Bildiðim tek þey, ben bir Marksist deðilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloðlu “Elinde bavulun hazýrlanmýþsýn, kýlýk kýyafetin düzgün,eþ dostla vedalaþmýþsýn. Öylece bekliyorsun. Yolculuða çýkar gibi. Ölüm gelsin seni alsýn diye. Ama öyle olmuyor. Ölüm pat diye geliveriyor. Ansýzýn. Hazýrlýk yapmaya fýrsat olmadan. Film aniden kopuyor. Planýn programýn, yapmayý düþündüðün bütün iþler yarým kalýyor. Ýþte hayat böyle bir þey. Bu nedenle, “içindeki timsahý” uyandýr. Diri tut ki yaþatsýn seni. Her anýnýn içini doldurmaya bak.” Ýzmir Atatürk Kültür Merkezinde salon týklým týklým dolu. Nefesimizi tutmuþ dinliyoruz. Apansýz ölüverme fikri insaný içten içe titretiyor. Salonda adýný koyamadýðým bir hava var. Tüylerimiz diken diken. Yaþadýðýmýz o büyülü aný hissettiren, fark ettirten bir atmosfer. Zaten tiyatro nedir ki? Farkýndalýk yaratmaktan baþka. Ali Poyrazoðlu sahnede yaþam koçluðu yapýyor. Amaç, salonda bulunanlarý deðiþtirmek, dönüþtürmek, içlerindeki timsahý uyandýrarak, farkýndalýk yaratmak. Ýlk önce o özel diliyle salonu selamlýyor. Hafiften sistem eleþtirisi yaparak. Muhalif olmak ruhuna iþlemiþ. Ýçindeki timsah tam gaz ilerliyor. “A protokoller, götten bacaklýlar hoþ geldiniz. Oturduklarý koltuklarý hayatta býrakmaz onlar. Yolda yürürken bile koltuklarýný yapýþarak giderler.” Oy atarken onlara dikkat edin. (aslýnda çok doðru bir tespit. Aklýmýzýn bir köþesine yazmalý) “Arka tarafta oturanlar. Biletin parasýný ödeyip girenler, toplumu omuzlayýp götürenler, faturalarý ödeyenler, emekçiler, öðretmenler, iþçiler, emekliler siz de hoþ geldiniz efendim.” Salon alkýþtan yýkýlýyor. Söze neden Bodrum’u çok sevdiðini anlatarak giriyor. Böylece neden Bodrum’un dünyanýn en özel yeri olduðunu öðreniyoruz. Çünkü çok özel bir antik tiyatrosu var. “ 2500 yýllýk mermerlerden yapýlmýþ muhteþem bir açýk hava tiyatrosu. Öylesine özel mermerler ki herkes almýþ götürmüþ evinin inþaatýnda kullanmýþ. Bir bakýyorsun. Binanýn duvarýnda bir sütun baþý. Baþka bir duvarda tiyatrodan sökülüp getirilmiþ bir süsleme. Bu durumda devlet tiyatroyu koruma altýna almýþ. Çevresini dikenli tellerle çevirmiþ. Baþýna da bir bekçi oturtmuþ. Bekçi yaz kýþ oturduðu kulübenin içinden hiç çýkmýyor. Saat beþ oldu mu mesaisi bitince çekip gidiyor. Devlet tiyatroyu ancak saat beþe kadar koruyor. Ondan sonra Allah’a emanet (týpký her halimiz gibi). Her akþam bu tiyatroda, eþi benzeri dünya üzerinde görülmeyen bir gösteri düzenleniyor.” “Adý “ayýn tek kiþilik gösterisi”. Her akþam ay, Bodrum Antik Tiyatrosuna düðün salonuna giren bir gelin gibi süzülür. Salýna salýna iki sütunun arasýndan geçip sahneye çýkar. Ve ben her akþam bu büyülü gösteriyi izlemek için tiyatroya giderim. Bu akþamlarýn birinde, ayýn ýþýk seline dönüþmüþ suretini siyah kadife pelerine bürünmüþ bir kimlik olarak görünce çok þaþýrdým. Dayanamadým pelerini þöyle bir çektim içinden 17’lik halim çýktý.” “Antik tiyatronun sahnesinde, 17 yaþýmdaki halimle karþýlaþtým. “Ne habersin moruk?” dedi. “Senin yaþýna gelince nasýl olacaðým?” Ben de “E biraz göt göbek yapacak, baþarýlarýnýn tadýný çýkartýp, yenilgiler tadacaksýn. Sadece “yalnýzlýk” en zor meslek” dedim.” “Peki moruk sevgiden ne haber? En çok kimi sevdin hayatýnda?” deyince durdum. Tarihi bir harabede 17’lik haliniz karþýnýza çýksa ve “en çok kimi sevdin diye sorsa ne cevap verirdiniz? Sevgi bir sürü insanda biriktirdiklerinizi götürüp birisine vermektir. 17’lik halim “Peki, ya mutluluk?” dedi. Herkesin hedefi farklý. Mutluluk diye bir durak yok. Mutluluk bu yürüyüþün adý. Baþlý baþýna bir macera o. “Taviz verecek miyim?” Bazen aþk için, bazen para, iþ için. Çaðýmýz taviz verme çaðý. “Çok karýþýk bir iþ moruk, ben ne yapacaðým?” 17’lik Ali “çok konuþuyorsun moruk, sevgiye daha çok zaman ayýr” dedi. “Ay çarpmasý” dedikleri bu olsa gerek. Sonra yerde duran eski bir çantaya uzanýyor. Bu aslýnda “alkýþ çantasý” diyor. “Ben her oyun sonunda sizler ellerinizi çýrparken salona yayýlan o alkýþlarý, sonsuza uzanan bu kelebekleri, bu alkýþ çantasýna toplarým. Sonra seyirciler gider. Tiyatro o sessiz haline döner. Alkýþ çantasý açýlýr, binlerce beyaz kelebek çýkar içinden. Onlarý eski tiyatro ustalarýna gönderirim. Haldun Taner, Bedia Muhavvit, Muammer Karaca, Muhsin Ertuðrul, Aziz Nesin, Ýsmet Ay, Adile Naþit, Selim Naþit, Þükran Güngör, Gazanfer Özcan, Hadi Çaman…” Her isimde salonda binlerce beyaz kelebek uçuyor. Akýn akýn alkýþ çantasýna, oradan da sonsuzluða akýyorlar. “Kendi tiyatromu kurmamda bir isim var ki kanýma girdi. Aziz Nesin. Çeþitli tiyatro topluluklarýnýn kadrosunda genç bir oyuncuyum. Her temsilin prömiyerine geliyor beni buluyor “Sen çok yeteneklisin, ne iþin var burada, git kendi tiyatronu kur” diyor. Veriyor gazý, veriyor gazý. Ben istifa ediyorum. Param yok. Borç harç bir tiyatro topluluðu kurmak istiyorum. Olmuyor. Yeni iþ bulamýyorum. Sürünüyorum, sürünüyorum. Yalvar yakar bir iþ buluyorum. Yeni bir oyun sahneye konuyor. Ýlk gece Azizi Nesin çýka geliyor. Yine beni buluyor. “Sen çok yeteneklisin, burada ne iþin var, git kendi tiyatronu kur “diyor. “Ýlk oyun da benden.” “Aziz Nesin’den söz almýþým durur muyum. Gidiyorum annemin altýn bileziklerini, evdeki halýlarý satýyorum. Parayý topluyorum. Devlet tiyatrosundan yýldýz isimleri kadroma alýp tiyatromu kuruyorum. Ama oyun yok. Aziz Nesin’e telefon edip verdiði sözü hatýrlatýyorum. Telefonda çýt çýkmýyor. Bu arada Aziz Nesin ödül almýþ. Ödül, okuyucuya Aziz Nesin’den sýnýrsýz eser isteme hakkýný veriyor. Bunu hatýrlatýnca, “gel oyununun bir ay sonra al” diyor. Çat diye telefonu kapatýyor.” Hakikaten bir ay sonra oyun hazýr. Tiyatro perdelerini Aziz Nesin’in yazdýðý “Hakkýmý Ver Hakký” oyunuyla açýyor. Ali Poyrazoðlu’nun tiyatro macerasý böyle baþlýyor. Aziz Nesin oyunu yazdý çünkü aldýðý ödülün ona bir sorumluluk yüklediðini biliyordu. Poyrazoðlu’na göre, sistem öyle iþlemiyor. “Yeni bir þeyler yapmak, bir farkýndalýk yaratmaya kalktýðýnda, sistem sana saldýrmaya baþlýyor. Ýcat çýkarma, farklý olma, sýradan çýkma, yapma, etme. Beyinleri sistem tarafýndan tahrip edilmiþ genç insanlar okullarýndan mezun olduktan sonra, onlardan “yaratýcý” olmalarýný bekliyoruz.” “Bilgiyle iyi geçinmek zorundayýz. Kuru bilgiler “yaratýcý bilgiye” dönüþmeden hiçbir þey olamýyorsun. Öðrenmenin can alýcý bir süreç olduðunu anlamadan, bilginin gerçek sahibi olmadan cahil olarak kalýyorsun. Ýþte her ödül sahibine böyle bir sorumluluk getiriyor. Öðretiyor.”Hakkýmý Ver Hakký” böyle bir sürecin sonucunda ortaya çýkýyor.” “Eskilerin dediði gibi akil adamlar, yani Aziz Nesin gibi akýllý adamlar “ben ne iþ yapýyorum diye soruyor” Herkes kendine “ben ne iþ yapýyorum?” diye sormalý. Niye öðrenciyim? Niye doktorum? Neden gazeteciyim? Neden oyuncuyum? Herkes yeniden her gün kendini tanýmlamalý. Yaþadýðýmýz bu küresel köy, teknolojik faþist bir dünyaya doðru dönüþüyor. Her insan, dünyadan geçiþ biçimini iyi tanýmlamalý. Deðiþen dünyayla birlikte, her birey, her gün “kendi duruþumu nasýl koruyacaðým?” sorusunun derdine düþmeli.” “Hepimiz her gün sunuculuk yapýyoruz. Kendimizi karþýmýzdakilere sunuyoruz. Alýþkanlýklarýn getirdiði “ten eskimesi”, “ten çürümesi” denen belayý baþýmýzdan atabilirsek, iyi sunucular olabilirsek, egolarýmýzý bir tarafa býrakýp, ruhlarýmýzý temizleyerek, kendimizi karþýmýzdakilere açýk bir biçimde sunmayý becerebilirsek yaþamda baþarýlý olabiliriz.” Kendimizi karþýmýzdakilere “net olarak sunabilmek”. Ýþin sýrrý burada. Gecenin sonunda Ali Poyrazoðlu seyircilere “Bu gece iþinizi iyi yaptýnýz. Teþekkür ederim” diyor. “Çocukluðumuzda rengarenk yün çileleri vardý. Büyük annem beni karþýsýna oturtur, renkli yün çilesini bileklerime takar, çýkan ipi sararak yünden bir top yapardý. Ben bileklerimi her kývýrýþýmda büyükannem çileden bir parça yünü daha topa ekler, topu büyütür büyütür ta ki bileðimde hiç yün kalamayana kadar bu böyle devam ederdi. Ýþte biz bu gece kocaman bir yün çilesini yün topuna çevirdik. Ben düþün çilesinden bir ip attým sizlere. Sonra ben çileyi boþalttým, siz sardýnýz. Her düþünceyi sarýþta, renk böcükleri çaktý zihninizde. Ýçimizdeki timsahý anýlarla, bilgi akýþýyla besledik.” “Tiyatroya giden, insana bakan, dünyayý yorumlayan, laik, Cumhuriyet Türkiye’sine gönül verenler arasýnda bir þimþek çakar. Böyle bir þimþek oyuncu ve seyirciler arasýnda çakýnca aþk baþlýyor.” “Tiyatroya gitmeyen, kendi içine kapanan bireyler kendi içlerinde iletiþimi de koparýyor. Kendi içinde iletiþimi yitiren insanlar da ne dünyada ne de yaþadýklarý ülkede olup bitenin farkýndalar.” “Ruhunu korumak, iletiþimi koparmamak adýna yaptýðýn iþe sahip çýkacaksýn. Yaptýðýn iþe ruhunu koyamayýnca yabancýlaþma baþlýyor. Bu insaný giderek ruhsuzlaþtýrýyor. Robotlaþan insanýn içinde þarký bitiyor. Otomatiðe baðlamýþ, “öyleymiþ” gibi yapan insanlardan oluþan bir toplum kendi içinde iletiþimini yitiriyor. Ýçimizdeki timsah susuyor.” “Arada bir mektup yaz kendine. Mesela kendine bir kart yolla gittiðin uzak ülkelerden. Barýþ kendinle. Senin senden baþka kimin var ki. Baþkalarýný daha çok sevebilmek için sev kendini. Ýçimizdeki timsahý açýða çýkarabilmek için. Ýçindeki timsahý sev ve koru.” Zihnimizde rengarenk topçuklarýyla çýkýyoruz tiyatrodan. Bu gece Ali Poyrazoðlu düþün çilesinden bir iplik attý sahneye. Düþün zincirini boþalttýkça biz sardýk, sonunda rengarenk böcüklerimiz oldu. Onlarý da içimizdeki timsaha verdik, beslensin, doysun diye. Ýyi beslensinler ki ruhumuzu ve aklýmýzý da beslesinler. Benim timsahým hafiften bir þarký mýrýldanmaya baþladý gecenin ayazýna karýþan. Halbuki ben içimdeki þarký çoktan öldü sanýyordum. Mýrýl, mýrýl, mýrýl…Ýçimde bir ýþýltý, bir ýþýk. Söz renkli kartlar yollayacaðým kendime, gittiðim uzak ülkelerden, içimdeki timsah beslensin ve hiç susmasýn diye…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |