Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Söz dururken yazıya sığındım. Cama başım yaslı seni bekliyorum. Bu ayrılık acısı ve kederi nedendir düşünüyorum. Belki bir geç kalma hadisesi. Belki de yanlış zamanda sevme anıdır. Seni bekliyorum. Seni göreceğim; içimde bir şeyler koşacak. Belkide sen göremeyeceksin. Ben kederle sevinci duyup dalacağım kendi kurduğum hayal âlemine. Kalbimi ben istediğim için senle dolduracağım. Sonra sana dair beslediğim hülyalara dalacağım. Bülbüle eşlik edip sevdiğin tüm şarkıları mırıldanacağım. Her şeyini senle kurduğum şehirler yaratıp dolaşacağım. Boynum ağrımaya başladı. Herkes geçti sen gelmedin. Sabahım güneş yüzü göremeyecek kadar karanlık. Gözüme yaş doldu. Sabah güneşi; uğurlamaya gelen sevgilinin hüzünlü ama bir o kadar da özlem dolu bakışlarını andıran, bir an önce bana dön diyen sözleri gibi bu sabah. Yol boyu ağaçlar beni selamlamaktalar. Padişahı selamlayan askerler gibi dimdik ve tek sıra. Rüzgâr, askerleri hazır kıta bekleten komutan edasıyla arada bir tatlı tatlı titretiyorlar onları. Susadım. Gökkuşağı göresim var. Doğru olmayan zamanda yaşanan bir aşkın eseriydim ben. Masum türkü oluyordum. Mavi gökyüzünde yitik bulutlardan şiir oluyor yağıyordum gönlüne, yansam kavrulsam da nafileydi. Mızrap olup yüreğinin tellerine dokunsam feryadı figanlardaydın. Tutturamadık nağmelerini bu aşkın. Akordu bozuktu. Bozuyorduk. Vazgeçtim yola koyulmaktan. Martı motele doğru yola koyuldum. Yağmur saçlarımı okşuyor usulca. Belki de içimde kopacak fırtınaları dindirmek adınadır. Kendimi tanırım köpürmem gerekti. Hiçbir açıklama yapmadan gidişinin üstünde haftalar geçmişti. Ama olmadı. Dingindim. Bir ulu bilgeye dönüşmüştüm vur kaç darbelerinden. Ameliyat masasında yatan birer hastaydık. Kan gruplarımız uyuşmasına rağmen, kanlarımız vücutta uyuşmuyordu. Zararlıydık birbirimize. Bağımsız çok iyi bireylerdik. Yoruldum! Bu şehrin beynine, yüreğine kurşun sıkıp gitmek istiyorum; deniz fenerine, insanlar olmasın. Kuşlar kanatlarını bana açıyor. Rüzgâr benim yelkenlerimi doldurmak adına tatlı bir telaş içinde. Kılavuzum güneş; gidiyorum işte ey sevgili. Konuşmayı beceremiyorduk seninle. Yazmayı bu yüzden seviyorum. Konuştukça batanlar için tek güzel yöntem yazmak olsa gerek. Daha samimi olmamız gereken yerde utandık. Belkide birbirimizi kırmamak adına yaptığımız en büyük hata buydu. Bu çağın kaybeden akıllılarındandım. Nasıl mı? Buyurun işte; Ne istediğimi bilendim. Her karesini kusursuz çizdiğim bir resimdi hayatım. Hatalar yapmayı, zamansız ağlamayı, yeni yıkanmış balkonlarda akşam sohbetlerini erteledim. Şimdi ertelediğim yerde bile değilim. Kentlerde sıkıntı, aptal bireylerden düş kırıklığı, ilk karşılaşmalar da yeterince yanılgı biriktirdim. Zamansız evliliğim; ilgisiz, şefkatsiz, sorumsuzluk girdabından geçtim. Bin bir gece masallarında anlatılan aşk efsanelerinde kahramandım. Bükülmez tava sapıydı kişiliğim, eyvallah sız. Başkalarına gerçek, kendime bir ütopyaydım. Herkes hayatı sadece konuşuyordu; Sıradan, basit, bayağı cümlelere bağlanırlarken, her ayrıntıya bir ömür harcadım. Donmuş göller üstünde söylenmiş bütün cümlelerden, ateşler yakıp deryalar oluşturuyordum. İnanılmaz bir yorgunluğun eşiğindeyim. Çırpındıkça biraz daha bitkinliğin o dayanılmaz uyuşmasını tadıyordum. Zaaflarımdan muskalar yapıp, ketumluğumu kutsuyordum. Mutluluk ve aşk abidesi olacakken; oysa içimdeki boşlukla kavrulmakta, boynu bükük gül oldum. Yalnızlaştım. Yalnızlığın kıyısına ektiğim fideler bir orman oldu. Umuda yürüyen bir seyyahtım; aştığım her tepelerle yeni Kaf dağlar doğurtuyordum. Gururumun beni terk ettiği yerdeyim. Herkes hayatı yaşadı. Ben ağlayarak izleyen; yazlık sinema seyircisi oldum, kış aylarında. İzlemeyi de beceremedim. Bütün ömrüm yanlış pencere önlerinde… Perdeyi her araladığım da mutluluk ışıkları yerine hüzünlü yaprak dökümleriyle karşılaştım. Geç kaldım. Arayışlarımı unuttum. Öğrenmenin ve unutmanın garip ve sonsuz hazzına tutundum. Bunun bir yenilgi olduğunu savladım durdum. Umutsuzluklarımı görkemli takılar gibi boynumda taşıdım. Eleştiren bir aptaldım. Mutsuzluk ordusuna katılan, ardın sıra takılan acemi erler gibiydim. Çok iyi bir cerrahtım. Ameliyat odasına girebilecek cesareti olmayan. Deniz fenerini ya da derme çatma varoş evlerinde ki mutluluğu kıskandım. Bir hayıflanmaydım. Herkesin derdine derman bulmaya çalışan Lokman Hekimdim; mutsuzluk yangınlarını içtenlik suyumla söndürmeye kalktım. Suyum tutuştu… Artık suyun öte yanındayım. Şimdi! Kendime yürüyorum, akıllanmanın tamda sırası. Yaşanmışlıklarımı dinlemeli. Bütün bu üzüntülerime, yenilgilerime bir anlam bulmalı. Talihimle uzlaşmalıyım. Anılarımı tanımlamalı, ruh kırışıklıklarımı düzeltmeliyim. Birkaç içki masası muhabbeti, kaçamakları; her yanılgımdan binlerce ah edindim. Her hamlede binlerce yenilgi biriktirdim zulamda; dokunulmamış pişmanlıklarım var. Hüzünlerimi unutmamalıyım; yalnızlığın kıyısına ektiğim fideleri kesmeye hazır çocuklarım var. Evet, tam da olmak istediğim yerdeyim. Kendime yürümeliyim. Bana yol boyu yetecek işaretlerim var. Ayna da suskun siluetim birikti. Yüreğimde yılların yorgunluğu, boşluğu. Adımlarımı saymadan yürümeliyim artık. Gençliğimin karşılıksız hayalleri kılavuzum, içten gülen gözlerim yoldaşım olmalı. Çocukluğumun duraklarına uğramalı, içimdeki çocuğu büyütmeli. Geçmişimi sevmeliyim onu ben yaşadım. Hatalarım deniz fenerlerim olsun; kılavuzum. Korkularımı yenmeli; karanlık sadece yalnızların değil bunu unutmamalıyım. Çıkarsız yaşanmış bir hayatın sessiz, yumuşak finalinde, üzerimi örtecek o yıldızlı boşluğu unutmamalı! O boşluk bin yıldızlarla dolacaktı hayata saçtığım gülümsemelerle. idriskenc@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © idris Kenç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |