Çocuğu Güneşten Koruyup Ateşe Atmak
Zaman ilerledikçe çocuk, çevresinden aldığı yüzlerce telkin nedeniyle gördüğü her şeye alışkanlık gözüyle bakıyor, yaratılışın delillerini göremiyor. Allah’a ve yaratmasına karşı du
"“Yazarlık, kelimelerin sihirle dans ettiği ama okurların gözlük takmayı unuttuğu bir tiyatrodur.” – Virginia Woolf"
"“Yazarlık, kelimelerin sihirle dans ettiği ama okurların gözlük takmayı unuttuğu bir tiyatrodur.” – Virginia Woolf"
Zaman ilerledikçe çocuk, çevresinden aldığı yüzlerce telkin nedeniyle gördüğü her şeye alışkanlık gözüyle bakıyor, yaratılışın delillerini göremiyor. Allah’a ve yaratmasına karşı du
Tükiye'de eğitimle ilgili çok ciddi sıkıntılar sözkonusu bununla ilgili çarpıcı gerçekleri işlemeye çalıştım...
Çocuklara Allah’ı, peygamberimizi (sav), Kur’an’ı tanıtmadan yalnızca duaları Arapça olarak ezberletir, yaptıkları her hatayı "günah" olarak nitelendirir ve sık sık cehennemi hatırlatırlar. Çocukları Allah ile korkutur, "Allah seni taş eder", "Allah seni cehennemde yakar" gibi tehditlerle ıslah etmeye çalışırlar.
Bugün toplumda birçok anne çocuğunu adeta ahiret ateşine atar gibi davranır. Çocuğuna Allah’ı tanıtmaz, ona Allah sevgisi ve Allah korkusunu öğretmez. "Henüz küçük, ilerde nasılsa öğrenir" diye düşünür ve Allah’ın yasakladığı davranışlarda bulunmasına ses çıkarmaz. Zaman ilerledikçe de çocuk çevresinden aldığı yüzlerce telkin nedeniyle gördüğü her şeye alışkanlık
Her kimsem nereye gidiyorsam sormayı meziyet sanıp cevaplara muhtaçsam ya hiç olmamışsam ya buda bir oyunsa beynimin bana oynadığı az şekerli ve koyuysa hayat bana ne yapayım bunca acıyı
-Aborijinler çok özgür, üstelik dersleri de yok!...deyişinden seziyorum ki, işin içinde bir miktar da eğitim sistemimizin sıkıntısı var.
Değirmenmiş, eşekmiş, yolmuş, izmiş!..Boş ver bunları üstadım!Neler öğütmüyor ki hayat denen değirmen! Her şey unufak!...
Keşke; vicdan, merhamet ve sevgi noksanlığı olan insanlar hiç bir zaman anne veya baba olamasalar. Hatta annelik unvanı, kişilere ehliyet gibi bir belge karşılığı verilse. Küçücük yavruların gördüğü eziyetler, işkenceler, ölümler ve acıları görünce böyle bir düşünce geçti zihnimden.
Eğer biz okumuyorsak, okumanın gerekliliğini çocuklarımıza anlatamayız. Onlara okuma alışkanlığını kazandıramayız. Çocuk bizden ne görürse, onu yapacaktır. Ne demiş atalarımız: ” Ağaca çıkan keçinin, dala bakan oğlağı olur.”
Çocuklarımızın maddi gelecekleriyle ilgili tercihlerini engellemek ve onların tercihlerinin yerine kendimizinkini koymak mutsuz ve tatminsiz bireylerin yetişmesine sebeptir. Bırakın çocuklarınız sanat istiyorsa sanatla, spor istiyorsa sporla, zanaat istiyorsa zanaatla meşgul olsun. Fakat bir husus daha var ki maddi hayatla ilgili tercihlerin tersine onların manevi tercihlerinde yalnız bırakmamalı onların
Konfüçyus’un yaşadığı dönemde (M.Ö. 550’li yıllar) bir çok kişi, uzmanlık dallarında yapacak iş bulamadıklarında, öğretmen olurlardı. (90 Dakikada Konfüçyus, Paul Strathern, sy.28, Gendaş, 1.basım, Ekim 1997 İst.)
Dün düşündüm 25 yıllık ömrümün en güzel yıllarını,hayatımın hangi dilimine denk getirip yaşadım diye..
Yaşamadıklarımızı anlamaya çalışmadan yeni hayatları dünyaya sunmanın nedeni arıyorum. Bulan var mı?
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni Türkiye 1990 yılında imzalamıştır. Çocuğun kişiliğinin gelişmesi için,sevgi, anlayış ve uyum içindeki bir aile ortamında yetişmesi esas alınmıştır.Bu ortam yaratıldıktan sonra çocuğun eğitim sorunu ortaya çıkar. Çocuk
Büyüklerimiz büyük değiller. Çünkü benzemek durumunda kaldıkları büyükler de hiçbir zaman büyük olamadı. Hep küçük ve sıska bir duruşla yetinip, bunun doğru olduğunu sandılar.