Okula ilk geldiğimde boynum eğikken karşımda duran eli görmemle başladı dotluğumuz. "Merhaba!" dedin sıcacık bana. Nerden bilirdik ki o "Merhaba" nın dostluğumuzu dört sene boyunca sürdüreceğini...
Çinili cafede ki o günü düşünüyorum dostum. Sabah saatlerinde gidip cumbaya oturduğumuz günü. Arkadaşlığımız yeni başlamıştı ama iki eski dost gibiydik. Çarşamba günü gitmiştik o cafeye. Birbirimize cumbada duran o masayı göstermiştik. Gülümseyerek karşılıklı oturduk oraya. İlk suskunluğumuzu cappucinolarımız bozmuştu. Zevklerimizin aynı olduğunu o gün öğrenmiştik.
İkimizde ilk aşkımızı yaşıyorduk o günlerde... Anlattık korkusuzca birbirimize yaşadıklarımızı. En özel sırlarımızı da paylaştık o gün. Belki de bir ilki başarmıştık. Tanıyabilmiştik birbirimizi.
Derken tramishularımız geldi koyu sohbetin arasında. Burnumuzu üzerinde ki kahveye bulayıp yerken geçmişimizi de paylaştık yanı sıra. Tam 5 saat boyunca durmadan konuştuk, ağladık, güldük.
Düşünüyorum da tam dört sene geçmiş o günün üzerinden. Tarihsiz ve saatsiz zamanları geçirdik seninle. Zamansız günlerde ağladık. Korkmadık hiç kimseden. Yılbaşlarında tam 24.00 da açmak üzere mektuplar yazdık birbirimize. Günlükler tuttuk beraber. Yalan hikayeler anlattık çevremizdekilere ama biz yalan değildik. Günlerimiz beraber geçerken zorunlu ayrılıklar başladı ama bitirmedik dostluğumuzu.
Şimdi sen hayatın başka patikasında koşuyorsun, bense çok başka. Yine de devam değil mi dostum? Seni çok özledim.