Ýnsandaki gerçek güzelliði ancak yaþlandýkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee |
|
||||||||||
|
Ýþte böyle bir yaðmur sonrasý güz gününün ikindisinde yazmaya baþladým bu ahþap çay bahçesindeki cilveleþmeyi...Burasý Denizli’nin ana caddelerinden birine bakan küçük bir alan üzerine oturtuluvermiþ þirin mi þirin bahçeli büfe. Bahçeli büfe de nasýl oluyor dediðinizi duyar gibiyim. Üstelik de plastik bahçelere inatla her þey ahþap. Ýlkokul sýnýflarýndaki sýralarý andýrýr masa ve oturma gruplarý boylu boyunca sýralanmýþ. Çimlendirilmiþ küçük bir bölümün çevresi týpký filmlerde, fotoðraflarda ya da resimlerde gördüðümüz gibi çitle çevrilmiþ. Ayný çitleme iþlemi ufacýk yapay kuru dere etrafýna da yapýlarak, ayný aðaçlardan bir de küçücük köprücük oluþturulmuþ. Hani þu yürürken topuklu ayakkabýlarýmýz sebebiyle zorlandýðýmýz, hep topuklarýmýzýn arasýna sýkýþtýðý yada ayakkabýlarýmýzýn kaydýðý cinsten bir köprücük iþte. Bu parkýn yarý açýk çay ocaðýnýn bulunduðu bölüm de küçük ahþap bir kulübeyi andýrýyor. Dýþarýdan bakýnca her þey o kadar ahþap görünüyor ki insanýn buradaki bardaklarý çaydanlýklarý hatta ocaklarý dahi ahþap düþündüðü oluyor...Hani içiniz kahverengi çeker de canýnýzýn sokaklarda kahve kahve kahverengi aradýðý olur ya iþte öyle bir yer burasý. Yarý soyulmuþ aðaç kabuklarýna kahverenginin binbir tonu iþlenivermiþ sanki...Ya da güneþ sabahleyin buradan geçerken kahverengilerini burada býrakmýþ da öyle gitmiþ. Kýzýl kahveden acý kahveye, mahagoniden süt kahvesine, acý kahveden ocak kahvesine,... Bana çok sevimli geldiði için ara sýra bir bardak çay içmek için oturur her seferinde birden çok çay içerek kalkarým. Mutlaka bir þeyler çeker beni ve her seferinde daha çok otururum. Ya bir kumrunun ötüþü veya karýncalarýn kabuklarý yarý soyulmuþ budaklý çam aðaçlarý üzerindeki ritmik dansý en çok da güneþin o ahþap sýralar üzerinde kayýp giderken býraktýklarý... Gene bahçeli büfede oturuyorum. Tam karþimda Istiklal Caddesi’nin uzantisi sere serpe...Orta refüjde boynu bükük duran ve çocuk ati büyüklügündeki palmiyeye anlatiyorum olani biteni. O benden ben ondan dertliyiz. Henüz yeni dikilmiþ oldugundan yapraklari sýrma yeþili. Bütün renklerin en parlak ve canli olan tonuna, nedenini þu an bilmesem de çocukken sýrma eklerdim...Sýrma sarisi, sýrma yeþili, sýrma kýrmýzýsý,...Bir isim vermek geldi içimden, çocukça bir isim, tamam þimdi buldum benim kara dut agacimin ismini vermeliydim ona, nasil olsa kara dut agacimin bedeni yaþamiyordu, köklerini bile kazimiþlardi bina yapmak için ama o hep benimleydi. Kara dut agacim o kadar kocamandi ki yillara meydan okuyan gövdesine bir yildirim çarptigi ve gövdesi yelpazeye benzer þekil aldigi için ben ona dutpaze adini koymuþtum. Bundan böyle bu minik palmiyenin adi da dutpaze olabilirdi. Boynunu büküp derdini refüjdeki çimenlere döktügü sirada seslendim dutpaze diye. Hafif bir tebessümle cevapladi beni. Koparilip getirildigi topraklari anlatmak isteyen gözlerle bakti, siz insanlar ne kadar zalimsiniz der gibiydi. Oradan oraya bizi sürükleyip duruyorsunuz, üstelik de hoyrat eller içimi acitiyor diye inledi. Bunu zaten biliyordum, onun da digerleri gibi hoyratça kirletilip aglatilacagini biliyordum, yapraklarinin toz ve gazlardan griye dönecegini, üzerini yogun kir tabakasi kaplayacagini, irili ufakli ellerin okþamak yerine, parçalamak isteyecegini biliyordum. Bunu þimdiden bilmek ne aci diye geçirdim içimden. Keþke dedim bazi þeyleri bilmeseydik daha güzel ve acisiz olurdu yaþam. Kaldýrýmdan geçen yüzlerce binlerce kiþinin hiç haberi yok ondan. Bahçeli büfede oturanlarýn da. Herkesin derdi baþka, benden baþka... Güneþ agir agir bahçenin yanindaki çok katli binalarin tepesinden süzülmeye baþladi. Parktaki üç beþ süs agacinin ince yapraklari arasindan dalgalanarak vernikli masalarin üzerine öyle bir dökülüþü vardi ki...Her bir hüzmesini avuçlayip tuale konduruvermek istedim ahþap ahþap...Tam önümdeki masada oluþuyordu bütün cilveleþme. Kizli oglanli bir grup oluþturdular birdenbire. Kizlardan birinin elinde bir firça, oglanlardan birinin elinde ise bir mektup oluþtu. Ilkin kiz elindeki firçayla oglanin açik renk olan saçlarini koyulaþtirmaya baþladi. Oglan sessizce seyrediyordu. Sonra uzun olan gömlegindeki boyalari sildi ve kisaltti. Pantolonunu da daha yumuþak görünen haki ile bayamaya baþladi. Oglan durumdan memnun kiza yandan sarilmiþ sessizce kendi boyaniþini seyrediyordu. Ben tam bitti zannetmiþtim ki kiz yeniden baþladi. Önce gözlerini aceleyle sildi kendi firçasindaki balmumu rengiyle koca koca gözler yapti oglana daha sonra burnunu yassilaþtirdi ve en sonunda da kendi boyadigi saçlari begenmeyip þapka giydirdi oglana. Kendini hafifçe geriye çekip þöyle bir bakti. Hala bir þeyler eksik diye mirildandi kendi kendine hala eksik...Birkaç saniye düþündü önce þapkayi sildi sonra saçlardan bir bölümünü daha sonra da hizli hizli firçayi bastirarak kafada bir delik açti. Baþin içini boyamaya baþladi. Boyadikça boyuyor, bir türlü bikmak usanmak bilmiyordu kiz . Elinde mektup olan oðlan çok sýkýntýlý görünüyordu. Bir yandan oðlaný boyayýp duran kýzý seyrediyor öte yandan da elindeki mektupla oynayýp duruyordu. Mektubu yanýndaki kýza verip vermemekte hayli kararsýz olduðu her halinden anlaþýlýyordu. Elindeki mektubu avucunun içinde buruþturarak sakladý önce. Bir süre düþündü. Ve “hiç deðilse beni olduðum gibi seviyor ayrýlmamalýyým” diye mýrýldandý. Kýza yaklaþýp bir öpücük kondurdu yanaðýna. Kýz olup bitenden habersiz biraz da öpücüðün mutluluðu ile yüzünü güneþe çevirdi yapraklar arasýndan kayýp gitti... Diðer masada baþka baþka yansýmalar da oluþtu en çok hemen ilk yandakiler giriverdi akþamüstü tablosuna...O oturunca; kalçalarýna inen uzun, þampuan deðmemiþ, iri dalgalý, ara ara kýtýrlaþmýþ saçlarýndan yüzünü görememiþtim. Tam da Orta Anadolu’da kýyýda köþede kalmýþ, pek de anlaþýlamayan þivesiyle, kalýn ses tonuyla hararetli tartýþmayý sürdürüyordu karþýsýnda oturan delikanlý ile. Hallerinden niþanlý olduklarý anlaþýlýyordu. Ýkisinin de giyim kuþam ve tavýrlarý Ege’ye ait deðildi. Sanki adýnýn ‘Utangaç’ olduðu bir köyden makasla kesilip buraya yapýþtýrýlmýþ gibi duruyorlardý. Oturduklarý sürece kola, çay ,gazoz, bahçeli büfede mevcut olan her þeyden yiyip içtiler. Gelene gidene yarý mahcup bir ifadeyle baktýklarý, kaðýt peçeteleri bile ürkerek kullandýklarý oluyordu. Ýkisi de yirmili yaþlarýn baþlarýnda görünüyorlardý. Birden yüzünü çevirdi güneþe kýz ve 'ben ille de büfe istiyom dedi hem de bahçeli büfe', o da kayýp gitti vernikli masanýn üstünden...
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Zeliha DEMÝREL, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |