"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Kalbin durur gördüğünde, bakmaya doyamazsın gözlerine. Bakarken için acır. Yokluğunda da yer bitirirsin kendini. Ne düşler kurarsın onunla ilgili. Hepsini gerçekleştirmek istercesine delirirsin. Her şey alelacele olmalı, her şey ona dair olup bitmeli. Sevginle boğarcasına seversin. Onun seni sevip sevmemesi ise umurunda değildir. Sen seviyorsun ya senin aşkın ikinize de yeter de artar bile. Kalbini söküp ona veremediğinden, sevdiğini gösteremediğinden ona dair bin bir türlü işler yapar, onu mutlu edersin. Yüzündeki bir tebessüme dünyayı değişmezsin. Yine de tatmin olamazsın. Uykuların kaçar geceleri. Sabaha nöbet tutarsın. Gökyüzüne dalar, sevdiğinin yüzünü çizersin gözlerinin bakabildiği her yere. Şu koskoca gökyüzünü ve yıldızları gözlerine sığdırırsın da onun sevgisini sığdıramazsın kalbine. Kimseleri koyamazsın yerine, kimse alamaz onu senden. En vazgeçilmezi, en güzeli, en sonsuzudur senin aşkın. Onsuz geçecek günlerin düşüncesine tahammül bile edemezsin. Artık tamamıyla hasta olmuşsundur işte… Kimselerin bilmediği asıl büyük hastalığın adıdır aşk… İlacı yok, hükmü yok, belirtisi yok. Yokluğun adıdır aşk. Verirsin verirsin karşılığı yok. Her şeyini verebileceğin, canından vazgeçebileceğin duygunun sonu da yoktur işte… zaman geçer kendini paraladığın günlere dalarsın. Ne çok sevmişsindir onu. Etrafında pervane olmuşsundur. Yapabileceğin bütün çılgınlıkları yapmış, ardı arkası kesilmeden durmamışsındır. Bakınır durursun geçmişe. Sonraları verdiklerinin karşılığını alamadığını fark edersin. Yitirdiğini düşünürsün aşkı. Oysa sen aşkı hiç kazanmamıştın ki… Kokmaya başlarsın. Yüreğin gel-git etkisinde, sendelersin olduğun yerde. O kadar çabaların, onca geçen günlerin yalan mıydı yani? Hiç sevmemiş miydi karşındaki seni? Hiç değer vermemiş miydi? Günlerce oyalamış mıydı sahte sözcüklerle… Ah.. birden şimşekler çakıverir gözlerinde. Aralamaya korktuğun perde düşüverir yere. Oyun biter. Rol kesemezsin artık istesen de. Gerçekte aşk yok olmuştur. Uçuvermiştir elinden. Parmakların o akışkan aşkı tutamamıştır, bir cıva misali akmıştır olduğu yere… Şimdi isyanlar kopmalı, yer yerinden oynamalı… Nasıl yapar bunu sana? Sen onun için tüm değerlerinden vazgeçerken, o nasıl nankör durur karşında? Nöbet tuttuğun geceler iki katına çıkar. Ne o sigaraya da mı başladın. Kadehler de tokuşur bazı akşamları. Aşktandır hepsi, işte o yalancı aşktandır her şey... Saçlarının ağrır günden güne, yatak döşek yatarsın. Aslında karşındaki hala aynı aşkındır. Sen değiştikçe onun aynılaştığının farkına varırsın. Günler geçer, aylar yılları kovalar. İçindeki aşkı da bir çırpıda süpürür rüzgâr. Gitgide eksilir içinden bir şeyler, tüm duygularının üstünde gördüğün aşk yavaş yavaş silinir yüreğinin orta yerinden. Duygu fakiri de olmuşsundur artık. Kimseye inanmaz, kimseyi sevmezsin. Ne kadar bencilce değil mi? Peki sen hiç düşündün mü onca yaptığın şeyi karşındaki istedi mi diye? Uyuyamadığın gecelerin hesabıyla yükümlü müydü sevdiğin kişi? Aşkınla boğduğun, bir dakika nefes aldırmadığın o insan mutlu muydu, huzurlu muydu yaptıklarından? Bunların hepsini kendi mi istemişti? Hiç sordun mu aşkı tattırabilir miyim diye? Hayatına girerken, kalbindeki dinmez duyguyu anlasın diye çile çekerken, çile yaşattığını anlayabildin mi? Deliye dönmüştü hislerin, anlamıyordun, kendinden başkasını. Dinlemeden yargılıyor, kendi düşlerinin oyuncusu kesiliyordun. Hem oynuyor hem de yönetiyordun aşkı. Oysa oyun içindeki oyunbozan da sendin. Fark edemedin hasta olduğunu, aşkının hastalık olduğunu hiç bilemedin. Geçici heveslerin kurbanı oldun sen de diğerleri gibi. Karşılık aradın, verdiklerini tek tek almak istedin, tatmin olamadın. Çünkü verirken karşındakine sormadın. Zoraki kabullendiriyordun her şeyi. Aşktır, böyle olmalıdır, yaşanmalıdır delicesine diye tutkularının esiri oldun. Sonra esir ettin karşındakini de… Şimdi neyin hesabını ödettirme vakti? Kime neden şikayet edecek, kime niçin hesap soracaksın ki? Duygularının katili miydi karşındaki, yoksa duygularını dağıtan sen miydin serseri? Kimi sorguluyorsun, verdiklerini kabul etti mi ki geri istiyorsun. Yazık sana, dağıttığın duygularının öldüğünü bilmiyorsun. Ulaşmadan öldüler, birer birer yok oldu her biri. Hadi şimdi yüzleş, korkma aşk hayat kadar acımasız değil değerini bilenlere. Bir sonu vardır hayatın. Peki ya aşkın? Umarsızca kullandığın, tüketmeye çalıştığın aşkın sonu var mıydı? Yoksa sen mi kirlettin o tertemiz aşkı? Duygularınla darmadağın mı ettin? Hadi hesap verme sırası sende… Hep ölürcesine sevmeli, karşılığını almazsan öldürmeliydin. Hep beklentilerin oldu, hep sorunların oldu. Oysa bilemedin… Aşk taraf dinlemez, ya seversin ya gidersinle bitmez. O sonsuzdur, eğer tutmasını bilirsen renkli diyarlara götürür aşk. Anlayabilirsen, dinleyebilirsen bambaşkadır aşk. Ruhunla sevmesini bilmelisin önce. Paylaşırken düşünmelisin, kabul eder mi seni karşındaki de. Paylaşmaya hazır etmelisin sevdiğini. Dokunmaktan korktuğun ellerin, hırslarının esiri olmadığın bir kimliğin olmalı yaklaşırken. Her şeyinle sevmelisin evet ama o her şeyin olan şeyi tüketmemelisin. Kıymetini bilerek yaşamak gerek aşkı. Ben merkeziyetinde bencilce sunarak değil. Titremelisin mesela gördüğünde. Elin ayağına dolaşmalı, bakamamalısın gözlerine. Kalbin yerinden çıkacak gibi olmalı, zaman durmalı onun olduğu her yerde. Ama karşılık beklememelisin. Aşk beklentilere yer vermez. O mutlu olacaksa hayatındaki yabancıya bile yer vermelisin. Fedakârlıktır aşk, eğer sevmesini bilirsen en büyük armağandır yüreğine… Kaymaz avuçlarından tutmayı bilene. Gözyaşları döktürmez yerli yersiz. Çünkü verdiğin değerleri geri almaya hakkın olmadığını bilirsin. Delirdiğin, durduramadığın hislerinde yoktur, esiri olduğun düşlerinde. Aşk tek kişiliktir. İsteyen paylaşır çoğalır, istemeyen yok olur uzaklaşır. Ama aşk hep vardır. Kirletmeyenlerin hissedebildiği, perdelerini aralayanların görebildiği bir aşk hep vardır uzaklarda… O aşk aramakla bulunmaz. Çünkü bir gün gelir aşk seni kendi bulur. Kıymetini bilen sevdalılara… Kimine yar kimine dar olur sevda !!!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülnaz Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |