Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
- Öyle söyleme sevdiğim, dudaklarınla masumane gülüşünle beni hasta eden sen, şimdi de beni durdurmak, göndermemek istiyorsun. Ay gibi yüzüyle bana bakan Ü. yine her zamanki gülüşünü takınmıştı. Dudaklarının hafifçe içeri doğru çekilişi pembe yanaklarını ortaya çıkarmıştı. Yüzünde oluşan bu insancıl çizgi gözlerine yansımış gözlerinde garip bir anlam bırakıvermişti. Cepheden bana bakarken saçlarının birkaç teli sol gözünün üstüne düşmüş yine başının sol tarafında bazı yaramaz saç telleri havalanmıştı. Çıplak omuzlarının iki tarafına da düşen tel tel zülüfler aklımı başından alıyor, gitmekle gitmemek arasında gidip geliyordum. Gerdanını açıkta bırakan kolsuz yeşil beyaz alacalı giysisine gözüm kayıp duruyordu. Beyaz tenine ne de yakışmış diye düşünürken çok şiddetli bir gök gürültüsü beni kendime getirdi. Korkmuştum. Acele bir şekilde, “ Gitmem gerek.” dedim. “Benim işim gece başlar, biliyorsun bunu.” Gri paltomu üstüme aldım, gri beyaz alacalı kasketimi başıma taktım, elime emektar, babadan kalma dev şemsiyemi aldım ve arkama bakmadan hızla çıktım. Ben yazarım, benim işim insan, kötü hava koşulları beni etkilemez, insanları zor durumlarda gözlemem gerek, zor durumda yaşayanları bilmem gerek, bu insanların dışarıda ne halde olduklarını anlatmam, yazmam gerek.. Ü. yü evde tek başına o halde bıraktığıma üzüldüm ama bu fırsatı kaçıramazdım. Bu fırtınalı günler bu kentte her zaman olmuyor. Ağır adımlarla yağmurun altında yürürken gözlerimi dört açmıştım. Bana bu akşam ekmek çıkacağını duyumsuyordum. Bir sokak lambasının altına gelmiştim ki çok garip bir şey fark ettim. Kentlerde her zaman görülemeyecek bir hayvan gördüm. Tüyleri ıslanmıştı zavallıcığın. Kınalı gagasını boynunun altına gizlemiş titriyordu. Sular, boynundaki dik, kesik kesik çizgilerden al ayaklarının ucundaki tırnaklara damlıyordu. Elime aldım, gözlerindeki bakış yardım kokuyordu. Gözlerinin ve boynunun altından geçen siyah bir çizgi ve o bakışlar beni aniden doğaya, ormana, kır çiçeklerinin kokularına götürdü. Elimde ısınmış olacak ki kınalı gagasını elime sürtüp duruyordu. Artık nereden geldiği pek önemli değildi. Hemen perdikamı eve götürmeliydim. Ü. çok sevinecekti. Ona titizlikle bakar ve onu korurdu. O incecik, beyaz elleriyle tüylerini okşar, tatlı nağmeleriyle perdikamı rahatlatırdı. Dev şemsiyemi kapattığımda saat gece 23. 00’ü vuruyordu. Kapıyı anahtarla açıp usulca içeri süzüldüm. Işıklar yanıyordu ama acayip bir sessizlik vardı içeride. İçime bir korku düştü hemen, yüreğim hızlanıyordu, nabzımı duymaz olmuştum. Seslendim, “Sevdiğim, al yanaklım!” ses yoktu. Belki uyumuştur, ama lambaları hiç açık bırakmazdı ki diye içimde geçiriyordum ki ayaklarım beni yatak odasına götürdü. Çok yavaş bir şekilde kapıyı araladım. Yatakta yoktu..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Göktu Kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |