İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Gökyüzü aydınlığını saklayalı az bir zaman geçmiş, Karanlık… Yetişmek için çabalayan beni, yerime mıhladı “O” “Seni bi kere öpeyim öyle git…” Uzanan kirli kipkirli kollar, minicik eller, Taras taras kaküllerin arasından ışıldayan gözler, Eğildim, “O” beni öptü, buz gibi fark etmediği üşümüş dudaklarıyla, Aslında beni değil, Ufacık varlığını azarlamayan, horalamayan, ümidine sarıldı ve öptü… Asla unutmayacağı, ama bir türlü hatırlamayacağı,”kek saklama kaplı” beni, “Bi kere öptü,” Sonra izin verdi, Ben de gittim, ismini bile sormadan, Sadece arkamı döndüm, Akamayan, adaletsiz göz yaşlarımın ateşinde yanarak gittim… Oysa birkaç dakika önce oradaydım… Yoksulluk da oradaydı, Molozlar da, Depremin depresif sarsıntısının kalıntıları gibi ürküten yığınlar oradaydı… Hem molozlar, Hem kendilerine yakışan arsızlıklarıyla, kara cesur, kara cahil, pervasız kadınlar oradaydı… Yoksulluğun asık yüzüne inat, başkaldıran sevinç oradaydı… Karanlıktı ve kalabalık, Hurda demirin, yamuk yumuk soğukluğunda, yenecek sıcacık ekmeğin koksusu oradaydı… O yerde, bir başıma, şaşkınım… Elimde çantalarım, paketlerim, Acele acele, kapatılmış yol üzerine yayılmış beton kalıntılarının üzerindeki kadınları çekiyorum… “Bunların erkekleri neden çalışmıyor bu saatte, çoluk çocuk peşlerinde…” Kaprisli edasıyla, tepelerdeki bir kadın bağırıyor, Elinde balyoz, bir de ağzında sigara; “Senin başka işin yok mu bacım?…” (Korktum mu?...........................) (Bilmem, belki…) Ama düşündüm, “Utandı mı ki,” dedim, Farkında olduğu yoklarından, kayıtsız şartsız mecburiyetlerinden… Deklanşöre ard arda basarken, “Yok, yok” dedim kendi kendime… Utanan insanlara has mahcup, sesleniş değil bu… Tehditkar, güçlü, alışık, ”Kodum mu oturursun” sesi… Aslında isyanın sesi… “İşim sizsiniz işte, bak gazeteye çıkacaksınız, akşamın bu saatinde ekmek parası peşindesiniz…Sorun yok merak etme…” Yıkıntıların inceldiği yerde, asfaltın üstüde, hep orda otururmuş gibi, bebeğini hep orada emzirmiş gibi, bir başka kadın… Bacaklarına yatırdığı bebenin altını değiştiriyor bir çırpıda… Belli ki, yıllar önce donmuş çimento kum karışımının arasında saklı ekmeğine acele ediyor… Canlı, hareketli ve mutlu ana, arkadaşına sesleniyor, çöreklendiği asfalt zeminden… “Gasteciymiş kız, sizi gasteye basacak, biraz medeni olun…” Yandaş bulmanın şımarıklığı ile gülümsedim, “Dur, bebeğinle seni de çekeyim kalkma…” “Olmaz, benim herif kıskançtır çok, başım belaya girer mi girer, çekme” (Son sözlerini üzüntü ile mi söyledi?...) Hayır… Gereğinden yüksek bir sesle, kıskanılmayan demir kadınlara nispet, daima kıskanılmayı umarak söyledi… Medeniyete çağırdı ve “herifinin onu sevdiğini” kara kuru kocalarının karılarına haykırdı… Sonra, ben çektim, onlar çalıştı… Güçlü, alışık ve gözlerinde umarsız arsız hırsla… “O” ve onlar poz verdi sonra… Zafer işaretini nerde gördü ki bu oğlan… “Karşıya gidin, oradan bana bakmadan yürüyün” Arkalarında bilindik diklikleri ile çalışan bir yandan atışan anaları, “Güzel bir kare olacak…” Ama ne mümkün, Gözleri bende, Flaş patladı, “O” ve onlar koştu, “Bakalım, bakalım!...” Makine bir yanda. ben bir yanda… “Yavaş olursanız gösterebilirim, sakinlik lütfennn” Onlar sakinleştiler, Annelerinin ve kendilerinin gasteye basılcak fotoğraflarına baktılar, “O” hariç dağıldılar… İzledi… Makinemi yerine koydum… Çantamın birini omzuma, birini elime aldım… Paket ve poşetlerin sapını avucuma sıkıştırdım… Doğruldum… “O şey ne?” “Bu mu, kek pişirdiğimde bayatlamasın diye bu kaba koyacağım” “Kolay gelsin” sözlerim” Sağol bacım” diyen seslere karışırken, Yürüyorum, “Çok para mı?” (Neden utanıyorum ki?…) “Değil…” “Ne zaman yapacan kek?” (Her kek yatığımda sen aklıma geleceksin…) “Eve gittiğim de yapacağım…” “Buna mı koyacan?” “Evet…” “Ben de alır mıyım büyüyünce, ben de kek yapacam” “Tabi yapacaksın, çok küçüksün şimdi. Okula, gideceksin abla olacaksın ve istediğin her şeyi yapabileceksin, alacaksın” “Sen çok okula gittin mi?” (Pembe yalan…) “Evet, çok okula gittim. Okula gitmezsen olmaz, kitap okumazsan olmaz…” “Keki buna koy, bayat olmasın tamam mı” “Tamam, buralarda olursan yarın sana getiririm…” Yol arkadaşım yavaşladı… “Haydi bakalım küçük hanım, iyi akşamlar… Çok okuyacaksın değil mi?” Ses etmedi, sanki takılmıştı bir yerlere, Arkasından bakarken adım adım uzaklaşıyorduk birbirimizden… Yoluma, döndüm… Kaldırıma tam çıkmıştım ki, seslendi, “Dur, seni bi kere öpeyim, öyle git…” Minicik tomralanmış kara kirli elleri, Tozlanmış taras taras saçları, Kaküllerinin arasından görünen, ürkek parlak gözleri, Sadece eğildim… Boynuma sarıldı… Ve öptü… Yanağıma değen dudaklarının buz gibi dokunuşu kazındı ruhuma, Bir de değiştirip, değiştiremeyeceğini bilmediğim kaderi… O aslında beni değil, Ona verdiğim umudu, azarsız üzümlü kekimi öptü… Dudakları soğuk, kalbi sıcacık… Sonra sekerek koştu karanlığına… Gözlerimden akamayan yaşlarla, şakaklarımı zonklatan acıyla daldım… Keşke bu kadar kolay olsa, Bir kitap veremeden, elinden tutamadan, iki kuru kelamla kaderlerini değiştirebilsek… Doyumsuzluğun derinlerinde, bencil, şımarık dünyalarında yaşayanların yanında, Adını bile bilmediğim, bilmediğimiz nice çocuk, Karanlıkta, ekmek kokulu hurdaların arasında kaybolup giden minicik bedenler… Ve yıllar sonrası için hayal ettim, “Bir teyze vardı hiç tanımıyorum, yıllar önceydi. Yoksulduk. Ona bir akşam rastladım. Arsızca sokuldum, azarlamadığı için, ondan kek istedim. Eminim sonradan beni bulmaya çalışmıştır. Bana oku dedi, çalış. O zamandan karar verdim belki, bulunduğum yerden kurtulmak için çabalayacağıma, kaderimi değiştireceğime. Ve onu hiç unutmadım, yüzünü gözlerimin önüne getiremedim ama unutmadım, benliğimi okşayan sesi kulaklarımda kaldı. Getiremediği kekin tadı damağımda, sıcacık yanağı aklımda. Ben ona teşekkür ediyorum, bu günüm için…” Keşke bu kadar kolay olsaydı… Keşke...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ümit Turpcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |