığın hiç yoktur.Normal zaman olsaydı,hiçbir kuvvet sokamazdı beni o boğucu yere; ama o gün, çocuklar gibi sevinerek içeri daldım ve içeri dalmamla birlikte, ağır sigara dumanı ile karışık kasvetli bir sıcak, yüzüme vurdu.Gözlüklerim buharla kaplanmıştı, bir şey göremiyordum.Sanırım farkında olmadan yüzümü ekşittim.Bir delikanlı koluma girdi: -Neyin var amca?Gel otur, çay verelim. -Olur. Cebimden bir mendil çıkarıp gözlüklerimi temizledim ve delikanlının gösterdiği masaya biraz da çekinerek oturdum.Kahvedeki tüm gözler bana bakıyordu, beni süzüyordu.Tedirgin olmuştum.Kendimi bir suçlu gibi hissetmekle birlikte, utangaçlığımdan dolayı kızıyordum da kendime.Ne olmuş yani yağmurda ıslanmışsam?Böyle uzaydan gelmişim gibi bakmalarına sebep midir bu? Botlarım, paçalarım çamur içindeydi,mahvolmuştum!Bu halde, nasıl çıkacaktım karşısına?Yağmur dinince eve dönüp temiz bir şeyler giyinmeyi düşündüm; ancak hemen kovdum bu düşünceyi aklımdan."Vakit kaybetmenin bir alemi yok." Çayım gelene kadar yan masadaki ihtiyarları seyrettim, tavla oynuyorlardı.Garip bir şekilde özendim onlara.Tek işleri iyi vakit geçirmek,eğlenmek...Ne kadar güzel!Ne var ki bunun için yaşlanmayı beklemem gerekiyor. Kısa bir süre sonra delikanlı çayımı getirdi.Bir iskemle çekip yanıma oturdu: -Amca nereden geliyorsun sen?Nereye gidersin? -Yakında oturuyorum, yakına gidiyorum. Şunu da söyleyeyim:Delikanlının sürekli bana "amca"diye hitap etmesi asabımı bozuyordu.O kadar yaşlı mıyım ben?Ne zaman yaşlandım bu kadar? -Yaa,dedi delikanlı şaşırarak.Buralarda oturanları tanırım ben hep.Yeni taşındın o zaman sen? -Hayır, yeni de taşınmadım.Genellikle evdeyim.Evde çalışıyorum. -Yazık sana amca,dedi.Öyle sıcak gülüyordu ki,sanki kan kardeş olmuştuk iki dakikada;ama ben hoşlanmamıştım.Devam ediyordu: -Evlenmen lazım senin.Bir erkeğin ev işi yapması olur mu hiç?Nerede görülmüş, nerede duyulmuş?E parayı nereden buluyorsun?Evin mi var yüksek kiralı? -Yazarım ben,dedim.Anlamadığını düşünerek açıklama gereği duydum:Yani kitaplar yazıyorum. Derin bir sessizlik oldu.Herkesin bizi dinlediğini o zaman anladım.Şaşkın şaşkın bana bakan onca insanın yüzünde,sanki sözleşmiş gibi hepsininkinde de tek bir ifade vardı:acıma.Bana acımışlardı, evet.Hem de niçin?Yazar olduğum için.Bunun nedeni fikrimce şudur:Yazarlığı meslekten saymıyor, beni işsizliğimi belli etmemeye çalışan bir zavallı olarak görüyorlardı.Delikanlı omzuma dokundu: -Peki amca, peki. Artık buz gibi olmuş çayımı bir dikişte içtim.Delikanlı boş bardağı kaptığı gibi yine neşeyle mutfağa doğru gitti.Bu sırada insanlar dikkatini nihayet benim üzerimden çekmiş, kendi aralarındaki muhabbete geri dönmüşlerdi.Yalnız olduğumu anlayınca cebimden mektubu çıkardım.Bu mektubu tam bir hafta önce almıştım.Aldığım günkü heyecanımı, mutluluğumu, coşkumu anlatmaya kelimeler yetmez.Yetemez.Bir haftadır bir an olsun elimden düşürmedim.Belki kaybederim korkusuyla, odadan odaya giderken bile cebimden çıkarmadım.Bu çocuksu heyecanı anlayabilmek güçtür, biliyorum; ama duygularımdan hiçbir zaman utanmadım, bugün de utanmıyorum işte!Çok mutluydum, evet.Öyleyse niçin mektubun geldiği adrese gitmekte bu kadar geciktim?Niçin bir hafta bekledim?Sormayın, bilmiyorum.Belki düşünmeye ihtiyacım olduğundandır, belki utangaçlığımdan, belki de cesaretsizliğimden.Her neyse ne!Bugün büyük bir gün...Mektubu bir kez daha okudum.İçim yine kıpır kıpır oldu...Delikanlı mutfaktan seslendi: -Amca alır mısın bir çay daha? -Hayır, kalkıyorum. Toparlandım, göz ucuyla dışarıya baktım.Yağmur durmuş, güneş yüzünü göstermişti. -Kahve vereyim? -Teşekkür ederim.Ne kadar borcum? -Elli kuruş. Parayı verip çıktım.İnsanların bu duman altı yerde nasıl gün geçirdiklerine şaşırıyordum.Orada belki de yarım saat bile kalmamıştım; ama sigara ciğerlerime işlemişti sanki.Denizin temiz kokusuna öyle ihtiyaç duyuyordum ki!Farkında bile olmadan ayaklarım beni iskelenin en ucuna kadar götürdü. Deniz, yağmurlu günlere has o yeşil rengine bürünmüştü.Güneşin dalgalara vurmasıyla, kırmızılı mavili renkler denizin üzerinde dans ediyordu.Bir yandan mis gibi bir hava ve martı sesleri...Dalıp gitmiştim.Bakışlarımı uzaklara, çok uzaklara çevirdim.Karşıdan bir yolcu vapuru geçiyordu.İçinde insanlar neşeyle kıyıya doğru bir şeyler haykırıyor, el sallıyorlardı.Ben de onlara el salladım.Gördüler mi bilmiyorum, sanmıyorum.Birden sert bir rüzgar çarptı yüzüme.İçime çektim rüzgarı."Hayatımın en önemli üç şeyi..."diye geçirdim aklımdan,"deniz, İstanbul ve..." elimi cebime soktum.Parmaklarım, mektuba değince ürperdim birden.Üçüncüyü bulmam gerekiyordu."Görüşmek üzere deniz!İyi haberler getireceğim sana." Sık adımlarla yürümeye başladım. On beş yirmi dakika boyunca öylece yürüdüm.İçimde, taşımakta güçlük çektiğim büyük bir heyecan vardı.Daha önce de söylediğim gibi, gençlere özgü bir heyecandı bu.Bana yakışmıyordu.Kimsenin bilmesini istemezdim, utanırdım.Nitekim kimse de bilmiyordu zaten.Yol boyunca, düşüneceğime yemin ettiğim konuların hiçbirini düşünemedim.Öyle alakasız, öyle mantıksız yerlere gitti ki aklım, yine kızdım kendime.Annemi düşündüm mesela.Nereden geldi aklıma bilmiyorum!Çocukkenki doğum günlerimi düşündüm.Yalnızca annemle ben olurduk o günlerde.Hiçbir arkadaşım olmazdı.Annemle ikimiz pasta keser, sonra da fotoğraf albumlerine bakardık.Her yıl, aynı gün, aynı fotoğraflara bakardık.Doğum günümde bir tek annemin yanımda olması, çocukken fena halde canımı sıkardı.Şimdi, bu durumun niye canımı sıktığını anlayamıyorum.O günü annemle geçirmekten daha anlamlı ne olabilir? Ben doğarken de, yalnızca annem ve ben vardık. Paşabahçe'ye vardığımda saat biri çeyrek geçiyordu.Buraya daha önce de gelmiştim, biliyordum aslında; ancak bugün her şey gözüme çok başka gelmişti.Yollar, insanlar, dükkanlar, esnaflar, İstanbul'un yorucu kalabalığı...Hepsine yabancıydım.Kahvedeyken de böyle hissetmiştim.Acaba bu his, kalıcı mı bende? Şimdi adres soracak güvenilir birine ihtiyacım vardı."En iyisi bir esnafa sormak"diye düşünüyordum; ancak, bir taksi durağı ilişti gözüme.Hemen harekete geçtim.Benim yaşlarımda bir taksiciye, nedense bağırarak: -Bakar mısınız?Bir adres soracağım, dedim -Atla götüreyim. -Yok yok.Yakın zaten bir baksanız. Taksici tek kaşını kaldırarak baştan aşağı süzdü beni.Esmer yüzünde, sert ve şüpheli bir ifade vardı.Zarfın üzerindeki adresi gösterdim.Ellerim titriyordu. -Nesi oluyorsun Ahmet'in?Arkadaşımdır, biliyorum bu adresi. -Karıştırdınız belki de.Hazlı Hanım için ben... -Tamam işte.Ahmet'in karısını diyorsun.Nazlı.Bak kardeşim, şu gördüğün sokaktan yukarı çıkacaksın, sola doğru aynen gideceksin.Hastane sokağından tekrar sol...Az ilerideki mavi badanalı ev...Ali benim ismim.Benden de selam söyle. "Ahmet'in karısı..." Son duyduğum buydu.Ondan sonrakiler gereksiz, mantıksız sesler olarak işledi beynime.Anlam veremediğim sesler olarak...Ne hissettiğimi anlatmaya çalışmayacağım.Zaten tam olarak ben de bilmiyorum.Aklımda tek kalan, miğdemden boğazıma doğru gittikçe artan bir basıncın etkisiyle kulaklarımın tıkanması ve gözlerimin kararmasıyd.Acı doruğa ulaştığında ağlamayı bile beceremiyor insan.Çok garip...Oysa ne kadar istemiştim o an ağlamayı. Taksici sırıtarak bakıyordu yüzüme: -Hey!Anladın mı dediğimi?Ben götüreyim, hemen şurası zaten.Para da almam, arkadaşımın misafirisin ne de olsa! -Yok giderim kendim. Koşmaya başladım.Taksicinin söylediği sokaktan yukarı doğru..Demek aklımda kalmış,demek ki dinlemişim aslında.İnsan beyninin mucizevi gücü..Çoluk çocuk,herkes kafasını çevirip,tekrar tekrar bakıyordu bana.İri yarı,bıyıklı,yaşlıca bir adam deliler gibi koşuyor!İlgilerini çekmiş olmalı.Haksız değiller,kızmıyorum onlara.Ama şundan da eminim ki, o an hiçbir güç yavaşlatamazdı beni.Durmam,sakinleşmem imkansızdı.Eğer durursam,bayılacağımı hissediyordum.Bayılmamak için koşuyordum.Durduğum yerde yıkılacaktım.Emindim bundan. Mavi badanalı evi bulmayı başardım.Nasıl başardığımı kesinlikle bilmiyorum.Her şey ama her şey iradem dışında gelişmişti.Evin önüne geldiğimde,ter içinde kalmıştım,ateş çıkıyordu sanki sırtımdan..Zile bastım,hem uzun uzun bastım..Açan olmadı.Yanlış eve geldiğimi düşünerek,adresi kontrol etmek üzere mektubu cebimden çıkardığım bir sırada,açıldı kapı.Nazlı’yı gördüğümü net bir şekilde anımsıyorum.Sonrasında bayılmışım.. Tekrar kendime geldiğimde,Nazlı;yanaklarıma boynuma kolonya sürüyor,uyanmam için yalvarıyordu.Bir süre gözlerimi açmadım.Ellerinin,yanaklarımı,boynumu okşaması öyle kolay vazgeçilir bir şey değildi çünkü. Buradan sonra yaşadıklarımın her biri benim için ayrı bir hayal kırıklığı oldu.Nazlı’nın dudaklarından çıkan her söz,dağ gibi içime oturdu.Beni içeri almadı,çünkü kocası gelebilirmiş her an.Beni görürse yanlış anlarmış.Mektup yazmasının tek sebebi,merak etmesiymiş.Görüşememişiz uzun zamandır.Öldüm mü kaldım mı bilmiyormuş.İstediğim zaman onu ziyarete gelebilirmişim.Hem artık yolu da öğrenmişim,hiçbir sorun yokmuş ortada..Ha bir de,kendime çok dikkat edecekmişim.. Eve dönerken,içimde buruk bir sevinç,göğsümde yumruk gibi bir hayal kırıklığı vardı.Bir de,söylemeye utanıyorum ama rahatlamıştım sanki.Evime,yatağıma bir kavuşsam,iki gün aralıksız uyurdum.Dönüş yolu,bana nedense daha kısa geldi.Gelirken uğradığım kahvenin önünde durup,uzun uzun baktım.İskeleye gittim sonra.Deniz,dalgalar,martılar..Her şey bıraktığım gibi duruyordu.Değişen bendim bir tek.Deniz,bana inat mutluydu.Cebimden mektubu çıkarıp,okudum.Son satıra takıldı aklım:”Yanıma geldiğinde neyle karşılaşırsın bilmem.Ama sana olan sevgimden şüphe duyma,üzülürüm.”Avuçlarımda sıktım mektubu.Denize atmayı isterdim,çok isterdim ama kıyamadım.Yüzümü ellerimle kapadım. Kolonya kokusu ağlattı beni.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © T.Tekin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |