Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
O Tepecik Mahallesi’nin bir çiçeğiydi. Bolu’nun Mudurnu’sunda doğmuş, 65 yaşında bir çiçek.Şehir içi otobüsünde karşılaşıp 10 dakika yolculuk yaptığım, mis kokulu bir çiçek. Otobüse bindiğimde sadece ”gel, burada sana yer var” diyen bir teyzeydi. Başka yere oturacakken, çantasını bacaklarının üzerine koyan, yanında bana yer açan, tatlı bir yaşlıydı. O sırada arka tarafta patlak veren yer tartışmasıyla, içini açmaya başlayan yaşlı bir teyzecikti. Çok duydum başkalarından, onun ağzından dökülen serzenişi. ”Amannnnn iki günlük dünya ne gerek var tartışmaya. Zaten iki dakika sonra ineceğiz. Ayakta dursan ne olur? Birbirini kırmaya değer mi? Bir daha nerede karşılaşacağız ki?” “Bak ben bugün günümü hastane için ayırdım. Oraya gelen çoğu insan da öyle. Ama sıra için, birbirlerini yediler. Kavga etmesinler diye herkese sıramı verdim. Tabii senin işin yok, herkesin işi var diyeceksin. Ama benim de kendime göre işim var. Herkes gibi. Yine de en son çıksam ne olur dedim. Onlar üzülmesin, birbirlerini kırmasınlar diye sıramı verdim hep.” Dönüp onun tertemiz yüzünü, üzüntüyle buğulanmış yemyeşil gözlerini gördüğümde, bu cümleler anlam kazandı, sözcüklerin içi doldu sanki. “Ama insanlar haklarını arıyorlar“ derken içimde duyduğum mahcubiyetin sebebini, o an algılayamamıştım..Sonradan düşündüğümde anladım. Kurduğum bu cümle, insanlığımı yıkmıştı da ben altında ezilmiştim sanki.. Bir kalp kazanmak varken, hak arama derdine kalpleri kaybetmişim gibi gelmişti. Ne pahasına olursa olsun, insanları incitmenin, üzmenin haksızlığını kavramıştım. Sonra bana fark etmeden verdiği, ikinci dersi aldım yaşlı, güzel teyzemden. Sarılı elime içi acıyarak bakıp ”Ne yaptın eline? Geçmiş olsun” dedi. Yaptığım büyük sakarlığı anlatınca ”Bak, biz zaten yaşlıyız. Pek bir faydamız yok. Gençler de böyle durup dururken kendilerini yaralarlarsa, dikkat etmeyip iki de bir hasta olurlarsa kime ne faydaları olur güzel kızım. Sen kendine iyi bakacaksın ki, etrafına faydan olsun, vatana, millete faydan olsun.” “Doğru söylüyorsun teyzeciğim” derken, 2 aydır yapamadığım, aksattığım bir sürü şey gözümün önüne geldi. Suçluluk duygusu içinde, insanlar için var olup, olmamamın fark etmediği bencil, yerine konmayacak kayıp zamanların içinde yok oldum sanki. Gözlerim dalgın düşünürken, adımı memleketimi sordu, anlattım.”Ne güzel. Bak her yeri gezmişsin görmüşsün. Sonra da gelinimiz olmuşsun. İnsanlar birbiriyle, ırktı, dindi, mezhepti, diye savaş ederken sen hepsini görmüşsün. İnsanları tanımışsın. Ayrı dinden, mezhepten, ayrı bir kökten de olsalar kalp kırmadıktan sonra niye bu kadar önemli ki anlamıyorum. İnsan onlar insan kızım. Herkes kardeş, bir anlasalar hiç savaş olmaz.” Hiçbir yerden okumamıştı. Sadece çekişmeleri, savaşları seyretmişti televizyondan. Açlıktan ağlayan çocukları, vurulup düşen insanları, akan kanla beslenen vahşeti izlemişti. Gönlü ağlarken anladığı, ama kimseye anlatamadığı düşünceler geliştirmişti kafasında. Herkes hırs içinde birbirini kırıp geçirirken, okullar bitirmiş koca koca adamlar bu işi çözemezken, kim dinlerdi onu. İnsanlar birbirini sevseler, birazcık fedakarlık edebilseler, hangi dinden olurlarsa olsun, Allah'ın dediklerine uysalar hiç sorun kalmayacaktı. O söylemedi bunları, ifade de edemezdi belki. Ama, ufacık olaylar karşısındaki anlatımı, bu düşüncelerin fışkıran filizleriydi adeta. Üniversiteler bitirmiş, kendilerine hayat görüşleri geliştirmiş, içi boş cümleler kurup güya insanlık için çaba gösteren herkes, bu çiçeği tanıyabilseydi keşke. İçtenliğin, çözüm arayışının, yardım dileğinin harmanlandığı o güzel yorumları dinleyebilselerdi. Ne değişirdi bilmiyorum. İçinizde uyanan hayranlık sizi nereye götürürdü? Acırdınız belki, fırsat verilmemiş, harcanan hayatlar için. Takdir ederdiniz belki, yıllar boyunca kafasında biriktirdiği, etrafına yaydığı ışık için. Minnet duyardınız belki, içinize akıttığı sevgi seli için. Kokusu burnunuza gelirdi belki, katmer katmer açılmış bir gülün. Her bir yaprağı gözünüzü, gönlünüzü okşardı da kendinizi kaybetmek yerine, özünüzdeki iyilik pınarını bulurdunuz. “Geleceğim, Tepecik Mahallesi’ndeki güzel çiçek. Seni arayacağım ve geleceğim.” Daha açmamış nice çiçeğin hiç solmaması dileğiyle geleceğim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ümit Kozan Turpcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |