İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
İlk kez yedi yaşımda öldüm. Yedinci ayın yedisi. Saat yediye yedi kala (ya da yedi geçe, emin değilim). Yedi kez kırptım göz kapaklarımı. Yedi kez nefes verdim. Tenim usulca güneşe kesti. Sıcacık bir ölü, boy fakiri bir ara sokakta, hâllerinden utandıkları için yana eğilen gecekonduların buğulu bakışları arasında, boylu boyunca? Ve başucunda yedi adet kan damlası. Anlatması güç, utandım ölmekten. Çünkü, yazdı. Çünkü, silme mavi bir gök şaha kalkmıştı şehrin üzerinde. Çünkü, bütün çocuklar dışarı çıkıp oyun oynayacaktı. Kuka, yakan top, saklambaç, dekman, kafa karış, ortada sıçan, köşe kapmaca. Ben olmayınca bu yedi oyun da eksik kalacaktı. Kavağa sevdalı serçelerin yedisi üzerime kondu. Notası bilinmeyen bir ezgiyi ördüler aralıksız. Üstüm başım cıvıltı doldu. Dedim ya, ya yediye yedi vardı, ya da yedi geçiyordu. Issız bir ada gibiydi sokak. Koşturan yedi cinden başka kimse görünmüyordu. Of, o kadar Robinson?dum ki bu yalnızlıkta, aklımdaki her şey Cuma?ya dönüşüyordu. Cebime sakladığım yıldızların yedisi soluyordu. Korkuyordum. Eksik bir mehtap olacaktı bu gece. Çünkü, her akşamüzeri uçan kayığıma atlayıp yıldızları göğe ben savuruyordum. En azından, düşlüyordum bunu. Düşlerimin gecesini yıldızsız koyacak kadar büyümediğime inanıyordum. Bir masalda mı neydim, şaşırıyordum. Usulca siliniyordum. Saydamlaşıyordu tenim. İnanamıyordum. İlk kez ölüyordum çünkü. Ölümün bu kadar erken geleceğine ihtimal vermiyordum. ?Daha yedi bile değil, ya da yediyi yedi geçiyor,? diye söyleniyordum. Kimseler duymuyordu sesimi. Asfalt usulca eğilip bükülüyordu bedenimin altında. Ruhum kök salacak bir toprak parçası arıyordu. Saniyeler dakikaya, dakikalar saate dönüşüyordu. Zaman yerli yerinde duruyordu yine de. Aklıma saplanan kurşunkalem ömrümü alıyordu. Yedinci ve son nefesimi vermeden az önce geçti hayatım gözlerimin önünden. Kısa film gibiydi. Sıkıcı. Antraktta dışarı çıkıp oyun oynamayı tasarlıyordum (Kısa filmlerde ara veriliyorsa tabi). Sadece bu ihtimal gülümsetebiliyordu beni. Sonra bir şey oldu. Yedinci nefes kurtuldu dudaklarımdan. Göğüs kafesimde barınan kuş kanat vurdu. Tüyler değdi ruhuma. Hayat bembeyaz oldu. Bir şey ayrıldı benden. Baktım: Ben. Ben havalanıp asfaltta boylu boyunca yatan bana bakarken, ben havalanan bana baktım boylu boyunca yattığım yerden. Hay Allah, bu kadar tekken nasıl çoğaldım ve nasıl bu kadar bağımsız kalabildim kendimden? Nasıl oldu bilmem ama, ayağa kalktım. Havaya sıçradım. Tutmak istedim havalanan kendimi. Başaramadım. Çünkü uzaklaşmak istiyordum yerdeki kendimden. Kaçmaya başladım. Kendimin peşine takılan kendimin peşine takılan kendimin peşine takılan kendimin peşine takıldım. Yedi kere yakaladım kendimi. Yedi kere yakalandım. ?Tabi,? dedim. ?Ne denli çabalasan da kaçamazsın kendinden. Yüzleş! Yaşamla yüzleş, ölümle yüzleş, düşünle yüzleş? Yüzleş ki, yedi kan damlasına dönüşmesin yazmaktan kaçındığın sen.? Yedinci ayın yedisi. Saat yediye yedi kala (ya da yedi geçe, emin değilim). Yedi yaşında öldüm ilk kez, evet, yalan değil bu. Ya da, şairin dediği gibi, ?Beni öyle bir yalana inandır ki, Ömrümce sürsün doğruluğu." (*) Öyküsünü yazmadığım benlerden birince vuruldum, tam yedi yerimden. Kurşunkalemlerimi boşalttım üzerime. Ve durup şöyle dedim kendime: ?Yaşamak istersen, yaz. Yaşamak değil de ?yazamak? deriz adına, varsın olsun. Bir düşlük edin kendine. Hayır, günlük değil, düşlük. İzmaritine geldiğin düşleri söndür içinde. Yani, yaşadıklarını değil, küçücük bir sapma nedeniyle yaşayamadıklarını yaz. Kaderinin dışında kalanları. Yaz ve yalanlarına inandır dileyenleri. Yazacak mısın? İyi düşün, yaşaman buna bağlı, ya da yazaman. Sözün söz mü?" ?Söz? O günden beri, yedi kendimi yanıma alıp yedi tepeli kentin gizlerinde geziniyorum. Rüzgâra fısıldadığım düşlerin güz yapraklarının peşine takılışlarını izliyorum sabırsızca. Yedi yaşında ölen bedenimden artan yalancının verdiği sözü tutuyorum. Kendimle çelişiyorum sık sık. ?Bir yalancının verdiği söz neden doğru olsun ki,? diyorum. Yine de, kendimi inandıramıyorum buna. Saat yedi. Akşam. Kalemimle yaralıyorum yine kendimi. Kum saatini ters çevirince hayat geçmişe akacak. Geriye döneceğim. Pusu kuracağım o daracık sokakta. Kendimi bekleyeceğim. Elimde bir kurşunkalem, omuzlarımda öykü. (*) Özdemir Asaf
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aşkın Güngör, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |