Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
“Mustafa Uçar, değil mi?” Mustafa uzatılan eli sıktı. “İçeri girebilir miyiz? Ayla hakkında konuşmak istiyorum, Ayla Tekin hakkında. Bir süre burada yaşamış sanırım.” Mustafa “Siz kimsiniz?” demeyi düşündü, ama kim olduklarını anlamıştı. “Hakkı Bey olacaksınız. Buyurun girin içeri.” Hakkı, tanınmayı beklemiyordu. Bu yüzden, adı söylenince istemsizce eli silahına gitti. Kendisini tanımasına rağmen, Mustafa'nın serinkanlılıkla onu içeri davet etmesine şaşırmıştı. İki adamıyla birlikte içeri girdi. Mustafa misafirlerine gülümsedi. “Bir şeyler içmek istersiniz her halde. Bir şey yediniz mi? Köyden buraya gelmeniz zor olmuştur.” Hakkı, Mustafa'nın gözlerine baktı. Korku arıyordu, bulamadı. “Dürt yıldır Ayla'yı arıyorum. Paramı alıp ortadan kayboldu. Tuttuğum detektifler iki buçuk yıl önce buraya taşındığını söylüyor. Ayla'nın nerede olduğunu biliyorsun değil mi?.” Mustafa yeniden gülümsedi. “Metresinle yattım, Paranı çaldım. Kaçamam da, burası cinayet işlemek için mükemmel bir yer.” Hakkı öfkelenmişti. Silahını çıkardı, Mustafa'nın başına dayadı. “Bana Ayla denen orospunun nerede olduğunu söyle.” diye bağırdı. Mustafa'nın yüzünde korktuğuna ilişkin en ufak bir belirti yoktu hâlâ. Pencereye doğru sakince yürüdü. “Onunla olduğum süre boyunca hep senden korktu. Bir gün onu bulacağını biliyordu.” Hakkı öfkeden çıldıracak gibiydi. Yine adamlarının Mustafa'nın üzerine yürümelerine izin vermedi. Mustafa'nın konuşmasını istiyordu. Nasıl olsa elindeydi artık. Mustafa devam etti. “Denizi görüyor musun? Ya şu ufacık kumsalı. Ayla oradan denize girmeye bayılırdı. Bikinileri sevmezdi, çoğu kadının tersine tek parça mayo giyerdi. Bir de çocuk gibi kumdan kaleler yapardı, onu koruyacaklarına inanırdı, ama hepsi ilk dalgada yıkılırdı.” Mustafa, Hakkı'nın söylediklerini umursamadığını biliyordu ama son sözlerini söylediğinin farkındaydı. Bu yüzden yalnızca söylemek istediklerini söylüyordu. Üstüne çevrilmiş silahın farkında bile olmadan bir buçuk yıl öncesinde Ayla'yla birlikte yaşamaya başladı. Silah o anda patladı. Mermi Mustafa'nın sol bacağından girip onu dayanılmaz bir acıyla yere yıktı. ... Mustafa Ayla'yla bu olaydan üç yıl önce tanışmıştı. Ayla kendinden genç bir erkek arıyordu. Kırkına varmak üzere olduğundan 19 – 20 yaşında bir erkeği peşinden sürüklemeyebilmesi için, o kişinin parasız, işsiz ve umutsuz olması gerekiyordu Çünkü, Ayla yalnızca para verebilirdi. Mustafa tam aradığı gibi biriydi. Mustafa'nın, Ayla tarafından sağlanan lüks arabalara, lokantalara ve kumara alışması uzun sürmedi. Delikanlı daha nasıl olduğunu bile anlamadan kendini senetlerle Ayla'ya bağlı bir durumda buldu. Aslında Mustafa için bu o kadar da kötü değildi. Ayla'nın himayesinde bu lüks hayata devam edebilirdi. Yalnızca iki şartı vardı Ayla'nın: Mustafa ona sadık kalacaktı ve Ayla'nın istediği yere taşınacaklardı. Böylece Mustafa'nın şu anda yaşadığı ıssız villaya taşındılar. Mustafa'nın ailesiyle ipleri kopmuştu, arkadaşı da yoktu, ama bu kadar ıssız bir yer beklemiyordu. Onu bundan daha çok şaşırtan ise Ayla'nın davranışlarındaki değişimdi. Kafasında tilkiler dolanan hesapçı kadın ortadan kaybolmuş, yerine neşeli bir çocuk gelmişti. Hemen her gün yağmur yağsa bile denize giriyor, kumdan kaleler yapıyordu, ama kaleler denize o kadar yakındı ki daha bitmeden bir dalga kaleyi yıkıyordu. Bir de geceleri Mustafa ile yatakta iken yakında onu serbest bırakacağını söylüyordu. Oysa, Mustafa bu hayata çoktan alışmıştı, serbest bırakılmak istediği yoktu. ... Çıplak göğsüne inen kemerin acısı Mustafa'yı üç yıl öncesinden bugüne getirdi. İki koruma gömleğini çıkarmışlar, Hakkı ise kemeriyle bütün gücüyle vuruyordu, Ayla'nın erini öğrenmek istiyordu. Mustafa, ne bacağındaki yarayı yarayı ne de kemer darbelerini umursuyordu. Ayla'nın sırtında ve göğsünde de dikey çizgiler halinde yaralar olduğunu anımsadı. Hakkı'ya karşı içi onulmaz bir hınçla doldu ve bir zamanlar Ayla'nın çektiği acıları çekmekten garip bir zevk duydu. Hakkı'ya baktı. “Senden çok korkardı. Nereye kaçarsa kaçsın onu bulacağını düşünüyordu. Bir çocuğun hayaletlerden korktuğu gibi... Çocukça hayalleri vardı. Şehre ilk indiğimizde kendisine bale elbisesi aldı. Dünmüş gibi hatırlıyorum. Yaşına, yaptığının aptalcalığına rağmen o kadar şirin ve güzeldi ki o elbisenin içinde.” Hakkı, duvara özenle asılmış iki bale ayakkabısını o zaman fark etti. Mustafa'ya vurmayı bıraktı. Sakinleşmişti, nasıl olsa konuşturacaklardı. “Madem benden o kadar korkuyordu, neden paramı çaldı.” Bu soru Mustafa'yı tekrar Ayla'yla birlikte olduğu günlere döndürdü. Yatakta yanında yatıyordu Ayla. İnce bir çarşaf çıplak bedenini örtüyordu. Ayla, Mustafa'ya döndü. “Sen hiç intihar etmeyi düşündün mü?” diye sordu. Mustafa şaşırmıştı. “Hayır, bu da nereden çıktı şimdi?” Ayla gülümsedi. “Ben, Hakkı'nın yanındayken denemiştim. Küvetin içinde bileklerimi kesecektim, vazgeçtim ama.” “Kapat bu konuyu.” “Hayır, konuşmalıyız. Bileklerimi kesmekten vazgeçtim, intihardan değil. Küvetin içinde elimle jiletle çırılçıplak yatarken, onu kaybetmeden önce ruhumun orada bir yerde olduğunu hissetmek istedim. Bu yüzden başka bir yol seçtim.” “Ayla, neler saçmalıyorsun.” Mustafa, korkmaya başlamıştı. “Bana yardım edeceksin. Beni seviyorsan istediğimi yapacaksın. Hakkı gibi saplantılı bir manyaktan onca parayla kaçmak intihardı, ama onun einde ölmek istemiyorum. En mutlu anımda ölmeliyim. Bunu sen yapacaksın.” “Yeter bu kadar.” dedi Mustafa ve yataktan dışarı çıktı. “Sevgilim lütfen. Başına hiçbir şey gelmeyecek. Sonra serbest kalacaksın. Paramı da senin üstüne geçireceğim.” ... Hakkı'nın adamları Mustafa'yı yaralı bacağının üstüne kaldırdılar. Hakkı tüm gücüyle bir yumruk attı. Mustafa hâlâ konuşuyordu. “Yapmamak için çok direndim, ama bunu öyle çok istiyordu ki bana her türlü bakıyı yaptı. Bir gün ayağıma kapandı. Başka bir gün evde ne varsa üzerime fırlattı. Başından vurdum onu.” Parmağıyla komodinin üstündeki mermi kovanını gösterdi. “Mermi kovanı saklıyorum. Bale elbiselerini giymiş, evin içinde dönüp duruyordu.” Hakkı bir yumruk daha attı. Mustafa gülüyordu. “Cesedi mahzende, git bak, ama şunu bil: Onun katili ben değilim, sensin.” Hakkı son bir yumruk attı. Evde mahzeni arayıp buldu. Ayla'nın cesedi camdan bir tabut içine konmuştu. Tabut iyice yalıtılmış olduğundan koku gelmiyordu, ama Ayla'dan kalan birkaç kemik, çürümüş et ve kemiğin üzerine düşmüş bir bale elbisesiydi. Hakkı öfkeyle geri döndü. Silahını belinden çıkardı, şarjörünü çekip Mustafa'nın alnına dayadı. Mustafa, Hakkı'nın gözlerine baktı. “Ayla'ya yaptıklarını ödeteceğim.” Hakkı güldü. “Hayır, yalnızca öleceksin.” dedi ve tetiği çekti. Mustafa, Ayla'ya kavuşmuştu. Hakkı ve adamları üstlerini temizleyip dışarı çıkmak istediklerinde, konağın bütün pencerelerinin demirli ve kapısının kilitli olduğunu fark ettiler. Hakkı Mustafa'nın cesedini aramaya başladı. Anahtar Mustafa'nın cebindeydi. Kapıya soktuğunda kapıyı açamadı, ama villanın iki yanından ateşeler yükseldi. Yangını görenler villaya ulaşabildiklerinde içeride yalnızca beş ceset buldular.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ceyhun Çakar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |