Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Allah, hayatı da ölümü de biz canlılar için var etmiştir. Zira insan, melek, cin, hayvan ya da bitki, hepsi ölüme mahkûmdur. Yani her canlı bir gün mutlaka ölüm gerçeği ile karşılaşacaktır. Ölüm meleği olan Azrail bile elbet bir gün ölecektir. Hayatta kalan sadece bütün varlıkların tek ve hakiki sahibi olan Allah Teala olacaktır ki, o ebedidir ve asla hiçbir zaman ölmez. Nitekim dünyanın en güçlü devletinin Cumhurbaşkanı da olsanız, Başbakanı, Devlet başkanı, Meclis Başkanı ya da Genelkurmay Başkanı da olsanız, Anayasa başkanı veya o ülkenin Dini lideri de olsanız mutlaka bir gün öleceksiniz. Medya patronu, holding başkanı, teknoloji uzmanı ya da ünlü bir profesör, kim olursanız olun hiç fark etmez… Zira künyeniz ne olursa olsun, zamanı geldiğinde kesinlikle öleceksiniz. Peygamberler için dahi bu kanun böyledir ve öyle de olmuştur. Bu, Allah’ın herkes için geçerli olan kayıtsız ve şartsız kesin bir hakikatidir. Çevrenizdeki canlıları takip edin, doğan bebekleri görün, ölen insanları izleyin, hastanelere gidin, yaşlıların barındığı huzurevlerini ziyaret edin yani kısaca hayatı ve ölümü anlamaya çalışın. Şunu kesinlikle göreceksiniz ki herkes eninde sonunda ölüme teslimdir. Yani bu dünya evinin ikinci bir çıkış kapısı yoktur. Tek bir çıkış kapısı var o da ölüm yani ölerek çıkmak… Zira ölüm, başlı başına bir ibret tablosudur. Allah’ın bize istirahat süresi diye lütufta bulunduğu uyku, ölümün bir diğer versiyonudur. Günü nasıl geçirdiyseniz, gece ki uykunuzda da aynı şeyleri yaşarsınız. Bazen ağır bir yemek yiyerek uyursunuz, o sizin günahınızdır ve o yemek sizi uykunuzda elbette rahatsız edecektir. Bunlar sadece bir misaldir. Ama kesinlikle kanıtlanmış ve de ibretlik misallerdir. Hayatımızdaki kötülükler, yanlışlar ya da isyanlar vb. Bunların hepsi de tıpkı o ağır yemek gibidir. Yani ölürken ve de ölüm sonrası bizi rahatsız edecek olan etkenlerdir. Hayatta hiçbir şey tesadüf eseri var olmuş değildir. Her şeyin bir sebebi vardır ve de hiçbir şey laf olsun diye yaratılmamıştır. Mesela uykunun ölüme benzemesi gibi... Bu, tam bir ibret levhasıdır. O nedenle şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, gün içinde yani hayat süresince faydalı iş yapanlar, uykularında yani ölümlerinde ıstırap çekmeyecek olanlardır. Nitekim bu dünyaya sadece acı çekmek için de gelmedik. Yani mutlu ve refah bir hayat yaşamak elbette ki bu dünyada da hakkımızdır. Gülmek, muhabbet etmek, şakalaşmak, komedi programlarına katılmak bunlar kesinlikle Allah’ın yasakladığı şeyler değildir. Ama bu mevzu dahi, elbette her konuda geçerli olan aşırıya kaçmamak şartıyladır. Yani yaşadığınız hayatın cilvesine kanıp, kendinizden geçercesine ölümü ve de Allah’ı unutmamalısınız. Her şeyi belli bir denge içinde yaşamalısınız. Normal bir rahatsızlık için gittiğiniz doktorunuzun size kanser olduğunuzu ve bir yıllık ömrünüzün kaldığını söylediğini düşünün. Hayatınız ve hayata bakışınız ne kadar da çok değişir öyle değil mi? Oysa şu an doktorunuz öyle bir şey demediği halde bir yıllık ömrünüzün olduğu konusunda bir garantiniz mi var? Elbette ki hayır… Ama bir gün mutlaka öleceğiniz konusu kesindir. O nedenle kendi hayatınızı, kendiniz kontrol altında tutun ve ölüme her daim hazır olmaya çalışın. Şehir merkezlerine ve kamusal alanlara doldurduğunuz heykelleri ortadan kaldırın. Önemli ya da önemsiz hiçbir insanı ilahlaştırmayın. Soruyorum şimdi size, bir yıllık ömrünüzün kaldığını biliyor olsaydınız acaba yine gider miydiniz, anıtkabir programlarında ki saygı duruşu defilelerine? Ve yahut da kalan bir haftalık ömrünüze rağmen Allah’ın ayetlerini düstur edinmek yerine, yinede Atatürk ismindeki ölmüş bir insanın ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağınıza dair söz verir miydiniz? Yoksa sizin on yıl veya bir yıl ve belki de bir hafta sonra ölüp gitmeyeceğinize dair elinizde bir belgeniz mi var? Bırakın artık, saplantılı bir hayat yaşamayı da kendinize gelin diyor Allah. Şayet birinin size görünen bir iyilikte bulunması ile hemen ona tapınacaksanız eğer, güneşe tapınmalısınız diyor. Sonrasında da ekliyor ve diyor ki; zira o, sizi sürekli ısıtıp duruyor. Ve hemen akabinde de soruyor; yoksa! Şimdi de ona mı tapınacaksınız? Ey insanlar! Yeryüzü, gökyüzü ve arasındakilerin hepsi Allah’ındır. Size bir iyilik dokunuyorsa, bu iyilik, kesinlikle Allah’tandır. Hamd ederek hemen Allaha şükredin yani teşekkür edin. Şayet size bir kötülük dokunuyorsa, bu da kesinlikle ondandır ve buna mukabil de sabredin. Çünkü her ikisi de imtihan içindir. Tıpkı hayatın ve de ölümün bir imtihan olduğu gibi… Mehmet Akif UÇAR
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Akif Uçar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |