"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Yüreğim çalkalanıyor sendeleyerek Aklın girdaplarına çarpmadığım an yok havzalarımda ! Yok aklım başımda yok Ganj’da yıkanan günahlar Sarı nehri takmış kollarına, yeniden yeryüzüne çıkıyor! Toplama kamplarından sabun olmamışı Evlat edindiğim yerde Her gün kuduz bir it gibi beni her iki yakamdan birden Dur durak bilmeden ısırıyor! Güneşler kucaklayan çocuklarım eritildi Namluya sürülen mermi Bahara duran nergisim Ezildi ayakları altında diretilmişliğin zulüm kaç asırdır buralarda at koşturuyor biz dillerimizi yuttuk sen konuş diyorsun acılara böyle yargılanmaz tarih talih dediğinde ne fataliteye kimse inanmıyor artık yorgunuz aylar alan sürgünler tepti ayağımızın tabanını göz hapsine alınmış gündüz ömürlerimiz kim bizden daha iyi ölümler başında umutlar mayalayıp sabrında büyüttü kapıyı kitlemeyip yatanda el kapısını elden daha iyi biliriz içemediğimiz su kavuşamadığımız insanlıktır bu seda öyle kolay-kolay ölecek yürek yok bizde onu ördüğümüz inlerden inleyerek keser bir gün bu acının başımıza dolanan karmaşık yolunu bu telaşlı akış demedi hala son sözünü İda dağlarına! Kardeş düşman olup üstümüze gelende Beşikte ki çocuğumuz Acıkıp ağlayınca Bizi ele vermesin diye Mememizi ağzına verip Göğsümüze basa-basa boğduk… Sağdıçlarımız kellemizi Kesip götürmeye gelende İnanmadık gözlerimize Düşmanın hin olduğunu biliyorduk ama Bu zulüm hiçbir yerde görülmedi Önceleri ay tutulanda Sadece savaş değil İnsan kanı bile dururdu Çoluk çocuk çanak çömleğe vururdu Tövbeler okunur Toprağa kapanırdı eline kan bulaşmışlar Lakin biz öyle aylara tutulduk ki Ne ramazanı ne muharremi bildi Ne kadri ne kadir gecesini Düşman Ne tövbe etti Ne toprağa kapandı Mağaralara sığınmış Çaresiz, Eli silahsız kadına çocuğa karşı Kurdular kan kusturan makineliyi Taradılar bir tek nefer kalmayana kadar Oradan akan kan kapladı yüzümü Barut koktuk Barut koktu kara bulutlar Ben insanlığa sığmayan acılar susturmuşum dilimde Alevler içine atılmış hayatlardan sağ kalmışım Her dere başında ya asılmış ya kesilmiş Başlarımın kafatası var Hâlâ ispat edecek kadar Kesilmiş ellerim Sorulmamış bir zulmün hesabını sormak için Sürüne sürüne süzüldü oradaki yerin dibine Süngüler Sürgünler Kundakladı hayatımı yedi canımdan Diktiğim Yapayalnızlığımın ağaçlarından Uçtu umutlarım Rehin alınmış hayatların dallarına Yazdım anılarımı Vicdana okutsam Ağlaya-ağlaya kör olur, Okutmasan kör kalır. Belinde her gece akreple yatan vicdan Akrebin rehinidir vicdan pohpohlananda. Anlatsam kendini ısırır Yaşama kör gözle sarılan, Uyunmaz uykular tutar yürek migrenlerini. Kusa-kusa büyür güherçile, Kum deler kursağı, Apandisti büyür insanlığın. Utanmadan Gezebileceğimiz, Başımızı koyup saklanabileceğimiz Bir delik bile kalmaz. Torundan sorulur mu günah Sorulur elbet Devam ederse inkâr Hayaletler de çıkar Toplu mezarlardan Cin bile çarpar adamı. Atan haksız eli yakalar Kıskıvrak, Bırakmaz peşini. Yanar da kül olmaz Adalet yerini bulana kadar… Salkım üzümler gibi Kapkaradır içim. Bu yüzden köpüre köpüre akarım. Doğduğum yerden Doğduğum yerde Doğuda Kalmış Soramadığım zulmün hesabı. Beni satmaya Satmayı öğreten Satan Kendini de sattı Saltanat için Kökünden kessek kuyruğunu Bir daha uzar mı boynuzu. Sadece yaşamak için Geldiler ya, Kim olursa olsun Bağrıma bastım. Gülüyle, dikeniyle Yarası, belasıyla Bastım bağrıma. Hayatım ben Hınzır savaşları değil Yaşamları kucakladım. Suladım, suvardım Hayata duranı Onurun nektarıyla. Etimi Lime lime Koparıp götürdüler, Tırnaklarımı söktüler Kışlasında Güz acıların. Göğsümün Bombalanmadığı, Kucak açacak Bir tek Kucağı bile yok. Kucaksız kayaların altında kalmış pınarım. Bir düşman gitti, Bir düşman geldi, Ana-baba gibiydi ortak düşman. İçimdeki düşmanı saldılar üstüme, Dinamitlediler evrenselliğimi. Patlayan acılarımı kucakladı Yıldızların mendireği. Evrenin titreyen yüreğini Kucakladım, İki gün daha ertelemek için kıyameti… Terörün beş yüzüne karşı Gerdim bir tanecik yüreğimi Kulpunu kaldırdığım günlerden Ortaya çıkardım maskeli sıfatını Tükürdük yüzüne Bal diye yaladılar Kibrit çaktık köküne O kadar ıslaktılar ki Tutuşmadılar Kuru iftiraların kurbanları Sürdü atlarını meydana Kurdun çenesine geçirilmiş Çengel ile Arkadan vurdular onları Ay yeniden tutuldu… Kuyruk iki kat daha uzandı Ezberlenmiş yalanın yılan kuyruğundan Vurarak Bir hakikati, Bir anda yok etme çabaları Attı üstümüze Hardal Gazlarını, Yine toplu öldük Dünyanın gözleri önünde. Düpedüz yalandır balam İkinci dünya harbinde Sadece Yahudilerin öldüğü... Yahudilerden önce Evrensel düşünenler üstünde Denediler en adi fikirlerini Yahudilerin hâlâ bu oyunu İğrence oynaması adidir. Kalk Bana Ayağa kalkan Yahudileri göster Bize hardal gazı yutturulanda. Ben sadece Rachel Corrie’yi hatırlıyorum Filistinlilerin başına Evlerini yıkmaya gelen dozerlerin karşısında Ölümüne kadar Gık çıkarmadan Bir tek kıpırdamayan… Şeria: Çöküşünü görmüştür Lût, yerin dibine batan Sodom ve Gomore’nin. Dünyanın bu en alçak gölü Öyle alçaklıklara tanık oldu ki, Krater gibi ağzı açık kaldı. Çağ, bencilliğin buzlu sularında soğuk soğuk sokulurken insana Küstah ve gözü kara kasa düşkünü kasaplar pervasız, sorumsuz, utanmaksızın dambıldudak duraksız bombaları, sakız ağızlı arsız askerleriyle yaşam yorgunu ettiler satılmış coğrafyanın itilmiş insanlarını. Tel Zaatar acısı yüklü sırtında gün oldu Sabra - Şatila’dan kopan fırtına kavurdu yeniden Filistin’imi kasap yeni baştan döktü kaynar kazanlardan sırtlan kinini! Hortladı Nazi, Gazze’de, alkışlandı kippalar kara gömleğin bıçağından kaçanlar bin bir rahmet okuttular Hitler’e . Sustu dünya, Aramco patentli petrol ağaları kıstı pabuçluk dillerini. Dondu yakalarımda yüz bin kere umutlar. Bağlarımda kavruldu çatalkara, yandı kara zeytinler. Ata toprağında mülteci kalanlar, intifadalarla sınanmış inanç kalesini ateşe karşı taşla savundular! Öldüler, hayır ölmediler, patlattılar kendilerini. Yandılar…. yakıldılar… yenilmediler. Her ölüşlerinde yeniden dirildiler! Ne tanklar söndürebildi inanç ve umut ateşini, ne beton duvarlar durdurabildi akışımı. Ve bu ateş, Çölün derinliklerinde yeniden üflenmek üzere Çıkarıldı gecenin küllerinden ! Şeria turnası: Dinle beni Şeria! Sana yeni panoramalar getirdim. Seyretmek ister misin buğulanıp kanatlarıma! Şeria: Hoş geldin sefalar getirdin. Yediğin içtiğin senin olsun. Bana gördüklerini anlat! Şeria turnası: Zirvede Güneş... Güneşin yakıcılığı kumla iki kat... Kum tepecikleri arasında, bir tepenin gölgeciğine sığınmış bir deve, bir adam, bir kadın, iki çocuk.... Arkaları zulüm bulutu, önleri umutsuzluk. Dördünün de dudaklarında gizli bir çığlık: “Ramallah’ta beynim kitli hücrede El Halil’de yüreğim dikenli gece Öfkem yumruk yumruk Beytüllahimce Kavganın yazacağız en son cildini” Adam sardığı son sigarayı söndürdü, tabakasını dürdü, deveyi çöktürdü. Emanetleri bindirdi devenin hamutuna. Emanet önemli, emanet değerli, emanet büyük... Devenin hamutunda Cenin Kampı’ndaki kıyımdan kaçırılmış iki körpe fidan. Umut... Kıyımlardan, kıranlardan birer, ikişer çöllerin zulalarına saklanan bu körpe fidanlarla geleceğin Filistin halk ormanını yeniden türetmek, Filistin göklerinin baş eğmez kartallarını yeniden çoğaltmak. Sarı gökte: bir alıcı akbabalar, bir İsrail devriye uçakları... Vuracak, yutacak canlılar ararlar. Kadın zayıf, kadın dermansız, kanadı kırık... Üç beşikte beleyip büyüttüğü üç fidanını tutsak vatanı için kurban vermiş İsrail mermilerine. Şimdi görev başka, tutku başka, aşk başka... Bu fidanları ulaştırıp çöl tepeciklerinin kıvrımları arasındaki bir zulaya; beslemek, büyütmek, Filistin devrimine yeni kartallar yetiştirmek... Görev kutsal, görev önemli, görev büyük... Deve, bir tepecik yükselip bir tepecik alçalırken, hamuttaki heybenin iki gözünde iki körpe fidan… Korkmuş, ürkmüş, çaresiz, günlerdir aç, susuzlar... Ama sus puslar. Ne bir ah, ne de bir vah var dillerinde. Yazgılarının ağırlığı var minik alınlarında. Günlerdir sarı gök ve boz kum arasındaki sonsuzlukta süren susuz yolculuk, üç-beş hurma yeşertisi ve akan su şırıltısının serinlik kattığı menzilde bitti. Sabır mesafeyi eritti, emanetler yerini buldu. Yıllardır ağıtların susturduğu dudaklarda, yaş yuvalarının kuruduğu gözlerde ufak bir gülümseme ... Filistin hâlâ ayakta!.. Dilin ham suyu, kanadın özlem uçuşu tutuş gayri. Git, duyur acımı yeryüzüne Sarmakla bitmiyor yara, kan tutmuyor kana susamışı. Şahlanan alnım ki, onur ister, yüzümüze tükürülmemiş tükürük, gururumuza dokunmamış küfür kaldı mı! Şeria: Turnam, Bana yeni şarkılar söyle Yeni düğünlere davet et beni. Kaldır üstüme atılmış kayalarını faşizmin Bu galü-bela, Bu musandıra karanlığını Kin tutmamış sevdalarda Büyüsün kan tutan çocuklarımız Acıların piramidi Firavun dünya Yakmış avuçlarımızın çakrasını Kucak istiyoruz Kursak da kalmamış insanlıktan Siyonizm karabulutu Çökmüş Nagazaki bulutları gibi üstümüze Kırdığımız cevizlerden kurt çıkıyor, Kopardığımız armuttan Tumansız şeytanlar. Haydi uç Turnam ağzında oruç Kardeşlik destanın yazıldığı Kara taşı bana getir Arafat'tan. Gasp, Talan, İşsizlik tufanı, Sarmış bağrından yanan dünyayı. Acılar kardeştir, Paylaştığımız kuru ekmek, Her gün talandan kopardığımız, Bir dilim ekmektir. Dünyada Bu gün Ellerini kaldırıp teslim olmak; Direnmeden Küresel kuşatmada Vatansız ve adsız ölmektir Elif Mim Lam Turnam Git Bunak sularda Beyhude Çırpınan çabalara Akıl ver Bu toprakları Özüne çeviren Tözü getir Gökyüzüne kalkmış tozlardan Kurşun ısırmışım Yaram yarınsız kapanmaz asla Kucaklıyorum işte Acıların Diclesini. Ali ziya Çamur – Yaşar Doğan (Lolan)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © yasar dogan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |