Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Dur! Yoksa umut yolculuklarına çıkmaya mı niyetlisin? Eğer öyleyse bekle biraz daha düşün,o her şeyi yutan,zararlı tohumlarını insanın kalbine eken,munasebetsiz bir çıkış,ani bir kaçış ve adi bir oyalamacadır.İnsanın kemiklerini bir anda eritir.Et yığınına dönen bedeninin artık boş bir çuvaldan farkı kalmaz.Elinde avucunda ne varsa alır götürür,o seni iliklerine kadar sömürür ve bitersin.sonra yalnızlık nöbetlerinin ilk adresi ve aynı zamanda son durağı,bedbahtların yuvasına gidersin.orası saklı odadır,anlatılamayandır. Kapana kısıldığın yer işte kapılar ardından kapandı: Saklı oda içinde bir şey...Oraya girenler mutlaka çıkmak isterler de bunu dilerseler bile kurtuluşa eremezler.O kaçış planlarına yönelenler de,kapıyı bir türlü açamaz ve o arada hapis kalırlar.Dört duvar,duvarlar sisli.......ıslıklar ve görünmeyenlerle oturanlar,sohbet edenler,gülenler.Kahkahayı basanlar,ağlayanlar... İnsan burada kendini tek yalnız zanneder de aslında çokturlar.Bir küçük oda, duvarları bulanık gözüken ama kalabalık.İlk bakışta kırılgan bir özelliğe sahip olduğu anlaşılan ve bitkinliğin had safhasında,zavallı hayatlar...Neyin ne olduğunu çözememenin kıvranıklığında debelenme,sonsuz zannedilen işkence,mükemmel bir direnme,sonuçta olağan bir hezimet... Odada bulunanlar,kalabalıkta susanlar,isyan edenler,içenler....Hiç bir zaman geri dönüşü olmayan bir yolu takip edenler...Ezilmenin ne olduğunu elbette anlamışlardır fakat bu gerçek onlara,diğerleri gibi görünmezdir.Gözdeki perde engeli en acımasız şekilde hayata seddini çekmiştir.insanlar oyunda,onlar bilmedikleri bir sahnede baş rol oyuncuları.ciğerleri tozlu,beyinleri de... İmkanın yokken imkansızlıkların peşinden koşmak!imkansız değil diyorsan hiç bir şey yine de iyi bir avutma biçimi kendini.Yalnız şunu unutma imkanın yoksa imkansızı es geçmelisin.perde buraya da set çekmeli.Yoksa hayatın kabus gibi üzerine çökmesi kaçınılmaz hale gelir. Yaşam kaynağını gösteren işaretler bütünü yani beyninde oluşturduğun iç dünya iteneklerinin yanlış olması halinde düşeceğin buhran en acımasız bir silah olarak alnının çatında biter ve neye uğradığını şaşırırsın çünkü sana ölümü getiren yaşam kesen makine aslında senindir.Bu yüzden değer noktalarını belirlemede uygulayacağın yöntemlerin işlerliğinin doğru kanallarda ilerlemesini sağlamak istiyorsan mutlak surette iyi düşünmek ve çoğu zaman duygularının esiri olmaman gerekmektedir.Aksi takdirde içinde bulanacağın psikolojik durum çölde su arayan bahtsızın halinden eksik kalmayacaktır. Zamanın durdurulamayışı bahsettiğim odadaki saatle sembollenmiş ayrıca içinde bulunanların bazı fiziksel değişikliklerinde rastlanmıştır.Onlar sürekli bir telaş içindeydi ve hep işkence ediyorlardı kendilerine.Durup düşünmek akıllarına dahi gelmemiş azgın sulara kendilerini kaptırmış ve dibe vurmuşlardı.Onlara dib bile az.... Anlatılan bir hikayede ise çölde ilerleyen adamın bir bineği ve onun sırtına yüklediği yiyecek ve içecekleri vardır.Adam tam çölün ortasına geldiğinde talihsiz bir olayla karşılaşır.Bir gece az da olsa uyuması gerekir ve uyur.O gecenin sabahında kalkıp etrafa baktığında gözleri fal taşı gibi açılmıştır.Ortada ne eşeği vardır ne içeceği ne de yiyeceği...Büyük bir bitkinlik çöker üstüne yığılır artık yapacak bir şey kalmamıştır.Artık uzanıp ölümünü beklemekten başka hiç bir şeyi... Uzanır olduğu yere,artık ümitler tükenmiştir.Ölecektir bu bir son...Bir süre sonra eşeği sallanarak gelir.Ve adam sevinç çığlıkları içinde gözleri yaşlı olarak hayvana sarılır. Bizse odada yalnızlık çekiyoruz hayatın içinde iç bir odada.Oranın kapılarını zorlamak elbetteki sevgi sıralamasında yapılan yanlışlık ve umutsuzluğun verdiği elemlerdir.Yaptığımız tercihler hayatımızı değiştirir.Olumlu hareketler ise geleceğimizi... O zaman akan zamanda kontrollüysek oynadığımız oyunda bildiğimiz roldeysek ve ölüm konusunda tedbirliysek yaşam kendiliğinden bize gelecektir.Kilitler kırılacaktır. Tek sorun kaybettiğimiz eşeğe kavuşma vaktini hayal etmediğimizdir.... Tek çare içimizdekileri dışımızdakilerle bütünleştirmektir.... Bu yüzdendir ki insana dibler değil yüksekler yaraşmaktadır.Çünkü kaybolan eşek, arayan insan.Kaybolan insan olmak kimseye yaraşmaz! Murat Akbulut
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat Akbulut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |