Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Zamansız zamanlardan biriydi muhtemelen. Kimsenin haberi yoktu. Bütün hırsızlar hakim olmuştu. Kararların alındığı bütün sabahlar, gecenin ayazıyla karartılıp, öyle salınıyordu göğe doğru. Omuzlarımızdan aşağıya düşen saçlarımız bile bizi jurnallemek için fırsat kolluyordu. Hiç kimsenin; ne bu günü, ne de yarını vardı! Herkes sadece şimdi zamanlı haritalarda kayboluyordu. Aralarından sadece biri, karanlığın tıslamaların da bile ısınabiliyordu. Alay eden mizacıyla, insan olmaktan uzak olsa da, insanlığını yaşayabilen sadece oydu. Lakin, kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Ne adını, ne geldiği yeri… Sadece vardı ve varlığı bile diğerlerinin dikkatini çekmeye yetebiliyordu. Bir gün benzer sabahlardan bir katman daha yayıldı şehrin sokaklarına. Uykusundan yeni uyanan bütün evler kapı ve pencerelerini çarparak birbirlerini selamladılar. Yine bildik görüntülerdi, bakışların manzarasına çizilen. Soğuk ikliminin jandarmaları, firar eden sıcakları yakalayıp bağlıyor, onlar için ayrılan zindanlara götürüyorlardı. Güneşi, kimse için beslememek gerekiyordu. Yoksa isyanın adını her an koyabilirlerdi. İsyanı başlatanın kim olduğu ya da kim olması gerektiği önemli değildi, yeter ki; isyan OLMASINDI. Sabahın o çıplak ayazında. Kendini sakınarak yürüyen bir yaşam belirdi sokağın başından. Bakışlarından, buraya yeni geldiği belliydi. Lakin ne zaman ve nereye gelmişti o belli değildi. Kendine sürtünen kediyi sakinleştirerek, dikkatlice incelemeye başladı yabancıyı sokak sakinlerinden biri. Bu bellisizde kim olabilirdi ki. Hiç alışkın değildi bir yabancıya gözleri, hiç alışkın değildi bir yabancıya diğerleri. Hoş kendilerine bile alışkın değillerdi ya, neyse. Zamanın sarkacında daha ölememiş olmalarındandı bu tafraları. Kimse bilmiyordu lakin kıyametin o hazin sonu kuşatmak için yakındı. Aslında kıyamet onlar için hep var olagelmişti, sadece fark eden yoktu. Yabancı, kendine bakan bir çift gözün önünden öylece geçip gidiyordu. Adımlar ilerliyor, yabancı ilerliyor; yabancı ilerliyor, bakışlar ilerliyor. Bir çift göz, iki çift göz, üç çift göz, altı çift göz… Sokak sakinleri bakışlarıyla sokağa taşmışlardı. Derken… Yabancı birden bire durdu. Ve simasını zamanın en ortasına astı. Hiçbir mimiği kalmamıştı ki atmosferin etrafına dağılmasın. En özel jestlerinden biriyle, göz kırpmasını takas etti. Anlık tek bakışın renginde, altı çizilecek eylemler vardı çünkü. Sokak her iki yandan zaman teoremiyle kendini saklamıştı. Her şey bir tedbirin ön şartıydı. Bütün renkler matlaşmış, görüntüler silikleşmişti. Sokak sakinleri bakışlarıyla dahi boşaltamıyordu sokağı. Her kes olduğu yerde kalakalmış; bir kısmımız dahi geriye bükülür mü diye düşünüp, kendilerince mücadele ediyorlardı. Hayır, aralarından hiç birinin kamburu bu kadar yumuşak değildi! Ki böylesi belirsizlik tufanı; daha önce hiç gerçekleşmemişti. Ortada ciddi bir şaka vardı. Lakin kimse gülmüyordu. Yabancı geriye doğru dönüp kapşonunu usulca sıyırdı. Kararsız ışık dalgaları saç tellerinde belli belirsizde olsa da görenin dikkatini çekiyordu. Belli ki ruhunun ana teması saçlarının dokusunda saklıydı. Çünkü böylesi bir kararsızlık sadece ruhun yapısında var olabilirdi. Her bir bakışı ayrı ayrı tarttıktan sonra “Tanıdığınız bir sima değilim ne yazık ki” dedi yabancı ve “Biliyorum, en az ellerinizde taşıdığınız ayak izleriniz kadar ağırım bakışlarınıza. Ve biliyorum ki kalp atışlarınızın yokluğunu benden biliyorsunuzdur şimdilerde.” Gerçek olan şuydu ki, sokakta yaşayan her kesin doğuştan kalbi atmıyordu. Bunun sebebini hiç bulamadıkları gibi, hep bir arayış içinde olmuşlardı. Ve gerçekten bunun sebebinin yabancıdan olabileceğini hemen hemen hepsi düşünmekteydi. Böyle düşünmelerinin tek nedeni onu yeni görüyor olmalarıydı. Ve karşılarına çıkan her yeni şeyi muhakkak böylesi bir nedene bağlıyorlardı. “Merhaba, baylar bayanlar hepinizin varlığını selamlar ve varlığımı sizlere sunarım” diyip şık bir reveransla ahaliyi selamladı yabancı. O an o dakika bir cambaz ipi gerilip bütün meydanı baştan sona kaplandı. Havada öylece duran ipten aşağı doğru sarkmaya başladı bakışlar. Birkaç küçük hazırlıktan sonra yabancı ayaklarını hareket ettirmeye başladı. Cambaz ip, yabancının ayak hareketiyle bir o yana bir bu yana savruluyor, onunla birlikte dans ediyordu adeta. Ayağın dilediği yöne doğru bükülüyor ve kıvraklığı şaşkınlık uyandırıyordu. Rengi deseni ve varlığındaki deneyim, bir aceminin tüküremeyeceği kadar anlıktı. Evet ipin hareketleri taktire şayandı lakin görünen hiçbir şey ipin yeteneğinden değildi. Yabancı olmadan ip bir hiçti. Onu yönlendirecek bir efendi olmadan ip bir hiçti! Tıpkı sokak sakak sakinleri gibi… Yabancı cambaz ipiyle bir müddet daha oynadıktan sonra, onu boşlukta kendi başına bıraktı. Ve ip yönetiliyormuşçasına hareketlerine bir devinim içinde devam etti. Yabancı önce zamanın merkezine astığı simasını giyindi ruhuna. Ardından, gülümsemesindeki yarımlığı çizip, susmak için yoruldu. Sokak sakinleri cambaz ipin etrafından toplanmış, hareketlerindeki ahenkliği izliyordu. Her kez ipi izlerken, yabancı geldiği gibi gitmek için hazırlığını çoktan bitirmişti. Arkasına son kez bakıp, kendi için araladığı boşlukta hızla ilerlemeye başladı yabancı. Bakışların acımasızlığına tek bir savunmasız iz bırakmamak için ayaklarını ters çevirip yürüyordu. Artık uzakların sanıldığı gibi bir mesafesi yoktu onun için. Lakin, uzaklaşması gerektiği bir yakın vardı şimdilerde. Saçlarındaki ruhun uzunluğunu örmek zaman alacağı için kapşonunu tekrar giydi başına. Sokakla arasına daha fazla mesafe koymadan önce biraz durdu ve hatırlaması gereken bir şeyler varmış gibi düşündü. Sonrasında, işaret parmağıyla boşluğa bir şeyler karaladı ve yoluna devam etti. Şöyle yazıyordu “YAŞAYACAKLARI EZBERLETİLEN RUHLARIN, KALBİ ATAMAZ.” Evet, hüküm verilmiş, zaman kutsal emrin çağrısıyla işlemeye devam ediyordu, hak edene hak ettiğini ulaştırmak için. Yaşayan cesetlerin çürümüş ruhları kesif bir koku bıraksa da, yaşam içinde nefes almak şarttı. “Bedenime gömebileceğim bir mezar var mı?” diye düşündü yabancı. Bir müddet daha yürüdükten sonra, geriye dönüp baktı. Geçmişin gölgesindeki ne ise, geleceğin gölgesinde de o olacağa benziyordu. Gördükleri tahmin ettiklerinden farksızdı. Soğuk jandarmaları birkaç sokak sakinini yönlendirip, boşluktaki yazıyı sildirtmeye çalışıyordu. Sanki oraya hiç yazılmamış gibi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ZAMANE, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |