Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Daha önce köyde birkaç kez yanan ev görmüştüm askere gitmezden önce ama sadece görmüştüm, izlemiştim biraz korkuyla daha çok da merakla acaba ne olacak diye. Bu sefer ise yanan bizim evimizdi üstelik babam evde olmadığı için başrolde ben vardım; izlenen korkuyla ve beklenen merakla ne yapacağı, bendim. Henüz başları yangının, kolayca çıkabiliyoruz evden ve bir ümit doğuyor büyümeden ve yemeden önce kurtarabiliriz evimizi diye. Kendimizi dışarı attık fakat biliyoruz tekrar içeri girmemiz gerek, giriyoruz da, ilk giren ben olmasam da giriyoruz içeri ve en önce sandığı açıyoruz her şeyimiz orada çünkü dünümüz, bugünümüz, yarınımız. Bir bezin içine sarılı bilezikler, beşibiryerdeler ve diğer altınları çıkarıyoruz. Ben değilim bunları yapan ama görüyorum çıkarıldığını ve güvende tutmam için bana verildiğini. Bana veriliyor çünkü en büyük benim ve altın söz konusu olduğunda, bu durumda dahi kimseye güvenilmez, altın paradan daha önemli ve anlamlı çünkü. Şeref, gurur, maddiyat ve elbette gösterişi aynı anda barındırıyor içinde. Geri kalan birkaç eşya da çıkarılıyor ki zaten ne var ki içeride, ev yapma telaşıyla eşyaya zaman kalmamış, önem verilmemiş ki. Baştan köylünün söndürmeye yönelik çabası da yavaş yavaş azalıyor, yangını. Ahşap evi artık kimse kurtaramaz. Alevler de usulca küçülmekte artık, köylü ilk başta apaydınlık gözükmekte iken artık gözükmüyorlar; hem alev yok artık hem de alevin aydınlatacağı köylü kalmamış pek. Heyecan bitti çünkü, artık merakla neler olacağı, neler yapılacağı beklenmiyor; bitti yangın. Asker dönüşü bir müddet sonra yeni bir ev ihtiyacı iyice belirmişti özellikle evdeki iki kadının aşırı şikâyet eder duruma gelmeleri, babama karşı olan mahcubiyetim de artınca ihtiyacın karşılanma vaktinin geldiğine karar vermiştim. Başlarda gözümü korkutan bir karardı, yol, malzeme, usta yokluğunda nasıl bir ev meydana getirebilirdim üstelik bir evinin gösterişinin köyde aldığı değer ve evdeki iki kadının bu konudaki istekleri ortadayken. Neyse ki o kadar da zor olmamıştı sonuç. Epey bir yardım ve rica sonucu evi hayal etmeye bile başlamıştım. Babamın eski dostlukları sayesinde eski birkaç evden gerekli epey malzeme çıkartmıştık. Ancak esas sorun malzemelerin taşınmasıydı. Karşı köyün bulunduğu tepe ile bizim köyün arasında yokuşlar, bayırlar barındıran bir de harap köprülü bir ırmağın bulunması işimizi çok zorlaştıracaktı. Yine gözüm korkmaya başlamıştı ki babaların kızlarına duyduğu merhamet yardımıma koştu üstelik kızgınlık ve kırgınlıkla karışık bir merhamet. Baştan karşı çıkmama rağmen edilecek yardıma, kadınların ısrarı ve kararlılıkları, benim de başka çaremin olmayışı kabul etmeme neden oldu yardımı. Uzun bir taşıma işinden sonra ki evin inşaatından daha fazla zaman tutmuştu, evin yapımı başlamıştı. Eski olanı yıkma benim ve köyün diğer gençlerinin işiydi fakat bu sadece kaba kuvvetle yapılacak bir iş değildi. Yıkarken evi çıkarabildiğimiz kadar sağlam malzeme çıkarmalıydık, başka bir evin yapımında ya da tamirinde kullanılsın diye. Sonunda bitmişti evimiz, çok uzun ve yorucu günler geçirmiştik ama bitmişti, başarmıştık. Babam oturduğu köşesinde sigarasını gururla içiyordu, artık oğlunun evdeki kadınların sözleri-şikâyetleri altında ezilmeyeceğini bilmek bu gururu yaşatıyordu bu gururu çünkü buralarda kadın sözü ne kadar önemsenmiyorsa o kadar da acı veriyordu. Kadınlarda elbet çok mutlulardı, emekleriyle ve onlar sayesinde gelen yardımlarla yapılan bir evdeydiler, ev onlarındı. Bir eve evim diyebilmek; daha ne isteyebilir ki bir kadın o evde bir başka kadınla aynı durumda bulunuyor olsa bile. Yangın bitti. Eşyalar kurtarıldı, hayvanlar da, canlar da ancak ev bitti. Onca zorlukla yapılmış, zahmete kapılmış uğruna ve bir kıvılcımla gitmiş. Giden mal olsun can olmasın demek kolay mı bu durumda. Kadınların ağlaşmaları, gittiği yerden aceleyle gelen babamın diz çöküp, sigarasını yakıp eve bakması. Ben de bakıyorum, rüya gibi, önceki evlerin yanışını izlemek gibi; bu sefer yanan benim evimdi. Alevler bıraktı köyü aydınlatmayı, esas görevli güneş yerini almakta ve biz Aligillerden Receplerin evine gidiyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © saffet, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |